28 Aralık 2009 Pazartesi

Tuvalet kağıdı kalmadı…




'Tuvalet kağıdı kalmadı, zımpara kağıdı verelim!' Ya da 'Barış ve Çözüm kalmadı, Açılım verelim!'

Veysi SARISÖZEN


Kürtler, diyelim ki 'ayrıldı.'

Ne olur?

Hiç bir şey olmaz.

Çünkü bu Kürtler daha önce ayrılmadı mı?

Bugünkü Federe Kürt devleti eskiden 'bizim' değil miydi? Ya Suriye'deki parça? Ne oldu? Türkiye battı mı?

Evet, bu Kürtler ayrılınca, o sıralar değerini pek 'bilmediğimiz' petrol elden gitti.

Gitti de ne oldu ki?

Şimdi 'bizim' petrolcülerimiz Güneyin siyah kanını pompalamıyorlar mı? ABD çekildiğinde Güneyli Kürtleri 'kucaklayıp', kadim 'düşmanlarına' karşı 'koruma' karşılığında bu petrollere yeniden 'kavuşma' hayalleri 'görmüyor muyuz?'

Şöyle laflar edilmiyor mu? 'Bizim Kürtler kadir kıymet bilmiyor, güneyliler Türkiye'ye katılmak istiyor'.

Demek ki, tarihteki bu Kürt ayrılması yüzünden bir şey olmamış. Hatta tam tersine: Ayrılmayan isyan ediyor; ayrılan neredeyse Türkiye'ye katılmak istiyor.

Bu laflar sizin değil mi?

Elbette bu yazdıklarım bir nazire. Ne Türkiye Kürtlerinin ayrılmaya niyeti var; ne de Güneyli Kürtlerin 'katılmaya'

Korkunuzun abes olduğunu anlatmak için yazdım bunları.

Çünkü siz, Kürt özgürlük hareketinin de, Abdullah Öcalan'ın da Türkiye'nin üniter yapısı içnde birlikte yaşama sözlerinin yalan olduğunu düşünüyorsunuz. 'Kürtlere bugün kimlik ve dil haklarını anayasal güvenceye bağlayarak verirsek, yarın onlar ayrı devlet kurmak ister' diye Türk toplumunu korkutuyorsunuz.

Yani diyorum ki, bir an için verdiğiniz haklara rağmen bu Kürtler sözlerinde durmayıp, ayrılmaya kalktı.

Korkacak bir şey yok.

Çünkü siz şu anda ayrılmamış olan ve ayrılmayacağız diyen Kürtlerle savaş halindesiniz; ayrılmış olan, hatta eskiden 'size ait' olduğunu düşündüğünüz Kerkük'e el koymak isteyenle birleşmeyi ve kendi ülkenizdeki Kürdü dize getirmeyi düşünüyorsunuz. Tuhaf değil mi?

Diyelim ki, siz Kürt kimliğini ve dilini resmen tanıdığınızda, Kürtlere bu kimlik ve dille özgürce siyaset yapma ve kendini özerk yerel yönetimlerde tıpkı Türkler gibi yönetme olanağını verdiğinizde Kürtler bununla yetinmediler.

Diyelim ki böyle oldu. Korktuğunuz başınıza geldi.

O zaman isterseniz Mustafa Kemal ve İsmet Paşa gibi yapar, bu yazgıya 'boyun eğersiniz'.

Ama siz 'boyun eğmeyebilirsiniz'. İsterseniz, şimdi 'ayrılmayacağız' demelerine rağmen Kürtlere 25 yıldır ne yapıyorsanız, bu defa 'ayrılıyoruz' dedikleri için yaparsınız.

Verirsiniz kurşunu; verirsiniz topu, bombayı; öldürürsünüz, ölüsünü tekmelersiniz; halkını göçertirsiniz, köyünü yakarsınız, ambarını dağıtır, dışkı yedirirsiniz, yasal partisini kapatırsınız; Belediye Başkanlarını, yasal parti üye ve yöneticilerini tutuklar, bileklerine kelepçe vurur, her birinin başına, onları kollarından tutan bir polis dikersiniz; 'devlet güçlüdür' diye bu insanları teşhir edersiniz. Şahin'i hapseder, Güvercin'i besleriz dersiniz. Şimdi bile zulme karşı çıkmayanlar o zaman bu ayrılıkçıları kırıp geçirmenizi daha aleni alkışlar; şahinleri daha kolay azınlığa düşürür, güvercinleri daha kolay şahinlerden koparırsınız.

Ben diyorum ki, tarihte her yolu denediniz. Bir de bu dediğimi denesenize!

Güvercini Şahine karşı kazanmak mı istiyorsunuz. Önce şunu bilesiniz, Kürt toplumu güvercindir. Onu kazanacaksanız Hakkını vereceksiniz. Verdiğinizde dağdaki şahinin bir anda güvercin haline geldiğini de göreceksiniz.

Örneğin, kafayı çalıştırıp; Kürtlerin 'ayrılmıyoruz' sözüne inanmasanız da inanır görünün; onların kimliklerini, dillerini, bu kimlik ve dille örgütlenme ve kendilerini özerk yönetimlerde yönetme hakkını tanıyın.

Bakın bakalım!

Bu haklar verildikten sonra neler oluyor.

Bu hakları yeterli bulanlara güvercin, bu haklara rağmen silah bırakmayana işte o zaman şahin deyin. İşte o zaman güvercinden isteyin istediğinizi.

Alın benden size bir hikaye:

Ape Musa bir gün güvercin kılığında devletin damına konmuş. Devlet ona demiş ki, 'zorda kaldım, beni şu şahin belasından kurtar'...

Ape Musa 'emrin olur olmasına da, demiş, sen beni dam üstünde tırşıkçı saksağan sandın, ben güvercinim. Önce şunu bil: Ben senden kimlik hakkı, dil hakkı, kendi dilimde ve kimliğimle örgütlenme hakkı,Belediye başkanılığı hakkı, demokratik özerklik hakkı ve insan hakkı istiyorum; sen bana devletin dükkanında bunlar kalmadı, sana açılım verelim diyorsun. Bizde bir laf vardır. Birinden bedavaya bir şey isteyen kurnazlara karşı söylenir, söz meclisten dışarı, denir ki; 'ne s...çtın avucuma, ne çalayım yüzüne!'

Musa Anter'e devletin ne dediğini bilmiyoruz. Ama soruyoruz: Kürdü güvercin-şahin diye bölmeye kalkan bu cevabı hak etti mi, etmedi mi?


http://www.gunlukgazetesi.com/

Hiç yorum yok: