19 Kasım 2009 Perşembe

Atatürk emri verdi, kızı bombaladı

M. Kemal Atatürk, manevi kızı Sabiha Gökçen'i Dersim semalarına yolcularken...

Mesut ONATLI
mesutonatli@hotmail.com

Nihayet bunca yıl sonra Dersim gerçeği ortaya çıkıyor. Dersim’de yaşanılanlar kadar bu yaşanılanların unutturulma çabası da korkunçtu zira. Öyle ki Alevilerin önemli bir bölümü bile hatırlamadı kendilerine yapılanları. Tarih bilincinden yoksunluk kişileri sadece bugünle bütünleştirir hale geldi ve bugün dini anlamda Alevilerin yaşadığı Sünni baskı onları evlerine “laik” Atatürk’ün posterini Hz. Ali’ninkinin yanına asma noktasına kadar getirdi.

Oysa burada bile bir gariplik vardı. Sünni Diyanet İşleri Başkanlığı ve Sünni eğitim de kendilerine Atatürkçü diyenlerce uygulamaya konuldu. 38’de Dersim’de yapılanlar ise tüyler ürperticiydi. O güzelim coğrafyanın ülkenin en tenha yeri olması tesadüf değil belli ki. Rakam verenlerin kimi öldürülenleri 9 bin kimi ise 90 bin olarak veriyor. 9 veya 90, öldürülenler öldürüldü, arda kalanlar da sürgün edildi. Bugün Orta Anadolu ve İç Ege’de Dersim-Alevi köylerinin varlığı bu sürgünün resmidir.

Dersim’de yaşanılanlar operasyonlarda yer alanlarca itiraf edildi. Ayşe Hür geçen yıl bu açıklamaları bir araya getirdi ve Taraf Gazetesi’nde yayımladı. Dönemin Dış İşleri Bakanı Sabri İhsan Çağlayangil’in “ ordu mağaralara zehirli gaz attı. Onları fare gibi zehirledi. 7’den 70’e Dersim Kürtlerini kestiler. Çok kanlı bir harekat oldu ve Dersim davası böyle bitti. Devletin otoritesi Dersim’de hakim oldu” açıklaması; Celal Bayar’ın “ Atatürk, şimdi ne olacak dedi. Ben devletin başıyım, bana itaat edecekler. Sorumluluğu üzerime alıyorum. Dersim’i vuracağız dedi, biz de vurduk” açıklaması ve yine Celal Bayar’ın Doğu Raporu’nda “ Kürtler silaha sahip. Devlete karşı isyan edebilirler. Önlem olarak 5 bin 2.500 kişiyi öldürelim veya kamplarda tutalım” açıklaması olanları yeterince anlatıyor. Ve görünen o ki olanlar isyan sonrası yapılan değil “isyan olmasın diye alınan önlem”dir.

Kürt tarihi yazarı David Mc. Dowall, “Modern Kürt Tarihi” isimli kitabında, operasyonda 50 bin askerin yer aldığını, 40 uçağın ve yüzlerce topun kullanıldığını belirtir. Yapılanın aslında Ermenilere yapılan bitirme planı olduğunu ama olayın büyüklüğünün bunu engellediğini dile getirir. Bu uçaklardan birinin pilotu ise Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen’dir. Anlaşılan Atatürk’ün verdiği emri ilk uygulayanlardan biri de kızı oldu. Şimdiki Atatürkçüler de Sabiha Gökçen’in ismini görevini çok iyi yaptığının işareti olarak İstanbul’daki havaalanına verdiler. Sabiha Gökçen “dünyanın ilk kadın savaş pilotu” olarak nitelendirilirken savaşın hangi savaş olduğu belirtilmedi. Ama Dersimliler bu savaşı biliyordu. Havaalanına bu ismi verenler bir Dersim’linin bu havaalanına gittiğinde neler hissedeceğini dikkate almadılar.

Onur Öymen bu nedenle doğru söylüyor. Ben ve partim CHP Atatürk’ü savunuyoruz diyor. Açıkça, olanları Atatürk’ün yaptığını ve kendisinin de bunu dile getirdiğini ve tabi bu politikayı desteklediğini söylüyor. CHP tam da budur. CHP’nin seksen yıllık politikasının özüdür bu. Tek şef, tek parti, tek millet ve devamı tekçi zihniyetin kaçınılmaz sonucu. En küçük bir muhalefete izin vermeyen diktatoryal anlayış Kemalizm’in temel mottosudur. Kemalizm, muhalefeti bile kendi eliyle oluşturma çabasıdır. Tek doğru var ve bu doğru halka zorla kabul ettirilecektir. Şapka bile halka zorla taktırılmadı mı? Mete Tunçay “Türkiye Cumhuriyetinde Tek Parti Yönetimi’nin Kurulması 1923-31” isimli kitabında İtalya’dan İstanbul limanına gelen bir gemi dolusu şapkanın halk tarafından nasıl kapışıldığını anlatır. Şapkasız kalmama korkusuyla kim ne kapabildiyse onu taktı ve çoğu erkek kadın şapkası bulabildiği için kadın şapkası taktı. Baş gideceğine başta varsın kadın şapkası olsundu. Bu Kemalizm’in, aynı zamanda başın içiyle değil dışıyla ilgilendiğinin ve bugün de hala aynı anlayışı sürdürdüğünün resmidir… Cumhuriyet döneminde zorla giydirilen başlar bugün zorla açtırılıyor.

Kürt bölgesinde ise itaat etmeyenler tek tekten ziyade topluca bertaraf ediliyordu. Dersim benzeri katliamlar Ağrı’da, Zilan’da, Silvan’da ve daha birçok olayda yaşandı. Dersim ise “çıbanbaşı” idi ve otoriteyi hakim kılmak için ezilmesi gerekiyordu. Yapılanlar devletin zaferi olarak görüldü ve bu zaferi vurgulamak için de Dersim’in ismi, büyük operasyon öncesi yapılan 11 operasyondan birinin ismi olan Tunç Eli olarak değiştirildi. Ağrı’da(1930) yapılanların son günü (19 Eylül 1930) Cumhuriyet Gazetesi, Ağrı Dağı’nın doruğunda bir mezar ve mezarın içinde “muhayyel Kürdistan burada meftundur” yazılı karikatürle çıktı.

Olumlu olan Onur Öymen’in bu söylemiyle Pandora’nın Kutusu’nu açmış olması ve Dersimlilerin CHP’ye olan yaklaşımlarının bu vesileyle doğru mecrasını buluyor olmasıdır. Ve tabi iktidarın yaşanılanları “katliam” olarak nitelemesi göz ardı edilmemesi gereken bir adımdır. 80 yıllık “ayıp-zülüm-cinayet” son bulmalıdır artık.

Hiç yorum yok: