10 Ağustos 2009 Pazartesi

Remzi Aydın ile Söyleşi(I)

”Ateşte Semah Dönenler” ve yazarı ”Remzi Aydın ile Söyleşi”(1)

Fatma Ataseven / f_ata1@hotmail.com

“El sussa gül konuşur
Gülü alınca
Elin bir diyeceği olur”

”Ateşte Semah Dönenler”
16 yıl sonra toplumda devam eden suskunluk nedeniyle sessizliği bozmak için yazılmış…Bazı şeyleri yazmak zordur, birde yazılacak olan acı ise ;dili susar, eli yazmaz insanın. Acının ne dili vardır ne de kimliği , tüm çıplaklığı ve saflığı ile acıdır işte. Hele de, bu acı ;şairlere ,yazarlara ve de çocuklara ait ise yazarın işi hepten zordur.

İnsanlık tarihinin en aşağılık şiddet biçimi çevrilmiş gencecik fidanlara ve yazar kendi iç dünyası ile ,gerçek dünya ve düşlediği dünyayı yüreğinde birleştirip yaşanan olaya uygun yeni bir dil icat ederek ,yeniden doğmuş ,”yaşamak ,yaşatmak ve yeniden üretmek düşüncesi ile Ateşte Semah Dönenler’le yol’a çıkmış. Bu kitap insanın insanlığa yürüyüşüdür. Günümüzde tüm insanlığın hareket biçimleri kapitalizmin güdümünde ve ipotek altında iken ; Yazar , kendine başka bir yürüyüşün yolunu çizerek yazmış Ateşte Semah Dönenler’i.

Dörtyüz yıl önce savaşı ve katliamları yapanlar , aynı zamanda kıyımı izlence haline getirmeye çalışıyorlar. İkilemlere takılmadan yazar ne o katliama ,kıyıma bizzat maruz kalmamanın riyakar “güvenlik duygusuyla” ne de “ gül atma sendromuyla” yaklaşan seyirci ile ilgileniyor. Çünkü her ikiside bir süre sonra unutuyorlar. Ateşte Semah Dönenler , geçmişten uzanan uzun bir yolun ömrünü uzatarak unutturmamanın ve hatırlamanın yeni bir yürüyüşünü başlatıyor. Kalıplaşmış şiddet söyleminden farklı birebir insan gerçeğiyle içimizi üşütüyor kimi zaman , yüreğimizi yerinden sökecek kadar da acıtıyor Pirsultan’dan Madımak yangınına bir yolculuk, ölümsüzlüğün yürüyüşü. Sivas katliamında olanlardan daha fazlasını anlatan bir yürüyüştür bu , hafızaları tazeleyen , Madımak unutulsun ,yok olsun ,hatırlanmasın diyen kapitalist sisteme karşıda bir yürüyüştür . Semah gibi, özgürce dünyayı dönenlere sunulmuş bir yazıt, Ateş , Prometeus’un zorla ele geçirdiği, insana yasaklanan “ateştir” aynı zamanda. İnsanlar farkına vardıkları zaman çok üzüleceklerdir , zira insanlık kendileri için zindan yatanları, kendileri için özgürlük mücadelesi verenleri , Pirsultan’dan Madımak’a katletmiştir.

Bu süreci anlatacak bir dili yaratmak çok zordur. Din ve Allah adına işlenen cinayetlere , katliamlara , arkasındaki karanlık güçlere ,görünmez yüzlere karşı bir yürüyüş , insanlık dışılığı ve aşağılık şiddete karşılık İNSANI temel alan özgün ve yalın bir eser. Ateşte Semah Dönenler’i okuyanlar acıyı ,vahşeti, ikiyüzlülüğü iktidar hırsının insanda yaratığı açgözlülüğü görecekler ,aynı zamanda her şeye rağmen küllerinden yeniden doğup onurlu ve başıdik kalabilmeyi de okuyacaklar.

Evet 2 Temmuz’u bilmeyenlere anlatmak ,unutanlara hatırlatmak için :Ateşte Semah Dönenler’i yazmış Sevgili Remzi Aydın. Bizde hem kitap dan hem de yakılanları ,yitirdiklerimizi konuştuk Onları anarak, Onların anısına…

- Fatma Ataseven: Sizi “ Göçebe Ruhlar" romanı ile tanıdı okuyucu, sonra "Gölgesiz Bedenler ", "Sahipsiz Çığlıklar " ile Doğa -İnsan ve Tanrı temelinde bir 3`lemeyi tamamladınız . Önceki sohbetimizde konuşmuştuk : "Benim çocuklarıma borcumdu. yazarak borcumu ödüyorum" demiştiniz. Bu kitaplardan sonra da borcunuz devam ediyor sanıyorum , bu borcunuz kimlere karşı ?


-Remzi Aydın: Borcum tüm insanlığa ve kendi insanlarıma karşı. Ama en önemlisi kendi benliğini, özünü, kültürünü, inanışını, felsefesini, doğa ve insan sevgisini yavaş yavaş yitirenlere karşı.

Daha öncede defalarca söylediğim gibi; çocuklarıma karşı borçluyum. Çünkü onlar benim atalarım beni yarına taşıyacak tek varlık. Eğer beni geleceğe taşıyacaklarsa beni, felsefemi, düşüncelerimi, yapımı tanımaları gerekir. Ben öyle yapıyorum atalarımı tanımaya çalışarak onların çocuğu aynı zamanda atası olarak geleceğe taşımaya çalışıyorum. Belki de bu şekilde ölümsüz olacağıma inanıyorum, bedenen ve ruhen insanın ölümsüzlüğünü kanıtlamaya çalışıyorum.

-Fatma Ataseven: Ateşte Semah Dönenler’i yazmak için suskunluğunuzu ne zaman bozdunuz ? Başlangıç nasıl oldu, arada geçen zamanda neler yaşandı ve kitabı yazdığınızda neler hissettiniz ? Bu kadar iyi bir kitap olduğundan emin oldunuz mu ? Kitap hakkında genel bir bilgilendirmede bulunur musunuz?

-Remzi Aydın : Aklımda Madımak ile ilgili bir çok soru vardı belki birazda acı vardı. Bu romana ilk başladığımda Hallac-ı Mansur, Pir Sultan ve İmadeddin Nesimi arasındaki dostluk vardı fakat sonra Madımak’ta yanan insanları, onlardan ayırt etmemem gerektiği yerleşti yüreğime. Üç yıla yakın bir çalışma ve her gün bu kitapla ilgili okuma, yazma, araştırma, gezi ve incelemelerde bulundum. Üç yıl boyunca her gün cehennemde nasıl yanılacağını öğrendim ve ben üç yıl boyunca Madımak’taydım.Kitabın iyi bir roman olup olmadığına ben karar veremem, her okuduğumda eksiklikler ve fazlalıklar buldum. Fakat son kararı bu kitabı okuyanlar verecek, en doğru yaklaşım ve düşünce onlardan gelecek.Kitap üç Ulu’nun ve zaman zaman Yunus Emre’ ninde katılımıyla Dört ulunun yaşamışlıkları, felsefeleri, onurlu başı dik mücadeleleri Ezenlere karşı tutumları kendi yaşamları, aşkları ve acıları ile başlıyor. Madımak ise onların gözü önünde gerçekleşen bir vahşet olarak gerçekleşiyor. Bu aynı zamanda onların kendi tarihleri ve 1993 ile hesaplaşmalarını da gerçekleştiriyor. Madımaktaki vahşette yanan insanların hissettikleri, yaşadıkları, devletin onlara karşı tutumları kapalı kapılar arkasında pazarlıkları, felsefi inançla da harmanlayarak aktarıyor.

-Fatma Ataseven: Sivas’a madımak’a defalarca gittiniz , 93’ten bugüne neler değişti ? Olayların ağırlığı ve insana yüklediği vicdani sorumluluk nedeniyle yeterli duyarlılık gösterildimi ? “akıl ve vicdanlardan ortak birliktelik “ yaratıldımı ? yoksa her şey sözde mi kaldı ? 16 yıl sonunda ekranda görüntülerin , ekranlar ve basın vd. iletişim araçları ile izleyici ve okuyucuya ulaşılırken “ izleyiciyi “ olayın içine mi çekiyor , dışına mı itiyor.? Yani yıllardır madımak müze yaptırılamış ve kebapçı güç bela kapanmış ise aklı selim bir toplumdan söz etmek mümkün mü ? olayın daha çok “yabancılaşma duygusu “ yarattığını düşünüyorum .Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

-Remzi Aydın : Evet Sivas`a defalarca gidip geldim, Madımak`ın sokağında hatta içinde defalarca dolaştım. Gecenin bir karanlığında duvarın altına oturup camlarına baktım, bir ses aradım bir feryat, herhangi birşey. Sonra Banaz`a gittim, Yıldız Dağına, Tavas geçidine Buruciye medresesini ve Sivas`ı adım adım gezdim.

Daha önceki Anma törenlerine de katıldım fakat bu sefer benim için farklıydı nedeni ise yazdığım roman ve bu süreçte bana yaşattıkları. Bir başka yürüdüm Sivas`ın sokaklarında. Madımak`a bir başka baktım o günlerde duyamadığım feryatları bu sefer duydum ama Sivas`ın sokaklarında değil, yakılanların yakınlarının yüreğinde. “Biz bunlarla nasıl kardeş olalım, kızımı yaktılar” diyen annenin feryatlarını hissettim ve duydum. Kardeşinin feryatlar içinde yanışını yaşayan bir abinin gözlerinde feryatlar asılıydı.

16 koca yıl unutulur diye beklendi umut edildi ama bu sefer farklı bu sefer kızılbaşlar bu acıyı unutmayacaklar ve unutturmayacaklar. Değişen tek şey kızılbaşların bilenen yürekleri fakat başkada değişiklik gözlemleyemedim. Sivas`lılar eylem bitene dek tül perdelerin arkasından ve balkonlardan yürüyüşü izledi. Sokağa çıkmadılar belki de olaylar çıkacak diye ürktüler bilemiyorum. Eylemden sonra Sivas`ta kaldım ve birden insanların sokağa dökülüşünü izledim, kendi kendime “ bu kadar insan nereye sinmişti” diye soramadan edemedim. Bu ne demek?

Uruçide bazı olaylar gerçekleşti ve bunlar son derece üzücü. İnançları, milliyetleri, renkleri, düşünceleri nedeniyle insanlara yapılan baskı ve zulmü kabullenebilmek sessiz kalabilmek olası değil. Devler yetkililerimiz basından bar bar bağırıyor, bu katliamdır ve faillerini bulun cezalandırın. Fakat Çinlilerde şunu diyebilir, önce siz kendi katliamlarınızın faillerini bulun hatta bulmayı boşver onları milletvekili yaparak yada maaşlı memur yaparak saklayıp kollamayın. Nerede olursa olsun her türlü baskı, işkence, kısıtlama ve katliam kötüdür ve olmamalı siz yapsanız dahi öyle olmalı bunlar göreceli kavramlar değildir.

Bir arpa boyu yol alamadıysanız, tirilyonları farklı yerlere harcarken gereksiz harcarken sorun olmuyor ama madımak oteline gelince nedense bütçede para olmuyor. Hatta biraz daha ileriye gidilerek alevi işadamlarına şöyle bir teklif gidiyor; “aranızda para toplayıp madımak`ı müzeye çevirin” Yani ne demek gerekiyor bilmiyorum, yapılan katliamıda aleviler temizlemek zorunda kalacak galiba!

-Fatma Araseven: Akibeti aynı ; Üç Ulu Ozan’ın buluşması yıldız dağlarından tanıklıkları yanı sıra , vahşete “suçüstü” de yapmış oldular. Ateşte Semah Dönenler’in kurgusunda kahramanların “suçüstü” yaparak suçluların dört yüz yıl öncesindekiler aynı olduklarını deşifre etmeleri mükemmel etkileyici , suçüstü yapmak ve suçluları deşifre etmek yeterli mi ?

-Remzi Aydın: Aslında üç ulunun gözüyle tüm Dünyanın suçüstü yaptığını görmek olası. Medya, görsel ve yazılı basının sekiz saatlik naklen yayını bir suçüstü değil mi? Yinede evet bir suçüstü var, vicdanlarda yaşanılan bir suçüstü...Fakat suç üstü yapmak yeterli mi bunu bilemiyorum. Çünkü suç üstü olmasına rağmen bu katilleri; koruyan, savunan, onları cesaretlendiren, yeşil sevaplarını ve yalancı cennetleri onlara sunanlar henüz yargılanmadı, ifşa edilmedi. Ne zamanki o dönemim yöneticileri yani erkleri bu olaydan dolayı yargılanır ve cezalandırılırsa o zaman diyeceğiz ki evet suçüstü yapıldı ve suçlular yakalandı. Bahsettiğim suçlular; sivasta simit satarak, ayakkabı boyacılığı yaparak, inşaatta çalışarak geçinmeye çalışan zavallılar değil. Bu olayı tam anlamıyla sahneleyenlerden bahsediyorum. Bu olaydan sonra palazlanan ve birileri tarafından beslenenlerden bahsediyorum, maşalarla işimiz yok.

-Fatma Ataseven : Hallacı_Mansur ,İmadeddin Nesimi ve Pir Sultan Abdal’dan geçip gelen bir yolun Sivas Kıyımı’yla önü kesilmeye çalışılıyor .”En İyi Alevi Ölü olandır “ mantalitesi ile hareket etselerde , ‘yolun sona erdiği yerde yeniden yola çıkan’ı göstermeye çalışıyor kitabınız . Üç Ululara ve özellikle Pir Sultan’a bir göndermeler dikkat çekici , “dostun attığı gül” kavramı ve “yol”un belirlediği kurallarlar ve kurgularla ilerliyor hakk’a yürüyüş ve bu yürüyüşün imtihanı , Neden Ateşte Semah Dönenler ?

-Remzi Aydın : Semah bir ritüel ama tüm ritüellerin tek amacı var gerçekliğe ulaşmak için kullanılan sembolik tavır. Semahta gerçekliğe ulaşılmak için gerçekleştirilen ama her davranışın felsefi derinlikleri olan bir ritüel. Tüm evrenin ve canlıların dünyanın dönüşümü ile semah döndüğü düşünülürse, semah aynı zamanda insanların farkında olmadıklar ama sürekli yaptıkları bir ritüel.Ateş ise kutsal bir terim. Ateşin sembolik görüntüsünün altında çok daha farklı anlamlar gizli. Gizli olan ise bulunmak isteyen bir çığlık sahibidir. Beni bul lütfen diye feryat edendir. Ateş yaşamdır, temizleyendir, suçlu ve suçsuzu ayırt edendir. Ama bu ateş Madımaktaki benzin bidonları ile oluşturulan alevde değildir. İnsanların yüreğinde yanan alevden bahsediyorum.Anka kuşu mitolojisini herkes biliyordur. Aleviler anka kuşuna benzer, kendi alevinden kendi külünden yeniden doğabilir yeterki şartlar o şekilde gelişsin. Kalender Çelebi, Baba İlyas, Seyyid Battal Gazi gibi olaylar bunu defalarca kanıtladı. Son olarak ta Sivas kendi küllerinden alevi bilincini yeniden oluşturmaya başladı. Tabi böyle durumlarda AKBABA sayısı çoğalır, payelenmek isteyenlerin, siyasi ve mevki güç isteyenler hemen sahnede yerini alır. Bunlara karşı dikkatli olmak gerekir, bu tür yani açıkcası sistemin attığı artıklarla geçinen akbabalar uzak tutularak bu doğumu kutlamak gerekir. Onlara karşıda uyanık olmakta yarar var..

-Fatma Ataseven : Ateşte Semah Dönenler , sadece “yangın”ı çıkaranlara karşı bir tepki mi içeriyor, yoksa tepki alanına “yangın”ı görmezden gelen, unutan aydınlar, politikacılar ve yitirilenlerin üzerinden “prim” sağlamaya çalışanlar da dahil mi?

-Remzi Aydın: Yangın ne ilk ne de son olacak. İnsanlar sessiz kaldıkça, korkup sindikçe, tül perdelerin arkasına gizlenerek izledikçe, ateşi yüreğinizde hissetmedikçe bir gün sizi de yakacaktır. Ateşin bir özelliği de bu dur, elinize bir damla su alıp onu söndürmeye gayret etmediğiniz sürece genişleyerek yayılan seyirlik bir linç kültürüdür. Aydınlar, politikacılar, yazarlar çizerler adına ne derseniz deyin hatta kendini insan sayan herkes bu acıyı teninde hissetmeli. Duyarsızlık ve korku eline benzin bidonunu alanlara verilen bir destek ve cesarettir. Birde “yol düşkünleri” dediğimiz kesim var ki onlar, kendi, kültürlerini, inançlarını felsefelerini pazarladıkları gibi iyi fiyat veren olursa bedenlerini ve çok yakınlarını da pazarlayabilirler. Öylelerini medyada görmek mümkün. Kendilerine yeni göynek bulup tüm toplumunun görüntüsünü başka gömlekler içinde yok etmeye çalışan bu kişilere tarih ve toplum gerekli dersi verecektir. Şimdilik sistemden ve bazı yerlerden beslenmeye devam edecekler ama bu devranın hep böyle dönmeyeceğini umuyorum. Kaldı ki sistem onlarla işi bittiğinde zaten onların kafasını koparıp atacaktır. Bunu bilmek için tarihte bir çok satılmış adamın hayatını incelemek yerinde olacak.

Abant Platformunu hatırlamakta yarar var. Alevi olduğunu hatta alevi lideri olduğunu söyleyen kişiler açıkça pazarlık yapıp “yollarını” satma kararlılığına devam ettiler. Daha öncede siyasi partilerden paralar alarak onları desteklediklerini söylemişlerdi. En acısı da madımak olaylarında başbakan olan ve bence birinci derecede sorumlu olan insanı ve sonraki adalet bakanının partisini destekleme gafletinde dahi bulundular. Bu kadarına pes detirtecek kadar fütursuzca davranışlarda bulunmaktan çekinmediler, hala da bir ucu Amerika da diğer ucu ülkemizde olan örgütler ve örgütlenmeleri övücü açıklamalar yapmaktan çekinmiyorlar.

-Fatma Ataseven: Yer Sivas. Tarih 2 Temmuz 1993. Madımak Oteli. Pir Sultan Abdal Derneği ve Kültür Bakanlığı’nın düzenlediği Pir Sultan Abdal Kültür Şenliklerine davetli olarak Sivas’a çağrılan aydınlar, yazarlar, şairler, düşünürler, karikatüristler, halk ozanları, folklor ekibi halkı aydınlatmak ve üretimlerini toplumla paylaşmaya gelmişler. Yüreklerinde kırmızı karanfillerle, dillerinde sevgi ve kardeşlik sözcükleriyle. Onlar dostluk için gelmişlerdi. Ozanlar kenti Sivas’ta düşmanlık, kin, nefret ve ölüm buldular. Ve Sonuç: Madımak Hala Yanıyor, Madımak Türkiye’yi Yakıyor... “Madımak Oyunu” olarak anlattığınız bir bölüm var “Ateşte Semah Dönenler” de oyunun gerçek yönetmeni sizce kimler ?

-Remzi Aydın : 8 saat naklen yayın ile insanlar yakıldı. Dünya kamuoyu ve türk kamuoyu bunu izledi. Devletin başbakanı; “Şükür yakanlara bir şey olmadı (Halkımıza)”, Cumhurbaşkanı, “polis ile halkımız karşı karşıya gelmemiştir” başka bir parti başkanı,” abartılacak bir şey yok futbol maçında da bu kadar insan ölebilirdi” dedi. Yani Devletin başındaki güçler böyle bir tavır koyabiliyorsa sonuç ne olabilir. Adalet bakanı olacak zat katliamcıları ceza evinde ziyaret ederek onların avukatlığını yaptı. Gazanız mübarek olsun diyen katili milletvekili yaparak dokunulmazlık zırhıyla korudular. Devletin kadrolu elemanı olan ama hala yakalanamayan insanlar var, hatta özel yasalar çıkarılıp serbest bırakılmaları yönünde ciddi girişimler oldu. Hemen arkasından her zamanki perdenin arkasına saklanıverdik; “dış mihraklar” yaptı. Ne demek yahu, dışardan yirmibin yabancı gelip katliammı yaptı..? Peki “Allahuekber, cumhuriyet burada kuruldu burada yıkılacak, Tek yol islam, Yakın ulan kızılbaşları” yabancıların attıkları naramı? Provokasyon ne demek? Kim proveke etti bu halkı ve nasıl becerdi bunu? Koca devlet nedense bu provakotörleri bir türlü yakalayamıyor. Bahriye, Muammer, Uğur, Abdi, Hrant ve yüzlerce aydın, yazar öldürüldü hani suçluları hani provakötörler? Suçlu kim, bu halkı yüzyıllardır cahil bırakıp köleleştiren herkes. Suçlu kim? Sinip saklanan ve bunlara göz yumanlar? Suçlu bu halk başka yerde aramanın mantığı yok, suçlu cehaletin ta kendisi. Çünkü birileri bu insanların tüm Dünyalıklarını talan ederken aynı zamanda onlara karşılığında cenneti sunuyor. Oysa cennetin yolu katliamdan geçmez bunu bile sorgulayamayan halk suçlu. Bu halkı bu hale getiren herkes ama herkes suçlu.Bu ülkede ve diğer ülkelerdeki karmaşalardan ve katliamlardan kimler para kazanacaksa onlar suçlu ama buna izin veren halkta onlar kadar suçlu.
- Fatma Ataseven: “gazanız mübarek olsun” diyerek kitleyi devlete karşı isyana teşvik eden ,”yönetmen yardımcısı “ ve Madımak Katliamında kalabalığı kışkırtan Sivas Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu ,Madımak sanığı olarak yargılandığı süreçte 1994 yılında Refah Partisi’nden milletvekili seçildi ve “dokunulmazlık zırhına kavuştuğu” için hakkında hiçbir işlem yapılamadı. Refah Partisi kapatıldı, Saadet Partisi’nde kaldı. Şu anda milletvekili değil. Katliamdan ceza almayan BU KİŞİ tekrar yargılanabilir., Hukukçu değilim fakat “devlete karşı suç işleyenler” ile insanlık suçuna giren “belli bir kitleyi kundaklama yoluyla ölüme terk edenlerin” eylemlerinde zaman aşımı yok , demokrasinin içselleştirilmesi ve vicdanların huzuru için yeniden yargılanmaları gerekmez mi ? bu vesile ile halen otel hizmeti veren madımak piyasa değerinin üstünde fiyat belirleyip ,devlet yetkililerinin “ÇOK PAHALI” gibi abuk ve utanç verici mazeretlerinide mahkeme karar verip Alevi kurumlarına intikalini sağlayabilirler öyle değil mi ?

- Remzi Aydın : Temel Karamollaoğlu şu andada Almanyada İmamlık yapan biri. Son duyumlar ve bilgiler o yönde. Onun arkasında namaz kılarak nasıl temiz kalabilir insanlar anlamak zor. Devlet gelip geçici bir kurum değildir, hükümetler gelip geçicidir. Dolayısı ile suçlular bir şekilde yakalanabilmeli, cezalandırılmalı ki bir daha bu işe yeltenenler şunu bilmeli, devletin erkleri bizi himaye edip koruma altına almayacak. Eğer siz kendi ülkenizde bazı katliamlara göz yumarsanız diğer devletler nazarındada inandırıcılığınız kalmaz herkes önce kendi evine temizlemeli sokağını temizlemeli sonrada diğer sokakların ve evlerin temizliğine yada kirliliğine müdahale edebilmeli. Eviniz kirliyken komşunuza kirliliğinden dolayı söz söyleme hakkınız yok.

-Fatma Ataseven: Bu çok zor değil bana göre , sadece gerçekten Laik, Demokratik, Sosyal, Hukuk Devleti dediğimiz bir devletin bütün kurum ve kuruluşlarıyla var olması gerekiyor. Ve görevini vesayetten uzak yapması yeterlidir. 1993’ ten 2009 ‘a geldiğimizde ,hatta 1947 ‘den itibaren bu ülke kendi halkı istediği için hiçbir kanun çıkarmamıştır. Önce Abd emperyalizmi ve sonrasında devam eden AB kuşatması ile “ ele geçirilmiş bir devlet” var. Yani, özellikle yürütme ve yasama anlamında ele geçirilmiş bir devlet iken artık çıkan kararlara baktığımız da yargı’nında “ele geçirildiği”ni görüyoruz Siz “Hukukun üstünlüğü” ilkesinin eşit ve adil uygulandığına inanıyormusunuz ?

-Remzi Aydın : Bu ülkede yaşayan herkes eşitliğin ne anlama geldiğini bilir. Herkes eşittir ama birileri daha çok eşittir. Mantar gibi türeyen zenginler, hükümetlere göre şekillenen kapitalistler ve işadamları eşitliğin ne olduğunu bize anlatıyor. En basiti, bu ülkede farklı inançlardan milyonlarca insan var ve hepsi bu ülkeye vergi ödüyor. Alınan bu vergilerle sadece sunniliği temsil eden yapılanma ve imamlar maaş alıyor, dinsel örgütlenme ve bilgilenmeleri sağlanılıyor. Şimdi sormak gerek; sadece bir inanca bu paraların akıtılması adil ve eşitlikçi mi? Allah ne diyor; Kul hakkıyla karşıma gelmeyin, çünkü kul hakkı benim affedemiyeceğim suçtur. Peki bu kul hakkı değil mi? Başkasının vergisiyle yüzbinlerce imama maaş dağıtılması bu ülkedeki Hıristiyan, yezidi, süryani, inançsız ve diğer inançlı insanlara karşı haksızlık değil mi?..

Hiç yorum yok: