6 Nisan 2010 Salı

Kemal Burkay'ın Anıları'na itiraz

Kemal Burkay, kitabında, başta kendi arkadaşları olmak üzere, tek tek kişilere saldırmakla kalmıyor, bu süreçte yeralan diğer Kurdistani örgütlere ve bu örgütlerin kadrolarına karşı da son derece inkarcı ve saldırgan bir anlayış ve yaklaşım sergiliyor. Yaklaşımı son derece kırıcıdır ve kullandığı üslup ise inciticidir...”

Kemal Burkay Anılarıyla Ortak Geçmişimizi Karalamak ve Geleceğimizi Karartmak İstiyor.

Eski TKSP-PSK Genel Sekreteri Kemal Burkay’ın Anılar-Belgeler (2. cilt) 2. cilt)adlı kitabı geçen dönemlerde yaşanan siyasal ve örgütsel sorunları bir kez daha gündeme getiren son derece yanlış görüş ve tesbitler içeriyor. Son 40 yıllık ulusal demokratik mücadele sürecinde yeralan ve bunda emeği geçen her örgüt ve partiden ve hemen her düzeyde kadroların büyük çoğunluğu bu kitapta şu veya bu şekilde kendisini ve içinde yeraldığı örgütü ilgilendiren yanlış görüş ve tesbitler bulmaktadır.

Ayrıca her okuyucu kitapta değişik biçimlerde kendini dışa vuran Kemal Burkay’ın düşünce dünyasını ve ruh halini de rahatlıkla görebiliyor. Bu kitaba eğemen olan; kendini her şeyin merkezinde gören, doğru ve başarıları kendisine ve fakat yanlış ve hataları başkalarına maleden, başkalarına tepeden bakan, onları hor gören, sürekli olarak çamur atıp karalayan, kin ve nefret içeren, bir yaklaşım eğemendir. Örneğin, kendi partisinin kurucu ve yönetici kadrolarının çoğunu “bir işe yaramaz”, “beceriksiz”, “tembel”, “sorumsuz”, “hırsız”, “lümpen”, “komplocu”, “hizipçi”, “görevden kaçan”, “korkak” ve hatta “hain”, “katil” vs. olarak nitelendirmektedir. Gariptir ki Kemal Burkay, bu nitelendirmeleri yaparken, kendisinin onların lideri olduğunu sanki unutmuşa benziyor. Kemal Burkay, bu yaklaşımıyla, yeni nesillere kötü örnek oluyor ve onlara olumsuz bir miras bırakıyor.

Kemal Burkay, kitabında, başta kendi arkadaşları olmak üzere, tek tek kişilere saldırmakla kalmıyor, bu süreçte yeralan diğer Kurdistani örgütlere ve bu örgütlerin kadrolarına karşı da son derece inkarcı ve saldırgan bir anlayış ve yaklaşım sergiliyor. Yaklaşımı son derece kırıcıdır ve kullandığı üslup ise inciticidir, yaklaşım ve üslubunda aşağılama vardır, hor görme mantığı egemendir. Kürdistani örgüt ve kişilerin aşağılandığı, zaman zaman hakaretvari bir tarzda değerlendirmelerin yeraldığı aynı kitapta, Türk solundan kadim dost ve arkadaşlarına karşı ise daha kibar ve nazik davranılıyor. Hatta okuyucu, bu kadim dostlara yönelik olarak, onları adeta yücelten bir dil, üslup ve mantık görüyor. Kemal Burkay’ın bu ikili tutumunun elbette tarihi maddi bir temeli vardır. O, başından beri “Türkiyeli “ veya “Kürdistani” olma konusunda tam olarak tercihini yapamadı, hep sınırda bir yerde kaldı, siyasi yaşamı boyunca bunun teorisini yaptı. Kitapta okuyucu hala bunun izlerini ve bu bölünmüş iç dünyasının ruh halini görüyor.

Dersim ulusal direniş hareketinin 1938 de yenilgiye uğramasının ardından Kuzey Kürdistan’da uzun süren bir sessizlik dönemi eğemen oldu.1960’lı yılların başlarında yeni bir kıpırdanma dalgası kendini gösteriyor, yeniden bir diriliş süreci başlıyordu. 1965 de kurulan Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi (TKDP), yeni dönemin ilk siyasi örgütlenmesidir. TKDP’nin kuruluşu ardından İstanbul, Ankara ve Diyarbakır başta olmak üzere Türkiye ve Kürdistan’ın birçok bölgesinde Devrimci Doğu Kültür Ocakları’nın (DDKO) kurulduklarını görüyoruz. 1960’tan 1970’in başlarına kadar muazzam bir yurtsever Kürt potansiyeli oluşuyor. Bu yurtsever potansiyelin oluşumunda ve hatta 1975’e kadar Kemal Burkay’ı göremiyoruz. Bu dönemde Kemal Burkay kadim dostlarıyla beraberdir, o enerjisini TİP’e harcamaktadır. İlginçtir ki Kemal Burkay, Anıları’nın hem birinci hem de ikinci cildinde bu sürece hep teğet geçiyor. Kendisi dışındaki diğer örgüt ve partilerin varlığını, bu zorlu süreçte iğneyle kuyu kazarcasına yoğun bir arayış çabası içinde olan kadroları, binbir meşakatle Kürt köylüsünü, işçisini, esnafını, gençlerini örgütlemeye çalışanları görmek istemiyor. İnkarcılığın bu kadarına bu süreçten az veya çok haberi olan hiçbir okuyucu müsamaha gösteremez. Kemal Burkay, TİP ve Türk solundan diğer kadim dostlarıyla, Türkiye ve Türkiye’nin kurtuluşu üzerine teoriler üretirken, Kürt halkı Sait Elçi ve Sait Kırmızıtoprak gibi iki fedakar evladını şehit veriyordu. Bu talihsiz olayla iki koldan TKDP başsız kalıyordu. Her nedense bunların ve o dönemlerde Kürdistan’da yaşanan diğer önemli tarihi olayların ve şahsiyetlerin kadim dostlar kadar kitapta bahsedilmeye değer yerleri yoktur. Yoktur, çünkü Anılar, inkarcı bir mantıkla bu dönemde kendisi dışındaki önemli gelişmeleri hep görmezden geliyor.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin yürüttüğü asimilasyon ve ehlileştirme politikasının Kürtler üzerinde bıraktığı etkiler biliniyor, bu politikanın şekillendirdiği siyasi karekterler de az çok tanınıyor. Bu politikanın Kürt şahsiyetleri üzerinde yarattığı izler adeta tahribkar bir nitelik taşımaktadır. Bu yüzdendir ki birçok Kürt şahsiyetlerinin beyinleri adeta esir alınmıştır. Belirli bir gecikmeyle de olsa, bunun farkına varanlar da, beyinsel anlamda sömürgecilerin kafalarına yerleştirdikleri kalın esaret duvarlarını tamamen yıkamamışlardır. Bunun sonucu olarak pratikte sergiledikleri örgütlenmeler düşünce ve hedefler bakımından daima sakat kalmışlardır. Çünkü bu örgütlenmelerin bir ayağı Kürdistani olurken, diğer ayağı sömürgeci metropollerde kalmıştır ve sömürgecilerle tamamen düşünsel kopuşu gerçekleştirememişlerdir. Bunun, daha İttihat Ve Terakki döneminden günümüze kadar gelen, çok sayıda örnekleri vardır.

Başka örgütlerin önderlerini, kadrolarını küçümseyen, onlarla adeta dalga geçen, onları genç ve tecrübesiz gören Kemal Burkay; kendisinin yaşından ve tecrübesinden dolayı, diğer örgütlerin sorumlularından daha fazla sorumlu olduğunu neden görmek istemiyor? Kitabını okuyan her okuyucu bunu hatırlatma gereğini duyuyor kuşkusuz. Peki şimdi Kemal Burkay ve partisinin yeri neresidir? Eğer amaç, Kürdistan’ın ve Kürt ulusunun kurtuluşu ise, o zaman çok eleştirdiği ve ”yok oldular”, ”dağıldılar”, ”kendilerinden eser kalmadı” dediği örgütlerden, yine küçümseyip hakaret ettiği kadrolardan farklı olarak Kemal Burkay ve partisi ne yaptı? Çok küçük de olsa, açık ve net bir hedefi de olmasa, varolsun ama benim olsun! İşte Kemal Burkay’ın mantığı hep bu oldu. Kuşkusuz yaşanan yenilgiden her örgüt nasibini aldı. Bunda elbette tüm örgüt yöneticilerinin sorumluluğu vardır. Fakat kendisine büyük bir misyon biçen Kemal Burkay’ın sorumluluğu herkesten çok daha büyük değil midir? Kemal Burkay, son 40 yıllık siyasal tarihimizi ve bunda rol alan insanları kendi düşünce dünyasına uygun bir şekilde yorumlayarak, yaşanmış gerçekleri çarpıtıyor, gelecek nesilleri yanlış bilgilendiriyor. Kitabında izlediği bu uslupla sadece büyük yanlışlar sergilemiyor. O, gelecek nesillerin zihinlerini de çelip bir bütün olarak toplumu yanıltmak istiyor. Bu çerçevede ülkemizde uygulanan sömürgeci zulüm politikasına karşı onurluca direnerek yaşamlarını kaybeden aziz şehitlerimizin ruhları da sızlıyor. Kemal Burkay’da ahda vefa da yok. Okuyucu kitabında bunun zeresini göremiyor. Partisinden ayrılan arkadaşlarının zindan direnişilerini bir nevi artistik ”jest” ve “gösteri” olarak ifade eden, yine partisinden ayrılıp başka bir örgüt kuran Zeki Adsız gibi önder kadrolara kin ve nefretini kusan veya ayrılıp başka örgütlerde yeralan ve halkının kurtuluş mücadelesinde şehit düşen Urfan Alpslan gibi kadrolara ”heder edildiler” diyen Kemal Burkay, ne kadar vefasız olduğunu, ne kadar sakat ve yanlış bir muhakeme yürüttüğünü sergilemekle kalmıyor, aynı zamanda ne kadar kendi egosuna esir düştüğünü de ortaya koyuyor. Düzeyi ve görevi ne olursa olsun, hangi örgüt ve partiden olursa olsun, Kürdistan ve Kürt ulusunun kurtuluşu davasında emeği geçen, işkence gören, şehit düşen her insan bu halkın ve hepimizin ortak değeridir. Hepsinin sahiplenilmesi gerekiyor. Necmettin Büyükkaya, Urfan Alpaslan, Mehmet Ürün, Yılmaz Demir, İbrahim Uluğ, Ferhat Kurtay’ların şahsında yüzlerce ve binlerce isimsiz kahramanın aziz ruhlarını bu vesileyle burada bir kez daha saygıyla anıyoruz. Diyarbakır zindanlarında “Özgürlük için savaşmayanlara, özgürlükçü denilemez!” diyerek şehit düşen TKSP’den Yılmaz Demir hepimizin şehididir. Diyarbakır zindanlarında son nefesini verirken bile “Kahrolsun sömürgecilik! Kahrolsun emperyalizm! Kahrolsun faşist diktatörlük! Yaşasın Bağımsız Kürdistan!” diyen TKDP-KUK’un direniş kahramanı İbrahim Uluğ (Mele İbrahimê Dêrikî) hepimizin şehididir. Yine Diyarbakır zindanlarında sömürgeci askeri-faşist diktatörlüğün insanlık dışı zulüm ve işkencesini protesto etmek amacıyla kendini yakan PKK’lı Ferhat Kurtay hepimizin şehididir. Onlar ve onlar gibi daha nice kahramanlar bu halkın şehit evlatlarıdırlar.

Kuşku yok ki bizler ve bir bütün olarak halkımız, direnerek ölmesini bilen aziz şehitlerimizin ruhlarını saygıyla anarak, onları hakettikleri tarihi yere koyarken, bu konuda başı yüce alnı açık dikdurmayı bilmeyen, teslimiyet gösteren kişileri de lanetle anacaktır. Yine halkımız ve bizler, sömürgecilerin zulmüne karşı direnerek ayakta kalabilenleri de birer kahraman olarak anacaktır.

Kemal Burkay’ın Anılar-Belgeler adlı kitabı hem o dönemde varolan ve bugün siyasal yaşamını sürdürmeyen örgütleri, hem de başta kendi partisinde yeralan önde gelen kadrolar olmak üzere, o dönemde önemli görev ve orumluluklar üstlenen diğer örgütlerin kadrolarını da hedef alan inkarcı yaklaşımlar, temelsiz suçlamalar, kasıtlı yorumlar, aşağılayıcı ve hakaret dolu ithamlar vb. içeriyor. Hatta Kemal Burkay, kitabında bugün de kadroları birbirlerine karşı kullanmayı amaçlayan, buna hizmet eden anlatımlarla insanları birbirine karşı kullanmak istiyor. Dolayısiyle o dönemde farklı örgütlerde yeralan değişik düzeylerdeki çok sayıda yönetici ve kadro gerek örgütsel bazda ve gerekse bireysel bazda bunlara cevap verme ihtiyacı duyuyor. Kuşkusuz bu bir haktır ve aynı zamanda bir sorumluluktur. Bir kısmı zaten şimdiden cevap vermiş, bir kısmı bunun hazırlığı içinde, bir kısmı da bunun arayışı içindedir. Ancak herkesin Anılar-Belgeler adlı kitapta yazılanlara detaylı olarak cevap verebilme olanağı yoktur. Bu, bu açıklamada imzası olanlardan bazıları belki de ilerde daha geniş bir çerçevede cevap verme gereğini de duyabilirler.

Bu çerçevede düşünen biz aşığıda imzası olanlar, geçmişimize olan bağlılık ve ortak değerlerimizi sahiplenme, geleceğimize ve yeni nesillere karşı olan görev ve sorumluluğumuz gereği, bu açıklamayı yurtsever kamuoyuna sunuyor ve bu düşüncede olan kadroların da bu ortak açıklamayı imzalamalarını bekliyoruz.

04.04.2010

İmzalayanlar:
Sıddık Bozarslan, Selim Murat, Çeto Omerî, Qadir Emsiz, Hozanê Qamîşlo, Lokman Polat, Kenan Fani Doğan, Fevzi Bazancir

----------------

Kürdistan – post
http://www.kurdistan-post.com/
http://www.kurdistan-post.com/modules.php?name=News&file=article&sid=35448#bg

Hiç yorum yok: