6 Haziran 2009 Cumartesi

GEÇMİŞ GELECEKTİR...



Salim TURGUT
turgutsalim@hotmail.com

Geçmiş Gelecektir, Ama Gelecek Geçmişin Kopyası Değildir.

”Her devrim tarihi aynı zamanda yenilgilerinde tarihidir. Zafer çetin mücadelelerin sonucunda gerçekleşmiştir. Yenilgi en iyi öğretmendir. Başarılı devrim, bir önceki karşı devrimin yenilgisinden çıkartılan derslerin de sonucudur. Rusya’da 1905 - 1907 yenilgilerinden olumlu dersler çıkartmamış olsaydı 1917 Ekim devrimi gerçekleştirilemezdi. Aynı şekilde 1927 ayaklanmasının trajik yenilgisinden dersler çıkartılmamış olsaydı Çin’de kızıl iktidarlar kurulamazdı…”


Zıtların birliği ve savaşımının toplum bilimindeki adı sınıf mücadelesidir. Toplum bilimindeki bir mücadele sınıfların ortaya çıkmasıyla başlamış ve günümüze değin devam edip gelmiştir. Sınıflı toplumlar tarihi, aynı zamanda sınıf mücadeleleri tarihidir. İnsanlık tarihinde hep toplumsal dinamiğin motoru sınıf mücadelesi olmuştur. Devrimler ve karşı devrimler bu çelişkinin sonucudur. Devrim ve karşı-devrim mücadelesi aynı zamanda üretici güçlerle - üretim ilişkileri arasındaki mücadeledir.

Devrimle - karşı devrim mücadelesini genel olarak toplumsal ilerlemeden yana olanlar kazanır ve gelişir. Ancak, bazı dönemler karşı – devrimin müdahaleleri gelişimi yavaşlatabilir ve kısa aralıklar içinde durdurabilir. Sınıf mücadelesi tarihinde toplumsal gelişimi durdurabilmek için hep iradi müdahaleler yapılmıştır. Mevcut ilişkilerin devamını isteyenlerin son çırpınışları olan bu müdahaleler kanlı iş savaşlara yol açmıştır. Toplumsal ilerlemenin gelişimini önleyici bu müdahaleler istisnalar dışında yenilgiyle sonuçlanmıştır. Yenilgiyle de sonuçlanmak zorundadır. Çünkü; öznel müdahaleler belirleyici değildir, belirleyici olan nesnel gelişimdir. Nesnel olanda, üretici güçlerin gelişimine uygun ilişki isteyenlerden yanadır. Eski ilişkilerin yerine daha ileri ilişkilerin kurulmasını isteyenler devrimci mevcut ilişkilerin korunmasını isteyenler de gericidir. Devrimciler toplumsal ilerlemenin yanında yer aldıklarından dolayı haklıdır. Gericiler ise toplumsal ilerlemenin önünde engeldir. Bu anlamda da haksızdılar.

Tarihsel olarak haklı olup da mücadele edenler her zaman kazanamamıştır. Ama kazanalar hep mücadele edenler olmuştur.

Köleci topluma karşı ayaklanan Spartaküs ve köleler, eski üretim ilişkilerine başkaldırdıklarından dolayı ilericidir. Köle sahipleri de gelişimin önünde engel olduklarından dolayı gericidir. Feodal toplumdaki, toprak ağaları ile köylüler arasındaki mücadele, bu çelişkinin feodal toplumdaki yansımasıdır.

Kapitalist toplumdaki sınıf mücadelesinin temel sınıflarını burjuvazi ve proletarya oluşturur. Burjuvazi statükonun korunmasından yana olduğundan dolayı gerici ve karşı devrimcidir. Proletarya ise çağın en ilerici sınıfıdır. Toplumsal ilerlemeden yanadır. Siyasal platformdan dıştlanmış olan tüm ulus, azınlık, sınıf ve katmanların çağımızdaki sözcüsüdür.

Kapitalizm tekelci aşamasına geçmesi ile birlikte burjuvazi, devrimci barutunu yitirdi ve mevcut üretici güçlerin gelişimi önünde engel bir konuma büründü. Toplumsal ilerlemeye ivme kazandırabilmek için üretici güçlerin gelişimi önündeki engeli (burjuvaziyi) kaldırmak gerekiyor. 1917 Sovyet Ekim Devrimi ile dünyanın 6/1’nin önündeki engel kaldırılarak üretici güçlerin gelişimi hızlandırıldı. Muzaffer 17 Ekim devrimi, dünya proletaryasına yepyeni bir perspektif sundu. Sovyetlerde, Ekim devrimi sonrası kurulan sosyalizm diğer ülkelerin ezilen halklarına maddi ve manevi destek sağladı. Sovyet devrimi dünya devrimi sürecine bir ivme kazandırdı. Ve emperyalizme karşı kurtuluş savaşları hızlandı. Emperyalist açık işgale karşı başlayan bu savaşlar, sömürgelerin büyük bir kısmının bağımsızlıklarına kavuşmalarına yol açtı. Emperyalizm II. Dünya savaşı sonrası sömürü biçimini klasik sömürgeciliği yeni sömürgecilikle, açık işgali gizli işgalle değiştirerek geri- bıraktırılmış ülkelerdeki sınıfsal ve ulusal uyanışı geciktirebilmenin yollarına başvurmuştur.

Emperyalizmin sömürü biçimlerindeki değişikliklerine rağmen sömürgelerdeki uyanışı engelleyememiş ve devrimler ardı ardına patlak vermiştir. II. Dünya savaşı sonrasında dünyanın 3/1’lik bölümü emperyalist blok’un dışına taşmıştır. 1950’li yıllarda Küba, Cezayir, Kore, 1960 ve 1970’lerde ise Vietnam, Mozambik, Angola, Gine, Nikaragua vs. sistem dışına çıkarak toplumsal ilerlemeden yana yeni arayışlar içine girmişlerdir. Ortadoğu’daki, Kürdistan ve Filistin devrimleri de kendilerinde söz ettirmektedirler.

Her devrim tarihi aynı zamanda yenilgilerinde tarihidir. Zafer çetin mücadelelerin sonucunda gerçekleşmiştir. Yenilgi en iyi öğretmendir. Başarılı devrim, bir önceki karşı devrimin yenilgisinden çıkartılan derslerin de sonucudur. Rusya’da 1905 - 1907 yenilgilerinden olumlu dersler çıkartmamış olsaydı 1917 Ekim devrimi gerçekleştirilemezdi. Aynı şekilde 1927 ayaklanmasının trajik yenilgisinden dersler çıkartılmamış olsaydı Çin’de kızıl iktidarlar kurulamazdı…

Her yenilgi bir öncekinin kopyası değildir. Bir öncekinin aynısı olmasının da nesnel şartı yoktur. Çünkü farklı tarihi dönemlerde farklı nedenlerden dolayı gündeme gelir. Tarih hiçbir zaman tekerrür etmez. Ettiği söylenen ender dönemlerde bile bir öncekinin devamı şeklinde değildir. Karl Marks ‘Yenilginin trajedi, yenilginin tekrarının ise komedi’ olduğunu söyler.

Türkiye devrimci hareketinin tarihi teorik doğruları alt üst eden bir tarihtir. Tarihi ‘tekerrür ettiren’ bir yanı vardır. Türkiye devrimci hareketinin tarihi aynı zamanda yenilgilerin tarihidir. Ülke komünistlerinin sosyalizmle tanıştıklarından günümüze değin sayısız yenilgiler yaşanmıştır. Bu yenilgiler yada darbeler Marks’ın söylediği gibi gerçek bir komedidir. Yenilgilerden sağlıklı dersler çıkartılmadığından tarihimizi hep ‘toparlanma – gelişme ve dağılma,…’ kısır döngüsü içerisinde süregelmiştir.

Tarihin kısır döngüsünün aşılamamasının en büyük nedeni geçmişten ders çıkartılamayışıdır.

Geçmiş geleceğin yolunu aydınlatması gereken deneylerden oluşması gerekirken ülkemizde geçmiş hep geleceğe kötü birer kopya olarak taşınılmaya çalışılmış ve çalışılmaya devam etmektedir. Geçmişi reddetmeden onun olumlu mirasını geleceğe taşımanın araçlarını geliştirmek yerine geçmişin kötü kopyalarını günümüze uygulamakla bir yere varılmaz.

Geçmiş yaşanmıştır. Adı üstünde geçmiştir. Geçmişin birikimi geleceğe ancak yol gösterici olabilir. Yaşananları ve yaşanacakları her dönemin tarihsel koşullarına göre değerlendirirsek sağlıklı bir çözümleme yapmış oluruz. Tarihselliğinden kopartılarak yapılan her saptama yanlış sonuçlara vardırır bizi.

Her tarihsel dönemin kendi özgülünde değerlendirilebilecek olan bazı doğrular günümüzün doğruları olmayabilir. Geçmişte küçümsenemeyecek sayıda bir kitleyi kucaklayabilen bir örgütlenme tarzı ile bugün başarılı olunacağının garantisi yoktur. Her süreci kendi özgüllüğünün dışında değerlendirmeye kalkarsak yanlış yapmış oluruz.

Geçmişi sahiplenmek başka bir şey geçmişi kopyalamak başka bir şeydir. Türkiye’de bir çok örgüt geçmişi sahiplenme adına geçmişin kopyasını yaşamak istemektedir. Kopyalar kötü olduğu bilinmektedir. Bilinmeyen ise geçmişin deneylerinin kopya kopyası için başlayan kavga sürecidir.
Dev-Genç hareketi 1968’de FKF’nin son kongresinde ad değiştirerek kısa bir süre de olsa faaliyet gösteren bir gençlik hareketi olarak tarihe damgasını vurmuştur. İki yıllık bir faaliyet süresi vardır. Dev-Genç’in halk nezdinde yarattığı bu sempati 12 Mart sonrası ardıllarının bir kısmı tarafından sahiplenmede ayrışma nedeni olmuştur. 12 Eylül öncesi bu süreç biliniyor. Bu süreçte bazı hareketler arasında sert tartışma ve keskin kavgalara neden olan bir süreç yaşanmıştı. Bu süreci hep birlikte yaşadık.

Şimdi aynı sürecin kötü bire kopyasını yeniden yaşama süreci ile karşı karşıyayız. Bugün, 40 yıl önce yaratılan Dev-Genç’in mirasına sahiplenme kavgası başlamıştır. Ortada Dev-Genç diye bir örgüt yok ama olmayan bir örgütün mirasının kavgası söz konusudur. ÖDP gençliği ile SDP gençliği arasında bir süredir yaşanan sıkıntı artık vurdulu kırdılı kavgalara neden olmaya başlamıştır. Mersin’de en son yapılan 1 Mayıs mitinginde Dev-Genç’in mirası ile ilgili gerilim yükselmiş, 68’liler ormanındaki 6 Mayıs etkinliğinde ise kavgaya varan bir boyuta yükselmiştir.

Bu kavgada gençlerin bir günahı yoktur. Gençler, ötekine karşı kin duyguları ile örgütlenmektedir. Ötekileştirenler, ‘öteki’ olarak algıladıkları ile üç gün sonra başka bir eylemde omuz omuza mücadele edeceklerinin bile farkında değillerdir. Burada ‘suç’ gençlerde değil gençleri bu kavgalara kadar götürecek yolu açanlardadır.

Gençleri yanlış tarihsel bilgilerle ajite ederek ötekine karşı düşmanca duygularla eğiten anlayış, geçmişten günümüze taşıdığımız kötü kopyalardandır. Geçmişin olumlu mirası üzerinden geleceği kuracağımıza, geçmişin kötü kopyasını kendimize rehber edinerek yine tarihsel yenilgilerin alt yapısını hazırlayarak geleceği karartma peşindeyiz..

Hala ‘tarihi tekerrür ettirmekle’ meşgulüz…

Hala geçmişten ders çıkartmamakta ısrarcıyız…

Hala geleceği yaratma yerine geçmişin kopyaları ile uğraşıyoruz…

Ne zaman değişeceğiz?...

Ne zaman gelişeceğiz?...

Hiç yorum yok: