16 Haziran 2009 Salı

İRAN SEÇİMLERİ ÜZERİNE


Hüseyin Habip Taşkın
habibtaskin@gmail.com

İran’da seçim hazırlıkları sürersince reformcu ve muhafazakârlar arasında seçimin geçeceği görüşü yatkındı. 10.Cumhurbaşkanlığı için adaylık yarışına 475 kişinin başvurduğu bunların içinden dört isme izin verildiği açıklandı. Bunların ikisinin reformcu, diğer iki kişinin de muhafazakâr olduğu belirtildi. İran’daki reformcuların ne kadar reformu savunduklarını ve sistem içinde köklü bir değişiklik yapabilirler mi? Sorusuna yanıt bulmamız için geçmiş yıllardaki İran’da yaşanılanlara bir göz atalım!

1902 doğumlu Humeyni, ülke içinde ve dışındaki ki, Şah'ın politikalarına açıkça karşı çıktı ve İslam'ın uzlaşmaz bir şekilde devlet politikası olması gerektiğini belirtti. 1960'larda sürgüne gönderilen Humeyni önce Türkiye'de, sonra Irak'ta kaldı. 1978'de Saddam Hüseyin Humeyni'yi Irak'tan kovunca Fransa ona sahip çıktı.

Humeyni sürgün döneminde en son Fransa’nın Paris şehrinde kaldı. 1 Şubat 1979'da İran'a milyonların katıldığı bir karşılamayla dönen Humeyni, cumhurbaşkanlığına getirildi ve ömür boyu devletin dini ve siyasi lideri olarak kaldı.

İlk önce, sol ve dini gruplar Şah'ı devirmek için birleşmiş, Şah'ın devrilmesinden sonra ise iktidara yükselen Ayetullah Humeyni, muhalif liderleri ve grupları ortadan kaldırmış veya sindirmiştir.

Şah iktidarına karşı ilk hareketlenmeler, 1971 yılında üniversitelerde öğrenci hareketleri olarak başladı. 1979 İran’daki İslami sisteme götüren sürece böylelikle başlanmış oldu.

İran şahı, 1941’de İngiliz ve Amerikan yetkilileri tarafından tahta oturtulmuştu. Ancak bir ara başbakan Mussaddık tarafından iktidardan uzaklaştırılan şah, 1953’te CIA’nın desteklediği bir askeri darbe ile yeniden iktidara getirildi. O tarihten bu yana -1978’te 34 milyon olan nüfusa- ordu, siyasi polis SAVAK ve işkence yoluyla acımasız bir diktatörlük sürdürdü. Şah rejimi bir avuç zengin ve sonradan görme bir çevrenin lüks yaşamı ve kitleleri hor görmeleriyle, yoksulluk içinde kıvranan kitleleri sürekli bir şekilde kışkırtıyordu.

Şah ve etrafındakilerin modern Batılı yaşamı diye adlandırılan davranışları, yoksulluktan dolayı köylerini terk edip kentlerde, gecekondularda yaşamak zorunda kalan yoksulları ve kentlerde çoğu zaman işsiz kalan yoksul emekçileri feci şekilde rahatsız ediyordu.

Bir yanda önemli petrol geliri uluslararası tröstlere ve yerli asalaklara devasa kazanç getirip yoğun bir vurgunculuk yaşanırken, diğer yanda petrol işkolu dâhil bütün sanayi emekçileri, işsizlik, düşük ücret ve fiyat zamları ile karşı karşıydı.

Şii önderler, rejim tarafından muhalefete itilmiş olduğu için kitleler üzerindeki etkilerini arttırıp, bir önderlik oluşturarak camilerde ve sürgünde çalışmalarıyla iktidarı ele geçirmek için fırsat kolluyordu.

Şah’a, siyasetine ve onun arkasında duran, iplerini elinde tutan ABD emperyalizmine karşı kitleler, 1978 başından itibaren büyük yürüyüşlerle tepki gösterdi. Yürüyüşler, ordu tarafından, bazen tank ve helikopterler de kullanılarak kanla bastırıldı. Ardından SAVAK devreye girip, tutuklama ve işkence yoluyla işi tamamlıyordu.

Bütün kanlı baskıya rağmen kitle yürüyüşleri devam ettiği için sonunda şah Ağustos 1978’de, Haziran 1979’da seçim yapılacağı sözünü vermek zorunda kaldı. Hatta Eylül 1978’de başbakanı değiştirmek zorunda kaldı. Ama kitlelerin istekleri, özellikle de siyasi olanları yani ifade özgürlüğü, on binleri bulan siyasi mahkûmun serbest bırakılması, SAVAK’ın dağıtılması ve daha önemlisi şahin iktidarı terk etmesi hiç kayda alınmadı.

Yasaklara rağmen kitleler, yürüyüşlerini sürdürdü. İlk zafer, yasaklanmış 17 örgütün açıkça ortaya çıkması oldu. 7 Eylül’de ise bilinen isteklere, tutuklandıktan sonra ülkeyi terk edip 15 yıl boyunca sürgünde yaşayan Ayetullah Humeyni’nin ülkeye geri dönme hakkı eklendi. Humeyni, şii lider sıfatıyla şahın en büyük muhalifi idi.

Humeyni yaptığı bir açıklamada “İran’ın silahlı güçlerine elini uzattığını” belirtmeyi unutmadı. Buna rağmen, şah orduyu her yerde isyan hareketini bastırmak için kullandı ve binlerce insan katledildi. Grevci işçilere verilen bazı tavizlere rağmen olağanüstü hal ilan edildi.

12 Şubat günü ABD başkanı Carter, yeni rejimi tanıdı ve “uzlaşmacı bir işbirliği” önerdi. Humeyni ise düzene saygı gösterilmesi, silahların iade edilmesi ve yeniden işbaşı yapılması gerektiğini belirtti. Birkaç gün sonra Humeyni, Devrimci İslam Partisi’ni oluşturdu ve rejim kısa zamanda tek partiye dönüştü. Buna rağmen on binlerce sol görüşlü insan Fedainlerin çağrısına uyarak Tahran Üniversitesi’nde tarım reformunun gereğinden söz edip, İslamcı sansürü protesto edip “emekçiler hükümeti” istiyordu. Ardından resmi yerlerde kadınlara başörtüsü zorunluluğunu protesto eden kadın yürüyüşleri ve Kürtlerin isyanı çıktı. Her ikisi de ordu tarafından şiddetle bastırıldı.

Mart 1979 sonunda İslam Cumhuriyeti’nin resmileşmesi için bir referandum düzenlendi. TUDEH “evet” oyu verip, onayladı. Ama yine de beş ay sonra yasaklandı. Ne Humeyni ne de sonuç itibariyle ayrıcalıklarını savunduğu hâkimler sınıfı, kitle ayaklanmasını sonuna kadar götürüp yoksul kitlelerin isteklerini yerine getirmeyi hiç istemiyorlardı. Ancak kitlelerin desteğini yitirmemek için milliyetçi ve Amerikan karşıtı söylem devam etti. Ekim 1979’da ABD elçiliğinin işgal edilmesi gibi göze batan bazı eylemler düzenlendi.

Humeyni rejimi, dünyanın en büyük gücene kafa tutmaya devam ettiği için emperyalizmin baskısına maruz kalan kitlelerden yıllarca destek gördü. Saddam Hüseyin’in sekiz yıl boyunca İran’a karşı yürüttüğü kanlı savaşa rağmen ayakta durmayı başardı. Savaş ortamından yararlanarak “Devrim Muhafızları” Pastaranlar yardımıyla tüm siyasi muhalifleri yok etti. Özellikle kadınların yaşam koşullarında baskıcı bir düzen kurdu.

Böylece kitlelerin, bu güçlü ayaklanması ve İran halkının büyük fedakârlıklarını içeren devrim hareketine dinciler el koydu ve sonunda da yılar boyu sürmekte olan Şeriat sistemi devam etti.

Evet, İran’da şeriat sistemine karşı olup sistemin değişmesi için belirli bir mücadelenin olduğu gözlense bile şeriat sistemi 1979 yılında iktidara gelip, kurnaz politikalarıyla TUDEH gibi çoğunluğu olan bir siyasi hareketin ve diğerlerinin eritilmesini sağlamış ve yerine kendi şeriat sistemini adım adım uygulamıştır.

2009 yılında bile şeriat yasaları tüm hızıyla İran’da varlığını korumaya devam etmektedir. Recim denilen uygulama, idam ve kırbaç cezaları bilinenler arasındadır. Kadınlara yönelik cinsel ayrımcılık ve bağnazlıkta yer almaktadır.

Reformculardan Hüseyin Musavi iktidara gelseydi. Şeriat sistemine ters düşseydi. Bazı ülkelerde olduğu gibi onunda ayağı kayar yere çakılırdı. Seçimlere katılan her iki taraf arsında bir fark yoktur. Ahmedinecad oyların çoğunluğunu sağlayarak yerini koruduğu dünya basınına yansısa da, reformcular seçimlere hile karıştırıldığını söyleyerek eylemliklerini sürdürseler de şeriat sistemi varlığını korumaya devam edecektir.

Ne zamanki İran halkı sistem değişikliğini isterse, 1971 yılında İran Şahı’na karşı yapmış oldukları mücadele taktiklerini yenileyerek, dersler çıkararak, yaşama geçirerek özgürlüklerin yolu açılmış olur. Bu emperyalizmin eliyle yapılan kurtuluş yolu olmamalıdır. Adı sosyalizm olmalıdır.

Hiç yorum yok: