15 Haziran 2009 Pazartesi

Sanat ve Sanatçının Toplumsal Yeri



Hasse Gawé / Ressam ve sosyal pedegog

Sanatçı, geceleyin gökyüzündeki ışıl ışıl yıldızları, sütliman denizi, hırcın dalgaları, martıları, yaşanan toplumsal sorunları, çiçeği, böceği, dalı, kuşu, yaprağı dizelere döken, tuvaline renk renk boyaları süren, kare kare fotoğraflayan, çizgilerle konuşan, perdede, sahnede çıkıp oynayan insan mıdır?

Sadece yetenekleri yönüyle diğerlerinden farklı olan insan mıdır sanatçı?

İnsanın yeteneklere sahip olması, sanatçı olmasına yeter mi? Yetenek yönünden daha üstün özelliklere sahip olan sanatçıların, sosyal insan olarak insani yönlerinin de eksiksiz olması gerekmez mi?

Onlar toplumun önemsediği ve değer verdiği öğreten, aydınlatan, örnek olan insanlar değil midir?

Sanatçı, sanatını yeri geldiğinde sanat için yaparken, yeri geldiğinde insanlık için insanlık yararına yapan insandır. Yaşadığı toplum için toplumsal sorunları dile getiren, onlar adına hesap soran ve sorgulayan, iyilik ve güzellik adına muhalefet eden insandır.

Sanatçı öyle bir sanat yapmalı ki; bütün fikri, bütün emeği, bütün hülyası, bütünü ile her şeyi ona ait olsun ve içindeki en sanatçı kimliğini dışarıya aktarsın. Sanatını her zaman için bütün ülke/dünya insanlarının ortak derdine ilaç, özgürlüğüne bir kaçış, bir fetih, bir aşk, bir sevda ve her şeyiyle insanlık için kullansın. Kısaca insanlığın değer diye adlandırdığı tüm değerlerin ortak diline uyarlasın ve hür dünya adına kullansın.

Elbette ki sanat göreceli ve çeşitkenliği bol olan bir türdür. Yani bir sanatçı, salt kendi kimliği ile örtüşen sanatçıdır.

Ama bir yere kadar sanatçıdır.

Oysa sanat denilen kavram kimliksizdir, özneldir ve bütün insanlığa hitap etmelidir. Günümüzde herkesin sanatçı kimliğini bu kadar kolay elde ettiği bir toplumda, sanatçı kimliğini tartışmanın yararı ne olabilir diye düşünüyorum?

Sanatçının kimliğini konuşurken, onun sanatını kendi kimliğinden bağımsız nasıl değerlendirebiliriz?

Elbette değerlendiremeyiz.

İşte bu noktada olmazsa olmazlardandır kişilik kavramı.

Kimliği ortaya çıkaran en önemli yapı taşlarından biridir.

Başta kişilik olarak bir değer varsa, arkasına koyacağınız kariyerler ancak o insanın kıymetini arttırabilir. Kişilik değeri yoksa kariyerlerin de bir önemi yoktur.

Sanatçı fark edici, yürüyen bedeni ile dev bir göz olmalı. Kendini dimdik tutmalı ve asla kendisiyle çelişmemeli. "Sanatçı; inanmış adamdır." der, Nâzım Hikmet. İşine geldiği yerde efelenip, işine gelmediği yerde kıvırmamalı, söylemlerinin ve yaptığının arkasında durmalıdır.

Yani kişilikli olmalıdır.

Sanatçı olmak için sadece verilen eserlerin ölçüt olmadığı, sanatçılığın bir karakter olduğunu iyi bilmelidir.

Buraya tek bir tümce daha ekleyebilirim: Sanatçı her ortamda kendini taşımasını bilmelidir!

Sanatı her türlü kişisel çıkarlarına alet ederek kullananlar, sanata en büyük ihaneti yapmaktadır. “Donkişot” gibi her gördüğüne, kızdığına, kıskandığına saldırmak için sanatı kullananlar, kullananlara alkış tutanlar bir gün gelir yaptıkları şaklabanlığın bataklığında boğuluverirler. Sanatçı, okuyan, düşünen, sanat yapmanın dışında sanatın gelişmesine ve yerleşmesine katkı sağlayan, üreten ve ürettikleriyle toplumun bir adım önünde giden kişi olmalıdır ki topluma katkıda bulunabilsin.

Çünkü kişisel hırslarından arınmış olarak, toplumu bir nebzede olsa ileri götürmeyi amaçlayan insandır.

Bir dünya görüşü ve bir duruşu olan, hırslarına, öfkelerine yenilmeyen, maşa olarak kullanılmayan, kendinden vermesini bilen insandır..

Özetle, üretkenliğinin yanında kişiliği ile de bütünleşmiş insandır sanatçı.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

hiç güzel bir site değil.Çok saçma vedoğru değil.

Adsız dedi ki...

Ne demek saçma ve doğru değil günümüz sözde sanat ve sanatçı değerlerini gayet güzel anlatan bir yazı emeğinize sağlık