8 Kasım 2009 Pazar

BURADA DUR HELE




"Ben, Doğukaradeniz’liyim ve Kafkas kökenliyim. Aynı zamanda Türkiye sınırları içerisinde yaşıyorum. Size sadece bizim oralarda geçmişte yaşayan halkların isimlerini yazacağım. Ermeniler, Lazlar, Gürcüler ve Rumlar. Bana inanmayın buyurun araştırın! Annem, Babam Hemşin’lidir. Pazar / Rize, Pazar’ın geçmişteki adı Atena’dır. Hemşin’de, Badara, Tepan, Zuğa ve benzeri yerleşim isimleri vardı. Bu isimler Ermenicedir. Bunları da araştırın ve bana inanmayın! Tüm isimler Türkçeleştirildi..."



Hüseyin Habip Taşkın
habibtaskin@gmail.com

Mantığımızın almadığı kimi konularda yorum yaparız. Özünde ülkemiz coğrafyasında birçok olan- biteni mantığımız almadığı gibi kapsam dışında kalmış sayılırız. Gündem o kadar çok değişiyor ki, hemen mantık hesabı yaparız. Çünkü ortada mantıksız olaylar zincirini gördükçe ister istemez karşı çıkarız.

Devletin zirvesinde iktidar, muhalefet ve askeriye ipleri kendi ellerinde bulundurmak için yapmış oldukları manevraları izleriz. Gündem elektrik şoku gibi açıklamalarla gerilirken, bizlerde izleyici gibi kendi yerimizden izleriz.

Devletin zirvesinde “demokratik açılım” denilerek, bir rüzgârın estiğini görmekteyiz. Bu açılımın ayaklarının yere basmadığını görmekteyiz. Çünkü Türkiye’de demokratik hakların işleyişinde 12 Eylül 1980 Askeri Cuntası’nın yürürlüğe soktuğu yasaların olduğunu bilmekteyiz. Bu yasalar kalkmadıkça, cuntacılar yargılanmadıkça demokratik açılımdan söz edemeyiz.

Ülkemizde askerin her konuda söz sahibi olduğunu bilmekteyiz. Asker açılımlardan bazılarına hayır dedikçe, iktidarda bulunan AKP askerin yanında olduğunu anında onaylamaya gittiğini bilmekteyiz. CHP ve MHP de “asker görevini yapsın” diye muhalefet yaptıklarını bilmekteyiz. Bu ne anlama gelmektedir? “Haydi, Asker ülkemiz elden gidiyor. Biz yapamıyoruz, sizler darbe yapın” anlamına getirdiklerini biliyoruz. Ergenekon davasında yargılanmaları süren asker kökenlilere, askeriyeden destek geldiğini, devletin zirvesinde yapılan görüşmeleri basın açıklamalarıyla bilmekteyiz. Demokratik açılımdan söz edebilir miyiz?

Ülkemizde milletvekillerinin dokunulmazlıkları hala devam ederken, devrimci düşüncelerinden dolayı ve Kürt kimliğinden dolayı insanlara polisin, sorgucuların nasıl dokunduklarını biliyoruz. Cezaevlerini de biliyoruz. Demokratik açılımdan söz edebilir miyiz?

Ülkemizin sorunlarından bir tanesi olan ve yıllarca kangren hale gelmiş olan Türkçülük edebiyatıyla yıkanan beyinlerin “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” diyerek, faşist çetelerin oluşmasını sağladıklarını biliyoruz.

Gelinen aşamada ırkçılığın, kafatasçılığın kışkırtıldığı ülkede, her yapılan açıktan yapılmakta olduğunu biliyoruz. Kürtler sorunu üzerinde oyunun oynandığını biliyoruz. Demokratik açılım bunun neresinde diye sorabiliriz.

Bolu Expres gazetesinde köşe yazarı olan Işın Erşen, Gabar Dağın’da Bolu 2.Komando Tugayı’na bağlı 13 askerin öldürülmesiyle ilgili yayınlamış olduğu yazıda: “Türk işte karşında düşmanın” başlıklı yazısı yer alırken… DTP milletvekillerinin MYK üyelerinin ve belediye başkanlarının isimleri yer alırken… Bu insanlar açıkça hedef tahtasına konulurken,”açılım” çok zor olacak görünüyor.

Yargıtay ise “DTP’liler öldürülsün”ü düşünce özgürlüğü saydı. Bolu Cumhuriyet Savcılığı, Düzce Ağır Ceza Mahkemesi’nin ardından Yargıtay’da”şehit edilen her asker için beş DTP’li öldürülmeli” çağrısında suç unsuru bulunmadı. Yargıtay 8. Ceza Dairesi, Adalet Bakanlığı’nın Düzce Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği takipsizlik kararının bozulması için yaptığı” kanun yararına bozma” talebini reddetti. Kararda, yerel mahkemenin verdiği kararda isabetsizlik görülmediği belirtildi.

Burada dur hele! Diyerek yazıma devam edeyim! Bolu Expres gazetesinde köşe yazarı olan Işın Erşen, görüşlerinden anlaşılacağı üzere Türkçülüğü ön planda tutarak, bu ülkede yaşayan diğer halkların varlığını inkâr etmektedir. Kendilerinden olmayanların bu ülkede yaşam hakkının olmadığını savunmaktadır. Açıktan Kürt halkını ve temsilcilerini hedef tahtasına oturtmaktadır. Verilen kararların hukukla bağdaştığını söylememiz mümkün değildir! Irkçılığa, kafatasçılığa ve faşizme davetiye çıkartmaktan başka bir şey değildir.

Ben, Doğukaradeniz’liyim ve Kafkas kökenliyim. Aynı zamanda Türkiye sınırları içerisinde yaşıyorum. Size sadece bizim oralarda geçmişte yaşayan halkların isimlerini yazacağım. Ermeniler, Lazlar, Gürcüler ve Rumlar. Bana inanmayın buyurun araştırın! Annem, Babam Hemşin’lidir. Pazar / Rize, Pazar’ın geçmişteki adı Atena’dır. Hemşin’de, Badara, Tepan, Zuğa ve benzeri yerleşim isimleri vardı. Bu isimler Ermenicedir. Bunları da araştırın ve bana inanmayın! Tüm isimler Türkçeleştirildi, fakat bizler eski isimleriyle anmaya devam etmekteyiz. Hemşin’ce dilimizi bize dedelerimiz yasakladı. Neler yaşandığını bize anlatmaktan kaçındılar. Bu konu başka bir konudur, elbette sizlerle bir gün paylaşırım! Evet, Türkleştirildik ve bana inanmayın araştırın! Size ülkemizin diğer bölgelerini anlatmayacağım ve oralarda kimler yaşıyor sizler kendiniz araştırın ve kimlerin yaşadığını sizler görün!

Türkçülükle bir yere varamazsınız! Diğer halkları kabul etmek zorundasınız. Demokratik açılım olacaksa, halkların kardeşliği için gerçekten olsun! Birbirimizi imha ederek ya da yok sayarak hiçbir yere varamazsınız. Hani bu ülkeden çok medeniyetler geçmişti diyorsunuz ya! Bizlerde bir medeniyetin kişileriyiz. İnsanız insan…

Yıllardır bu ülkede birlikte yaşandı ve yaşanmaya devam ediliyor. Türkü, Lazı, Çerkezi, Kürdü, Romanı, Rumu, Yahudisi, Arabı ve diğerleri! Ama sistem ve işleyişi ne yazık ki, ırkçı, faşist yöntemlere meyillidir.

DTP’nin siyasi görüşlerini kabul edelim ya da etmeyelim, Görüşlerine tam olarak katılmaya biliriz, ama onları hedef tahtasına oturtamayız. Onların savundukları da bir düşüncedir. İnsanca düşünceler bu ülkede bazı yoz düşünceler tarafından onay görmüyorsa, “bire, beş” deniliyorsa ve bu ülkenin adalet kurumu da bire, beşleri düşünce kategorisine koyuyorsa! Bunun adına faşizm denilir.

Efendiler bir anlık kimliklerinizi bir kenara bırakın ve şöyle düşünün; Parselli dünyada sınırlar kalmış ve hiçbir halkın tapulu malı değil… Renkleriyle, dilleriyle, üretim yaparak, eşit koşullarda birlikte paylaşarak… Askeriyenin, silahların, ölümcül bombaların olmadığı bir ortamı düşünün! İnsanın insan üzerindeki sömürüsünün olmadığını düşünün…

Bizler farklı kültürlerin insanları olsak da, aramızda ırkçı, kafatasçı düşüncelere yer vermeyeceğiz. Dünyanın her yerinde bu gibi görüntüler olsa da. Biz emekçiler etten duvar öreceğiz.

Hiç yorum yok: