6 Mayıs 2009 Çarşamba

Makul ve Makbul!




Gün Zileli / zileligun@hotmail.com


Önce, 1 Mayıs 2009’un görgü tanıklarından genç bir arkadaşın gözlemlerini okuyalım:

“1 Mayıs sabahı, Disk'in çağrısına kulak verip, Pangaltı'ya gitmek isteyenler için tek alternatif, Mecidiyeköy tarafından Halaskargazi caddesine (kapanına) girmekti. ”Çünkü, Taksim'i Mecidiyeköy'e bağlayan oldukça geniş (çift yönlü ve iki-üç şeritli) bir ana cadde olan Halaskargazi'yi kesen tüm sokak başları... sistematik biçimde polis tarafından tutulmuştu. Oluşan bu 3-4 kilometrelik, çok uzun ve geniş koridorun tek 'açık' noktası, diğer uçtaki Mecidiyeköy'dü.“Sabahın ilk saatlerinde, herkes, "bir yerinden bir giriş vardır mıdır, yok mudur" diye düşünerek dolaşıyor, ancak ana caddeye çıkış hiçbir şekilde mümkün olamıyordu. “Zaman ilerledikçe, dolaşmalar kalabalıklaştıkça ve yoğunlaştıkça, örneğin gitmiş ama sokağın başının yine polis tarafından tutulmuş olduğunu görmüş, geri dönen bir grup, bu 'denenmiş' yola henüz girmekte olan karşıdan gelen diğer gruba, ‚gitmeyin, orası da tutulmuş’ diyordu...“Bu anlık bilgi alışverişi, birazdan anlatıyor olacağım ilk ve son genel toplanma sonrasında da işledi. Ama bu kez, çatışmalarla...“Pangaltı'ya gitmek isteyenler, yan sokaklardan ana caddeye çıkamayıp, Mecidiyeköy'e yönelmiş, ana caddeye buradan girebilmiş ve Şişli'ye kadar ilerlemişti (aslında bir kapana girmişlerdi ) ve 300-400 metre ilerideki Disklilerin attıkları sloganlar duyuluyordu, ancak bu nokta ile 'Disk' arasında aşılması neredeyse olanaksız bir polis barikatı (sıra-sıra panzerler, sıra-sıra polisler, tekrar sıra-sıra panzerler) vardı. 'Disk' duyuluyor, ama görülemiyordu.
“Disk'in, 10:15'de yürüyüşe geçeceğinin anons edilmesi ile kalabalığın "yaşasın 1 Mayıs" sloganını atması bir oldu. Ancak, saat daha 10:15 olmamıştı ki, Polis'in müdahalesi başladı (10:14). “Disk, zaten polisten oluşmuş dev bir şeridi andıran ana caddenin içinde, yine güçlendirilmiş bir polis kalkanı ile birlikte Taksim'e doğru yürüyüşe geçerken, 'şerit' ortasındaki panzerler ve polisler, panzerlerin diğer tarafında kalmış, Pangaltı'ya ulaşmaları zaten olanaksızlaştırılmış kalabalıkları ters yöne, 'kapan'ın diğer ucuna (Mecidiyeköy tarafına) sürüyordu (1 kilometre boyunca).

„Direkt dağıttılar zaten. Ama yan sokaklar kapalı olduğu için.. belki 1 kilometre koşarak kaçmak zorunda kalındı ve çok güçlü gazbombası kullandılar... Ben Cevahir’in merdivenlerinden bir şekilde sağa doğru bir çıkış buldum, 2-3 metrelik bir yerden atlayarak.. Kalabalık, Mecidiyeköy'e ulaştığında bu kez o taraftan polis saldırdı... “Medyaya yansıyan çatışma görüntülerinin -Cihangir tarafı dışında- çok büyük bölümü, sabahın erken saatlerinde, Mecidiyeköy - Şişli arasında yaşandı. İlk ve son genel toplanma (aslında, kapana sıkışma) sonrası, -Panzer + Basınçlı-Su + Çok Sayıda ve Etkisi Çok Yoğun Gaz-bombaları ile Mecidiyeköy'e sürüklenen kitle, 'kendine geldikten' sonra, (ister-istemez ve kendiliğinden) gruplar halinde, Halasgargazi'yi kesen tüm sokaklarda (onlarca), polisle çatışmaya girdi...

“Sonrası ufak-ufak, öncelikle kenar sokaklardan AKM'nin arka tarafından, İnonü stadyumunun oradan, Kabataş’tan ve arkalardan İstiklal'e çıkmaya çalışma şeklinde geçti...“Makul sayı falan filan, önceden anlaşma yapılmış sanırım. DİSK’te 3 bin kişi oradaymış zaten.. 3 bin DİSKli dışında da DİSKli filan yoktu... Olanlar da başından beri izole edilmis durumdaydı. DİSKliler de sabah, dışarıdan DİSK binasına gelmiş olamazlar... Çok tuhaf değil mi..
“İzole edilmiş DİSKli 3000 kişilik (makûl kalabalık), nasıl olup da eylemcilerden ayrıştırılarak Taksim Meydanı'na çıkacak 'parkurdan' ‘içeri' alınmıştı? “Süleyman Çelebi'nin, Pangaltı'da "buluşuyoruz çağrısı"nı sadece 3000 (makûl) Diskli mi duymuş ve gelmişti? Geldiyse, nasıl polisi aşmıştı? “3000 kişi dışındaki DİSKli İşçiler neredeydi? “Bu 3000 kişi önceden belirlenmiş ise Süleyman Çelebi çağrıyı kime yaptı?“

Genç arkadaşın canlı tanıklığı olayı çok açık seçik ortaya koyuyor. DİSK yönetimi, hükümetle ve emniyet güçleriyle „makul“ ve „makbul“ bir sayıda anlaşmış ve polisin karanfilleriyle taltif edilmiştir. „Makbul olmayan“ kalabalığın, işçilerin, gençlerin payına da, karanfil yerine, gaz, tazyikli ve boyalı su ve cop düşmüştür.

AKP marka „1 Mayıs“, gerçekten çok „akıllı“ca. Hem görüntüyü kurtaracaksınız (ya da öyle sanacaksınız), hem de 1 Mayıs’ın gerçek sahiplerine her yılki „ödül“lerini vermekten geri durmayacaksınız. AKP „akıllı“ da, basiret ve vicdandan yoksun DİSK yöneticileri ve onların kuyruğuna takılan bedava kahramanlar ne kadar akıllı, epeyce tartışma götürür.

Bu arada basının tutumu da pek „hoş“tu. Birgün, bu „pirüs zaferi“ni göklere çıkartarak yapacağını yaptı yine. Sol basında, „makul sayı“ rezaletinin içyüzünü açıklayarak ve şaibeli Taksim kalabalığına yüz vermeyerek doğruyu söyleyen bir tek Evrensel gazetesi oldu. İdeolojik planda ne kadar uzak olursam olayım, kutlarım Evrensel’i.
Bu arada tüm medya, kendisine biçilen göreve uygun olarak, yanlış yönlendirme fonksiyonunu yerine getirmek için kolları sıvamış bulunuyor. Internettten izlediğim kadarıyla, Taraf ve Radikal de dahil tüm medya, olayın çapını küçük göstermek, sokak aralarında coplanan emekçileri, gençleri göstermemek için elinden geleni yaptı. Gösterenler de polisin terörünü gizlemek ve göstericilerin „vandalizmi“ni kanıtlamak için en iç gıcıklayıcı, en aşırı davranışları ön plana çıkarttı. Cihangir’de bazı kendini bilmezler, polisle çatışmak yerine, zavallı sokak kedilerine sapanla taş atmayı tercih etmiş. Olabilir tabii. Her toplulukta, hele böyle sosyal çatışmalarda, ruhsal sıkıntılarını ortaya dökme fırsatını bulduğunu sanan birkaç münasebetsizin çıkması da kaçınılmaz. Yoksa kedilerle polisleri mi karıştırdılar! Ben bu güne kadar insanlara gaz bombası atan, miğfer takmış hiçbir kediyle karşılaşmadım!

Bir arkadaşım da, yeşil-kara, kızıl-kara bayraklı, bankaları kırıp döken anarşist gençlerle, kedilere sapanla taş atanları karıştırmış sanırım. Ona izah ettim durumu, bu gençler, bırak kediye taş atmayı, kedilerin üzerinde deney yapılmasına karşı mücadelede canlarını verecek ölçüde hayvanlara karşı duyarlıdır, dedim. Sanırım ikna oldu. Kırıp dökmeye gelince. Orada olsaydım, ben de o gençlerle birlikte bankalara saldırırdım. Tam hedeften vurmak buna denirdi işte.
Şimdi de medya bu gençlerin giyimlerine fiyat biçmeye girişmiş. Böyle „pahalı“ eldivenler, spor ayakkabılar giyen, çantalar taşıyan gençlerin ne ilgisi varmış işçilerle! Sanki parası ceplerinden çıkıyor! Bakın, ben söyleyeyim ne ilgisi olduğunu size. Diyelim ki, bu gençlerden bazılarının anası babası zengin olmuş olsun, diyelim ki çocuklarına böyle pahalı şeyler satın almış olsunlar. Buna rağmen bu gençler o bankalara saldırmışsa, hiç değilse bu tür giyim malzemeleriyle satın alınamayacak bir ruha sahip olduklarını, zengin ebeveynleriyle değil, sömürülen işçi sınıfıyla omuz omuza olduklarını kanıtlamış olmuyorlar mı?

Bu haberi yapan muhabirler gibi bir maaşa satılıp, ruhsuzluk ve müptezellik örnekleri olarak ortalıkta dolaşsalardı daha mı iyiydi sanki?

-----------------

web: http://www.gunzileli.com/

Hiç yorum yok: