3 Kasım 2009 Salı

ALEVİLİKTE YAZILI VEYA SÖZLÜ BELGELERİ “DAYATMA”


Seyfi MUXUNDİ
seyfielaldi@hotmail.com

Son dönemlerde Aleviler üzerinde oynanan en büyük oyunların başında Hz. Ali ve Alevi İslam ilişkileri gelmektedir. Yavuz hırsızın ev sahibini bastırması misali, binlerce yıldan beri inanılan Ali kültü ve Ali portresi bir anda silinmeye veya değiştirilmeye çalışılmaktadır. Yazılı kaynakları olmayan bu inancın insanları inandıkları değerler ölçüsünde bir Ulu Ali kriterleri vardır. Bu ilahi inanç yerine sıradan bir beşer sokulmaya çalışılmaktadır. Yazının yaygınlaşması ile son dönemlerde Hz Ali’nin yaşadığı coğrafyadaki kaynakların artık herkesçe öğrenilmesi üzerine, bir telaş yaşanmaya başlandı. Halkın inancında var olan Ali normları kurnaz ve bilinçli bir tarzda unutturulmaya çalışılmakta. İnsanların binlerce yıldan beri inandıkları Ali ile karşılaştırma yapıldığında farklı bir gerçek ortaya çıkmaktadır. Çünkü Halife olan Aliye baktığımızda bir suni yaşam tarzı ile yaşadığı öğrenilmekteyiz. Bu da bugüne kadar sürüp getirenler içinde bir Ali karmaşasına sebep olmuştur. İslamcı kanat Aliye yeni şekiller vererek adeta bir yumuşatılmış sunilik ile Alevilik diye Alevilere kabul ettirilmeye çalışmaktadırlar. İlahi Ali‘yi törpülemeye çalışan bu kesim karşı çıkanlara da Şark kurnazlığı ile “Yeni bir Ali oluşturuluyor” diye ortalığı velveleye vermeye çalışmaktadırlar. İnanılan Alevilik ve inanılan Ali kültü şu anda hala da yaşayan yaşlıların dünyası var olmasına rağmen, bu kemsin fikirleri hesaba alınmamakta ve onlarla hiçbir ciddi röportaj konuşma yapılmamaktadır. Bilinçli olarak unutturulmaya çalışılmaktadır. Elbette ki Bektaşilik Aleviliğin bir kolu ama Aleviliğin tamamı değildir. Sadece Bektaşi menkıbelerine dayanılarak Alevilik ve Ali anlatılmaktadır. Yukarda da söz ettiğim gibi “yumuşatılmış sunilik” Alevilere, Alevilik diye kabul ettirilmeye çalışılmaktadır. İlahi Ali inancına sahip kişileri de “Ali yok sayıyorlar” deyip revize etmeye ve velveleye vermeye çalışıyorlar.
Bilinçli ve kasıtlı karalamalar yapanlara diyeceğimiz yok. Onların Amacı Aleviliği Şiilik ve ardında da yumuşatılmış sunilik içerisinde eritmek. Bu temelde tek tip inanç, tek tip ulus, tek tip toplum yaratmaktır. Kültür zenginliğinden korkan bu insanlar amacı budur. Benim sözüm bu oyuna bilmeyerek gelen içinde geldiği gibi inanlaradır. Dikkatli olması gerekeler kesimde bunlardır.

Alevi toplumundaki son dönemlerin en yoğun tartışılan konularına baktığımızda;
1-)
Ali kimliği ve faziletleri.
2-) Aleviliğin İslam’la olan ilişkisi.
3-) Alevleri Ulusal kimliği.
4-) Kuran’ı Kerim’in farzları ve Alevilerin buna olan uyumları.

Buna benzer maddeleri daha da sıralıyabiliriz. En yoğun maddeler bunlar olduğu için diğer bazı konuları bu maddeler içinde ele almayı uygun bulmaktayım.

Bu konuya geçmeden öncede Alevilik ve yazılı belgeler kavramı üzerinde durmayı tercih ederim. Aleviliğin çok değil yakın zamana kadar var olan inanç şekillerini ve uygulamalarını ortaya koyduğumuzda bırakın sunileri, Alevi olan birçok yazar dahi “tarihin gerilerine doğru yazılı belge ortaya koyun” diye dayatma yapmaya başladılar. “Bunlar sözlü tarihtir.” dendiğinde ise “Sözlü tarihler efsanelerden ibarettir. Belge olarak kabul edilemez.” denilerek ret yoluna gidilmekteydiler. Aşağıda bu karşılaştırmaları yapacağım. “ Sözlü tarihi efsanedir, kaynak ve belge değildir.” diyenler acaba yeri geldiğinde kendilerinin inandıkları ve uyguladıkları ibadet şekilleri ve ritüellerin İslami bir inanç olduğuna dair hangi belgeyi sunacaklardır. Örnek olarak: Aleviliğin temel taşları olan; Ayin-i Cem, On iki hizmetli, Kırklar meclisi, Varlığın birliği, Semah, Nefes, bağlama, Dört kapı kırk makam, Alevi ocak sistemi ve dedelik kurumu, Dem alma, Musahiplik ve Düşkünlük İslam’da olmayan bu inançlardır. Hz Ali-Hz Muhammed zamanında nerede ve ne zaman uygulanmış ve bunun belgelerini sunmalarını bekleriz. Şuna eminim ki belgesi olmayan bu ve buna benzer konularda o arkadaşlarımızın da başvuracakları yol yine Alevilerin yaşam gelenekleri ve sözlü tarih aktarımı olduğunu dile getireceklerdir.

Alevi inancındaki ibadetler ve ibadet şekilleri İslam’dan ayrı kendine has bir özellik taşımaktadır. Bu ibadet şekillerinin bir çoğu tarihin çok gerilerine kadar da gitmektedir. Hem Anadolu’nun hem de Anadolu’ya komşu coğrafyaların ürünü ya da onların da kullandığı bir inanç şekli olduğunu söyleyebiliriz.. Tabi buna tamamen Aleviliktir diyemeyiz ama birçoğu çok daha eski inançların devamıdır, diyebiliriz.

Özellikle Aleviliği Arabistan’a veya Orta Asya’ya dayandıranlar bin bir dereden su getirmeleri şurada dursun. Anadolu’nun yerli halkının inancını ve geçmişini hiçe sayarak Aleviliği bir ithal inanç haline getirme çabaları içindedirler. Sanki Anadolu’da yaşayan eski inançlar bir anda buhar olup uçmuş gözü ile bakmaktadırlar.

Bu konuda Aleviliğin dayanağını “Türkçülük devamı” olarak görenler kısmi esnek davransa da; Aleviliği Arabistan’daki 12 imam inanç şekline bağlamaya çalışanlar bin türlü takla atmakta, bir belge karmaşası yaşamaktadırlar. Söz konusu bu Türkçü ve Arabistancı “Aleviciler” Anadolu’nun yerli halkı sanki yokmuş gibi saymakta. Bu yerli halkın inancı dışarıdan gelen (göç edenleri) etkilememiş de tamamen buharlaşmış gibi görmektedirler. Oysa kaya anıtlarındaki yazıtlardaki inanç devamlılığının Aleviler içindeki yansıması En çok Anadolu yerli halkında rastlamaktayız.

Şu bir gerçektir ki bir coğrafyanın yerleşik halkı ya da göç eden halkı karşılaştırılması yapıldığında yerleşik halkın göç geleni daha fazla; göç gelenlerin yerleşik halkı daha az etkilediği bilinen bir gerçektir. Süreç içinde dışarıdaki etkilerde (Anadolu’da Hıristiyan ve daha sonraları İslam kuşatma) yerli inançlar revizyonlara uğrar ya yok olur ya kendine has bir yapıya dönüşür ya da yeninin bir ekolü haline gelir. Aleviliğin başına da gelen tıpkı bu olmuştur. Binlerce yılın kuşatması süreç içinde kendine has bir inanç ve yaşam şekli haline gelmiş. Katliamlardan kurtulmak için önce Hıristiyanlar döneminde Hıristiyan ekolü olarak görmüş. Daha sora İslam işgalinde sonra da İslam ekolü olarak görmüş. Elbette Alevi inancına en yakın olan bu yerli halkın inancını tamamen Alevi saymak bir hatadır. “Alevilerin bugünkü ibadetlerine en yakın inanç hangisidir.” Diye bir soru ile karşı karşıya kalınsa. Anadolu’nun eski yerleşik halkını işaret etmek en doğrusu olur.

Şimdi Alevi inancının tarihlerin gerilerinde gelen ritüellerinin İslami bir kisve büründürmeye çalışanlara aşağıdaki sorularla belge göstermeye ya da kaynak göstermeye çağırıyorum. Daha önceki yazılarımda belge isteyenlere karşı ben yaşayan canlı aktarımları gösteriyorum “Alevliği efsanelerle belgelemeyin” diyenler kendileri hangi belge sunacaklardır.

Yazılı Belge istemenin altında yatan gizli hesap sunileştirme politikalarına bu dostlarımızın da bilmesinde ve bu konuda duyarlı ve uyanık olmalarını diliyorum. Çünkü Sünni kesim bunu bilmeyebilir ama Aleviler Alevi yazılı kaynakların olmadığı, olanında tarihler boyunca hep imha edildiğini iyi bilirler. En büyük kaynağın sözlü aktarım olduğunu biliyorlar. Buna rağmen bir Alevi’nin yazılı belge istemesindeki ayak diretmeleri ya bilmezlikten ya da art niyetindendir diye düşünüyorum.

“Alevilikteki ibadet şekillerinin İslam dini ile bir ilgisi yoktur.” Dediğimizde belge isteyenler. Arkasında “Alevilik İslam’ın ve Kuranı-Kerim’in özüdür.”diye cevap verenler, aşağıdaki sorulara cevaben belge göstersinler.

1-) Aleviler Ramazan orucu tutmazlar. Bugün halk arasında da konuşulduğu üzere “Ali-Muhammed Ramazanda üç gün oruç tutmuşlardır.” Söyleminin yazılı belgesi var mı? Yok. Öyle ise Alevileri İslam merkezi gösterenler. Üç günün belgesi var mı? Yoksa Tıpkı Muhammed ve Ali gibi 30 gün Ramazan orucu tutmalarını mı önerecekler.

2-) Aleviler Namaz kılmazlar. Aleviler namaz kılmamalarının birçok sebep ve bahanelere dayandırsa da birinci gerekçeleri “Kuranı-ı Kerimde Exwate Xımse veya Xımse Selahate (beş vakit) olmadığını sadece Halka namazı olduğunu” söylemektedirler. (Bu Halka Namazını da cem olarak nitelendirseler de alakası yok Urfa yöresindeki bazı Suni tarikatların el ele tutarak daire olup sağa sola kafa sallayıp “Hu” dedikleri ayine benzer.). Bir diğer iddia ise “Ali namaz başında öldürüldüğü.” Ayrıca “Muaviye Halife olduktan sonra Şam’daki camilerin giriş kapısının sol tarafına Ali adı yazdırıp girenlerin bu isme tükürerek içeri girme emri verdiği. Gerekçesi ile Aliye inanların bunu kabullenemedikleri için camiye gitmedikleri.” Bu iddiaya göre Alevileri namazı ve camiyi terk ettikleri ileri sürenlere soruyorum. Bu doğru ise Alinin çocukları ve torunları’nın namaz kıldıkları camiye gittikleri ve bunların adına dahi dünyada onlarca cami olduğu bir gerçek. İmam Cafer’i Sadık’ın Namaz kıldığını binlerce kaynaktan gösterilebilir. Bugün Alevilerin tacı olan 12 İmamların camiye gittikleri ve namaz kıldıkları ve Ramazan orucu tuttukları halde Alevilerin bugün bunları reddetmelerinin gerçek nedenini belgeleri ile sunmaları gerekmez mi? İslamcılar söyleyin 12 imamın namaz ve ramazan tutmadığına dair kaynağınız nedir. “Onlar Mescite gidiyorlardı” diyeceksiniz. Mescit ile cami arasında bir tek fark söyleyin o zaman. Örnek olarak İslami ibadetler konusunda Aleviler tamamen İslami yapı dışında hareket ederken İmam Cafer’in çok namaz kılmasında alnı dahi yara olduğunu bir çok kaynaklardan okuyabiliriz. Ya da Yezit hakkında “Hanzala'nın oğlu Abdullah'la bazı kişiler Şam'a gitmişlerdi. Medine valisi Ebû-Süfyân oğlu Muhammed'in oğlu Osman tarafından gönderilen bu kişileri Yezîd, ağırladı, hakların­da saygı gösterdi. Fakat bunlar, Medine’ye dönünce, Ye-zîd'in içki içtiğini, çalgıyla meşgul olduğunu, köpeklerle oynaştığını, “dinle" hiçbir ilgisi bulunmadığını halka yayma­ya 'başladı Müslümanların başında böyle bir kişinin bulunmasını doğru görmeyen Medineliler valiyi şehirden sürdüler. (Abdulbaki Gölpınarlı12 imam s82)

Yezid, saltanat makamını hükümet idaresinden ziyade, bir safahat kaynağı telâkki etmişti. Onun düşündüğü şey, Hükü­met işlerini bir heyete bırakarak, av eğlenceleri, kadın ve içki âlemleriyle vakit geçirmekti. (Ziya Şakir. Kerbela Faciası s112” yazılmaktadır. Haydi siz karar verin. Köpeğe dokunmak İslami inançta mekruhtur. Alevilerde böyle değil. Üstelik Pir sultanın ite olan sevgisi bilinir. Aleviler içki içer. Yukarıda verilen örnek “kadın düşkünlüğü” hariç Alevilerde hangi özellik Yezit ile uyuşmuyor. Haydi çıkın işin içinde. Şimdi soruyorum babadan deden gelen aktarmaların temelindeki namaz cami ve oruç reddi tarihsel yazılı belgesi nedir. Siz Alevilerin niçin bunları red ettiğinin İslami belgesini suna bilir misiniz? Ha bir de şu söylem yaygın “ Eskiler Ali’yi Muhammedi ve Kuranı bize yanlış aktardılar.” Gibi sunilik özentileri de yok değil. Şimdi buna inanıp ta “sözde cahil” dedelerimizi mi ret edeceğiz. Burada yazılı belge istemenin altında yatan gizli hedef olan sunileştirme bir kez daha öne çıkmaktadır.

3-) Alevilerin Aliye olan saygı ve bağlılıklarından dolayı onu ilahileştirmiştir. “Evvel Ali Ahir Ali” yada “Ali’den o yana dünya karanlıktır.” ki bu direk Alinin tanrı olduğunu ifade eder. Bunun başka bir izahı da yoktur. Şimdi bu sadece ozanların deyişinde geçen bir tanımlamadır diye mi bakacağız. 1400 yıl önce Arabistan’da yaşanan İslami yayılmada Ali’nin tanrı olduğuna dair bir belge var mı? Belge yok diye Ali’yi terk mi edeceğiz. Tabi ki hayır. Bu tür olgulara karşı belge istemenin altında yatan gizli hesap suniliğe geçiş değil mi? Biz yaşamımızda ilahlaştırdığımız ve bir inanç kültü haline getirdiğimiz Ali’den vazgeçmeyiz. O Ali bizim şahımızdır. Şah=ışık=Allah demektir. Peki, Arabistan’da Halife Ali’nin bu faziletleri ile ilgili bir belge var mı?

4-)Alevi İnancına göre Arabistan’daki Ali Kırklar Meclisinsin Piridir. Hüseyin; pirlerin piridir.
Ali’nin semah döndüğü veya Ali’nin bağlama çaldığına dair bir belge var mı? Ali- Muhammed’in Cem yaptıklarına dair bir belge var mı? Yok. Ya da bağlama çalan veya semah dönen bir Ali resmi neden ön plana çıkarılmamış da bir İran tiplemesi ile bir Ali resmi kafalara kazılmaya çalışılmaktadır. Şimdi yok diye biz binlerce yıldan yarattığımız kültten vaz mı geçeceğiz. Elbette ki hayır. Tabi ki inancımızda şekillendirdiğimiz Tanrısal Ali’yi yaşatacağız. Yerine başka bir Ali koymayı da kabullenemeyiz.

5-) Kuran-ı Kerim’in hangi suresinde ve hangi Ayetinde Kırklar Meclisi, Cem, Semah, Kirvelik, Musahiplik, Ziyaretler… var.
Yok. Olmadığına göre yazılı belge mi istenmeli. Belge olmadığına göre terk mi edilmeli. Olmadığı için 1400 yıl önceki Arabistan’daki Ali-Muhammed gibi mi ibadet edilmeli. Burada belge istemenin altında yatan gizli hedef nedir. Hedef “Seyitler, pirler sizi binlerce yıldan beri kandırmış, Ali-Muhammed’in ibadetleri bugünkü Suni veya Şiiler gibidir.” Deyip Aleviliği yok etmektir. Alevilerin belgesi babadan ve dededen gelen inanç aktarımlarıdır. Bu inanç öyle üç beş yıldan olgunlaşmadı. Binlerce yılın oluşumudur.

6-)Dünya da 1,5 Milyar nüfusa sahip Müslüman vardır.
Bu Müslümanların kutsal kitabı Kuran-ı Kerim olduğu malumdur. Bu kitapla ilgili profesörler, Alimler, yazarlar, hatipler, Müftüler, İmamlar… vardır. Kurumsal olarak Diyanet vakfından tutun da üniversitelere uluslar arası İslam örgütlerine ve sayısız yasal kurumları ve İslam kürsüleri vardır. Bu sistemin en tepesindeki Halifesinden Şeyhül İslam’ından tutun da en alttaki cami imamına veya vaizcisine kadar tam ya da kısmi Arapça bilirler. En az Arapça bilen bile Alevilerden daha iyi Arapça bilir(Şii demiyorum). Peki, bunların hemen hepsi Alevilerin iddia ettiği gibi beş vakit namaz olmadığı halde niye körü körüne sürdürüyorlar. Ya da niye namaz konusunda bazı çatlaklıklar oluşmuyor. Bu kadar mı körler. Alevilerin iddia ettiği “İslam’da 5 şartı, 32 farz yoktur” gibi olmayan temel kavramları kabulleniyorlar. Oysa Alevilerde 5 vakti ve 32 farzı ret eder. Peki bunların İslam’da olmadığına dair Alevilerin elinde bir belge var mı? Yok diye suniliği mi kabul edelim? Mademki kendilerini bir yazılı belge hastalığına kaptırıyorlar. Mademki kendilerini Ali-Muhammed ve 12 imam takipçileri olarak görüyorlar. Beş vakit namaz, Ramazan orucu, hac, Fitre, Zekât vermeleri gerekmez mi? Yok, Ali-Muhammed bunları yapmadı diyorlarsa lütfen yazılı belge sunsunlar. Beyler kendinizi kandırmayın biz Aleviler adınada fetva vermeyin. Ya elinizin tersi ile itip dobra, dobra deyin biz İslam değil Alevi dinindeyiz. Yada İslam’ız deyip haydi camiye gidin. Yakamızdan düşün biz Kızılbaş-Aleviyiz. Biz Kızılbaşlar adına konuşmayın. Bizim kendimize has inancımız var bulandırmayın. Bizim binlerce yıldan beri gelen babadan oğula aktarılan inancımızla oynamayın. İşine geldiğinde sözlü aktarım, işine geldiğinde yazılı belge sözlerini ön plana çıkarıp da arkasına sığınmasınlar.

7-) Aleviler Tanrıya olan duasal yakarış veya varışlarını Kuran-ı Kerim’in sure ve dualarını değil de kendilerinin oluşturdukları dualarla yaparlar. Hatta bu dededen dedeye bile farklı olabiliyor. Son dönemlerde yazarların derleyip bir araya getirdiği Bektaşi duaları ile bir ortak dua olsa da yaşlı pirler ve bazı yörelerde bu farklılıklar hala devam etmektedirler. Hatta Tokat Çorum yörelerindeki gibi kendi baba veya dedelerinin adları anılarak bile dua edilmektedirler. Birçok dualara baktığımızda 600–700 yılı geçmemektedirler (çünkü duanın içinde anılan şahsiyetlerden Pir Sultan H.B.Veli, Balım Sultan, Kızıl Deli vs. gibi isimlerin anılması ile bu açıkça belli olmaktadır.) Peki, Muhammed’den H.B. Veliye kadar olan dönemde Alevi duaları nasıldı. Kimlerin adları bu dua içinde anılıyordu. Ya da Hz Hüseyin yapıyor muydu? Yapıyorsa da kimin demine Hu diyordu? Hangi dua ve Gülbenleri okuyordu, Hz Hüseyin Hangi deyişleri söylüyordu? Elinizde bununla ilgili bir belge var mı? Olmadığına göre haydi namaza mı diyeceksiniz. Bir yazılı belge karmaşası ve İslam’ın ilk kişileri ile Şimdiki Aleviler Arasında bir uçurumsal ibadet yapısı varlığı görünüyor. Aleviliğe İslam penceresinde bakanlar için tam bir kafa karışıklığı. Aleviliğe Alevi penceresinde yani kendine has bir inanç penceresinden bakıldığında ise daha berrak bir yapılanma görünmektedir ve kafamız da karışık değildir berraktır.

8-) Alevilere biçilen ulusal kimliğe baktığımızda da yine aynı belirsizliği ve karmaşayı yaşamaktayız. Alevileri talipleri şöyle dursun. Kendini halis bir soy olarak gören ve elindeki şecere ile peygambere dayandıran Seyitler (pirler) dahi bu belirsizliği yaşamaktadırlar. Soy Kütüklerlin(Şecere)bir aleni, şefaf özelliği yok. Şecereleri 700-800 yılı geçmemekte ama iddialara geldiğinde ise peygambere kadar götürmektedirler. Ellerindeki şecereye Aşiretçiliğin zirveye çıktığı dönem içinde Anadolu’daki mevcut devletlerin kendi devletsel yapısını güçlendirmek, iç ayaklanmaları bastırılması amacı ile yaptıkları BAĞLILIK SÖZLEŞMESİDİR. Soyadı olmadığı için “Filan lakapla anılan falan oğlu falan devleti-âliye ye bağlı ve sadık soylu kişidir.” Amacıyla yazılmış karşılıklı sözleşmedir. Bu hem Selçuklu hem de Osmanlıların başvurduğu bir yöntemdir. Söz konusu şecereler daha sonraları dönem, dönem padişahlara ya da uç beyliğindeki valilerine onaylatmış. Böylece bir soy kütüğü haline getirilmiştir. Şayet zaman zaman devletle ters düşmüşseler bu onaylatmalarda aralıklı sekteye uğramıştır. Bunu da, bugün “peygamberden beri var olan soy şeceresi” olarak yutturulmaya çalışılmaktadır. Bir Arap yada Türk milliyetçiliği özendirilmektedir. (Hoş şecere furyasının ortaya çıktığı dönemlerde Kürtlerin’de tıpkı Osmanlı yada Selçuklular gibi devlet yapılanmaları olsaydı, belki de bu şecerelerin bir kısmı da Kürt milliyetçiliğine çekilirdi.) Bu şecereye katliamlarda kurtulmak için özelikle yerli halk yapılmış. Oysa Anadolu da 12 imam soyundan olduğunu iddia edenlerin hiç birin de şeceresi peygamber zamanına kadar, hatta Abbasilere kadar dahi varmamaktadır. Bu iddiada bulunan aşiretler, seyitler ve pirler, kendi genetik DNA tahlillerini yaptırsınlar. Mekke ve Medine’deki Kureyş Aşireti ile karşılaştırsınlar. Bunlarla bir bağı olup olmadığı ortaya çıkar. Kendinden emin olan buna evet diyebilir. Bence en önemli belge budur. Bazı dedeler ve seyitler ise kendini öz be öz Türk olarak ifade ederler. (Türkçülük ile Ehlibeytçiliği nasıl bağdaştırıyorlar onu da hala da anlamış değilim ama olsun;) Bu Ehli-Beyt dedeler Ötüğen’e ve Altay dağlarına varıp oradaki Oğuz Türklerin DNA ve Gen tahlillerini alıp oradan da Mekke’ye varıp Kureyş Kabilesininki ile karşılaştırmaları gerekmez mi? Bunu kafatasçılık olarak değerlendiremeyiniz. Daha elli yıl öncesine kadar da “Bir seyit ancak bir seyit soyu ile evlenir.”deyip Seyitleri saf bir soy olarak görülürdü. Bu geleneğe de bağlı idiler. Bu gelenek ve seyitlerin iddiası doğru ise tahlillerin sonucu objektif olur. Bu “ulu kan bağı” ancak bu şekilde ortaya çıkar. Şecerelerin üzerinde yazıldığı kâğıda gelince; “ceylan derisi” üzerinde yazılmıştır. Mevcut deriyi ve üzerindeki yazıyı Radyo-Karbon tahlili en fazla 20 yıllık bir hata ile ortaya çıkara bilirler. Böylece deri sayesinde şecerenin ne zamandan beri imal edildiği ve üzerine ne zamandan beri yazıldığı belgelenir. Bakalım 700–800 yıllık mı yoksa 1400 yıla yakın peygamber zamanına mı dayanıyor. Korkmalara çekinmeler gerek bırakmadan kabullenmelidirler. Farz edelim farklı sonuçlar ortaya çıktı. O zaman ne yapmalı, bence burada önemli olan Aleviliğin binlerce yıldan beri küçük taşları bir araya getirdiği o dev Alevi inşasıdır. Sahiplenmesi gerekilen soy değil yoldur. Alevi önderlerinin geldiği yer o zaman netlik kazanır.

Bireyler ulus olamaz. Bireyler bir araya gelmesi ile de ulus oluşması yetmez. Ulusal etmenler ve ulusal diyalektiklerle tamamlanmaktadır. Kan bağı uluslaşmayı oluşturmaz. Bireylerin ortak değerleri, dil, gelenek görenek, iktisadi yaşam birliği ve toprak, ulusları oluşturur. Örnek olarak aynı soydan gelen birçok Alevi Dedesi; yüzlerce yıl önce Anadolu’nun çeşitli yerlerine yerleşmişlerdir. (Bu Anadolu’nun herhangi bir yerinde dağılma da olabilir) dışardan da gelebilir. Kimi Çorum’a Kimi Dersim’e Kimi Hatay’a Kimi Maraş ve Adıyaman’a, Kimi Antalya’ya ya da Söke’ye 1900’lü yıllara gelindiğinde Ulusal kimliğini Türklerin, Araplar’ın ya da Kürtlerin Arasında tamamlamıştır. O Ulusa tabi olmuş. O ulusun ferdi haline gelmiştir. Şimdi ona yeniden ulus bulmanın bir alemi yok.

Alevi inancı içinde eski yerleşik halkın inanç varlığı ve bireyleri vardır ama bunlar ulusal özelliğini kaybetmişledir. Kimi Türk Kimi Kürt veya Arap olmuşlardır. Şimdi kalkıp dini bazı gelenekler Aleviler arasında var diye Hitit, Hatti, Urartu uluslarından söz etmek ve bu uluslardan saymak büyük bir yanılgı ve Ultra tahlil olur. Alevilik binlerce yıllık birikimin inşasıdır. En son harcını İslam’dan almıştır. Eski inanç güzelliklerini silip atamayacağımız gibi; İslami ekolleri de silip çıkaramayız. Ama tutupta Alevilik=İslam, Alevilik=Hıristiyanlık, Alevilik=Zerdüştlük, Alevilik=Şamanizm ya da Alevilik=Hatti-Hitit dini demek de Aleviliği hiçe saymaktır. Alevilik ve diğer dinleri karşılaştırırken şu dinde şu kadar, bu dinde bu kadar deyip bir % hesabına gitme de yanılgıdır. Doğru olan ise Alevi yaşamındaki bazı gelenek ve ritüelleri hangi inançta benzerlik ve birebir olduğunu açıklamaktır. Bu her din için geçerlidir.
Bu yazıyı Daha önce yazdığım HANGİ ALİ HANGİ ALEVİLİK” ve “DEĞİŞEN YA DA YOK OLAN ALEVİLİK” yazılarına gelen eleştiri ve meyillere cevaben yazma ihtiyacından dolayı yazdım. Dilerim bu konu sorulara yanıt olmuştur.

Hiç yorum yok: