16 Haziran 2009 Salı

Paşa İmrek ve Bir Foto-Röportaj

Fatma Ataseven

Taksim'de bir akşam üstü dostlarım "muhabbet masası" kurmuşlardı, Sohbete başladığımızda beş kişiydik , telefonlar çalmaya başladı .Ev sahipliği yapan Rıza Zıngal ( dayı ) bugün cumartesi "taksime düşen" mutlaka buraya uğrar dedi. Gelen dostlar ;kimi zaman ayak üstü gelip gittiler, kimisi masanın etrafında bir yer buldular kendilerine .Burası Yılmaz Güney vakıf eviydi. Yılmaz Güney'in kitapları ve fotoğrafları sohbetimize tanıklık ettiler. ”Ey sevgili biz başkalarının mutluluğu için savaştık , acılar bizim yaşamamıza izin vermedi" diyen Usta'nın huzurunda olmamız sanırım kısmen mutlu etmiştir.

İşte O gün, yani Yılmaz Güney vakfına gelenlerden biride Paşa İmrek'ti . Yaşına rağmen olgun ,sakin ve dupduruydu. Edebiyatla ilgileniyor ,şiir yazıyordu, ancak O'nu en çok heyecanlandıran bir vizörün arkasından deklanşöre basmanın ve anı yakalamanın yaşattığı hazdı. O bir fotoğraf sanatçısı ,fotoğrafa başka bir yaklaşımı ve farklı bir bakışı vardı. ”Toz Bulutu” adlı fotoğrafı ile 2008, 16. Musa Anter ve basın şehitleri gazetecilik ödülü, fotoğraf dalında birincilik ödülü aldı . İşte Paşa İmrek'le ortak paydamız fotoğraftı. Tek fark O'nun iyi bir fotoğrafçı olması. Sohbetimiz çok kaliteliydi ,aramızda kalsın istemedim ; bir röportaja dönüştürüp okuyucu ve dostlarda da buluşturmak dı amacım.

Sanatın bir dalı olarak fotoğraf ve propaganda konusu aynı zamanda fotoğraf ve siyaset konusunun da sık sık gündemde kalmasına neden olmuştur. Batı demokrasilerinde asker toplamak için kullanılan afişlerdeki görsel teknikleri yorumlayarak savaş propagandasının militarist karekterine ve düşmanların temsilindeki ırkçılığıda çekilen dikkatleri görmek mümkündür. Vietnam savaşının fotoğraflarının dünyada yankı bulmasına neden fotoğraftaki başkaldırıdır.


Kimi fotoğraflar unutulmaz belgeler arasında kalmakla yetmiyor, belleklerimizden de hiç bir zaman silinmiyor. O fotoğrafları çeken fotoğrafçıların adlarını anımsamıyoruz bazen de..

İndiana’da iki genç zencinin meydanda bir ağaca asılıp , parçalanmış kanlı gömlekleri ile günlerce ipte sallandırılışlarını izleyen halkın sanki bir düğün davetine ya da bir eğlenceye gelmiş gibi giyinip kuşanıp karşılarında siyah renkli gençlerin ölü bedenlerini seyrederek nasılda mutlu olduklarını bize bir fotoğraf göstermişti. O fotoğraf toplumun linç kültürünün bir belgesi olmuştur… İşte fotoğrafçının adı hemen aklıma gelmiyor fakat çektiği bu fotoğrafı dehşet içinde defalarca izledim.

Filistinli çocuğun İsrail askerleri tarafından kolu kırılırken çekilen fotoğrafı izlerken kırılan kolun çatırtısını yüreklerimizde hissettik , İsrail işte o zaman kaybetmişti savaşı.

Tarlada babası ile çalışırken vurulan Uğur Kaymaz'ın tarlada kalan lastik terliğinin teki gibi ...bazı karaler An'ı bir kere 1 saniyelik dondursa da bin yıl unutulmaz kılabiliyor. İşte fotoğrafın gücü..

Meksika Devriminin fotoğrafını çeken Tina Modotti'nin unutulmaz fotoğrafları yıllar sonra keşfedildi.

Küba devriminin önemli liderlerinden Ernesto Che Guevara’nın Alberto Diaz Korda tarafından çekilen o meşhur portre fotoğrafını bilmeyenimiz yoktur. "en çok kopyalanan fotoğraf" ünavanına da sahiptir. !. Devrimsel içeriğinden çıkıp hızla üretilen ve çoğaltılan bir tüketim aracı haline gelmesi ise hem talihsizlik ,hemde sanatçının alenen sömürülmesidir.

Fotoğraf Ernesto Che Guevera’yı devrimci mücadelenin evrensel bir sembolü haline getirirken, aynı zamanda bir tüketim ikonuna da dönüştürdü. Fotoğraf tarihinin en çok kopyalanmış imgesi olarak kabul edilen bu ikon fotoğraf, on yıllardır düzen karşıtı düşünce ve eylemlerin de simgesi olarak kullanılırken bugün aynı zamanda kahve fincanından tişörte, anahtarlıktan kartpostala , hatta vücutlara dövme olarak bile milyonlarca objeyi süsledi. Hızla tüketilen Che fotoğrafları ,ticari kurnazlıklarla arz talep piyasası yaratılarak fotoğrafçılığın kirlenmesine neden oldu.

- Fatma Ataseven: Yukardaki sohbet güzeldi, şimdi soru-cevap kısmına geçelim mi? Önce Paşa İmrek’i Tanıyalım?

- Paşa İmrek: Şanlıurfa Hilvan doğumluyum, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Sağlık yüksekokulu, Tıbbı Laboratuar Bölümü ve Harran üniversitesi, Ziraat fakültesi, Tarım Teknolojisi bölümlerini bitirdim. ŞUFSAD(Şanlıurfa fotoğraf sanatçıları derneği) temel fotoğrafçılık kursu aldım. Aynı zamanda ŞUFSAD üyesiyim, 2008 Nazım Hikmet Kültür Merkezi fotoğraf atölyesi, Kazım Koyuncu Kültür Merkezi fotoğraf atölyesinde ve red fotoğraf grubunda çalışmalarıma devam etmekteyim.

- Fatma Ataseven: Fotoğraf nedir?

- Paşa İmrek : Fotoğrafçılığa Urfa' da başladım ve çok ciddi bir eğitim almadım fotoğrafla ilgili, ve belgesel fotoğrafçılığı bilmeden belgesel tarzda konu çalışmaya başlamıştım. İstanbul’a geldiğimde atölye çalışmalarında baktım ki benim tarzım belgesel fotoğrafçılıkmış.

Fotoğraf, her şeyden önce düşüncede başlar ve biter . Tasarı ya da kurgu veya neyi çekeceğiniz düşüncede bitirdikten sonra deklanşöre basarsınız. O an çektiğiniz karedir fotoğraf .

Birde fotoğraf, yaşam felsefemizin ve dünya görüşümüzünde yansıdığı karelerdir, Fotoğrafçı taraf olmalıdır, ona göre kareler sunmalıdır.

Taraf olduğumuz içinde bir şeyler içimizi acıtıyor, bu acı, incinme olmadan da bir şeyler üretemeyeceğimizi düşünüyorum. Fotoğraf biraz da makinenin arkasında duran fotoğrafçının düşünsel alanına denk düşen karelerin yakalanma anıdır.

Düşünsel alan, dünyaya bakış açımız, dünyayı yorumlama çabamızdır. Fotoğraf makinesinin arkasında duran fotoğrafçıyla objektifin önündeki konu bağımsız değildir.

Ben makinenin arkasında durup çekim alanına birileri girsin diye beklerim. Alana gidiyorum, fotoğrafı süre giden hayatın içinden, kendi özgül koşullarıyla çekiyorum.

Düş dünyamın ve onu algılayış tarzımın da kareleridir bunlar aynı zamanda. Birde hayatla derdimiz olduğu için, taraf olduğum için, hayat ve yaşam felsefemin bir parçası haline geldiği içindir fotoğraf... Sözlerle tarif edemediğim bir olayı tek bir kare ile sunabillmektir fotoğraf.

- Fatma Ataseven: Kişisel ve ortak sergiler açtınız , en son serginiz Fransa 'da gerçekleşti , amacına ulaşıyor mu? Önce açtığınız sergilerden sözedelim mi ?

- Paşa İmrek: -2006, Lübnanlı çocuklar yararına Ankara’da karma sergi.-2007, Nazım Hikmet Kültür Merkezi “tüketim konulu” karma sergi.- 2008, "soylulaş-MA" adlı kentsel dönüşüm sergisi, 1.sergi Bilgi üniversitesi dolapdere kampüsü, 2.sergi Çağdaş Hukukçular Derneği sergi salonunda.- 2008, "bizim siteden" adlı karma sergi, istanbul.- 2009, siirt barosu 2.ulusal fotoğraf yarışmasında, karma sergi, Siirt.- 2009, "1 Mayıs" adlı karma sergi, Kazım Koyuncu Kültür Merkezi, İstanbul.-2009, "yenileme, yersizleştirme, sulukule - sulukule'yi aldılar Darbukamı kırdılar" adlı karma sergi, hafriyat Karaköy'de, İstanbul.- 2009, "deq" adlı ilk kişisel sergim, Paris - Fransa. Karma ve kişisel sergilerim oldu.

Evet bir çok karma sergide fotoğraflarım sergilendi, ilk kişisel sergimi de Fransa’da, Paris’te açtım.

Maalesef her dalda olduğu gibi fotoğrafta da bazı iyi olmayan şeyler yaşanıyor:
Bazı çevrelere ya çok yakın olmalısınız ya da bazı kişi ve kurumlara yalakalık yapmalısınız ki, size sergiler açılsın ve fotoğraflarınız sunulsun. Birçok kuruma götürdüğüm deq projem kabul görmedi ve sergileme olmadı. Maalesef ülkemizde fotoğraf sanatı belli kesimlerin elinde ve onlar karar veriyorlar, kime sergi açılacağı ve kimleri aralarına alacağına onlar karar veriyor, kendilerine düşen pastadan başkasının yararlanmasını istemiyorlar. Hele birde muhalifseniz ve onlar gibi düşünmüyorsanız hiç şansınız yoktur.

İlk kişisel sergim Paris’te açıldı ve çok ilgi gördü, amacım fotoğraflarımın izleyiciye ulaşmasıdır, bunu da başardığım için amacına ulaşmıştır, bu önemlidir benim için. Bu dünyanın herhangi bir ülkesinde de olabilirdi, dediğim gibi benim için özellikle benim ülkemin olması gerekmiyor. İnsanlara ulaşıyorsa ve izleniyorsa bu önemlidir benim için.

- Fatma Ataseven: Kişisel ve karma sergilerden söz açılmışken; internet üzerinde daha kolay ve daha hızlı tanıtım ve kişisel web sayfalarda da sergiler çok yaygınlaştı. Sanal fotoğraf sitelerini biliyoruz ki en çok üyesi olan bir sitede ortak anılarımız bile var. Bir gecede benim sebep ( siyasi mesaj verdiğim bahanesi )olduğum bir olay nedeniyle 30 kişinin aynı anda üyeliği askıya alınmıştı!Fotoğraf siteleri hakkında düşüncelerin nelerdir?

- Paşa İmrek: Ben fotoğrafa aslında bir fotoğraf paylaşım sitesi olan " netfotograf.com" ile başladım. Kısa birkaç haftalık kurs deneyimim oldu ama kurstan hiçbir şey almadım. Ben birazda fotoğraf kurslarına karşıyım, her kurs kendine göre bir şeyler belirlemiş o çerçevede kursiyerleri şekillendiriyorlar. Tabiki teknik kısımları bilmek lazım ama bunu kurslarla değil de daha farklı panel, söyleşi ve kitaplardan ve bolca fotoğraf izleyerek ve çokça fotoğraf çekerek de teknik kompozisyon, ışık ve kadrajı öğrenebiliriz.

Fotoğraf kursları da diğer kurslar gibi ticari amaç ve kaygılarla varlıklarını sürdürmekteler. Sanatın dışında iş yapıyorlar.

Birçok fotoğraf paylaşım sitesine üyeyim, yerli ve yabancı ama şimdi çokta aktif değilim ve fotoğraf paylaşmıyorum. Çünkü o tür sitelerde gruplaşmalar oluşuyor o onun fotoğrafına, diğeri de onun fotoğrafına yorum yazıyor, çok güzel, harika, mükemmel… gibi teknikten uzak eleştiri ve yorumlar alınmaktadır. Ama bakıyorsunuz diğer taraftan çok iyi bir kare teknik ve kompozisyon ve kadraj olarak çok iyi ama hiç yorum almıyor ,garip bir durum elbette .

O yüzden fotoğraf siteleri belli bir aşamada araç olarak kullanılabilir. Ve birde fotoğraf sitelerinde özgür bir ortam yok, Hrant Dink’in fotoğrafı yüklendi diye küfürler ediliyor, küfür edenler sitede kalıyor ama benim senin gibi karşı duruş sergileyenlerde siteden üyelikleri siliniyor.

Netfotograf.com un benim için manevi bir değeri var, oraya arada bir fotoğraf paylaşıyorum sadece…

-Fatma Ataseven: Amatör fotoğrafçılara gerçekten katkı sunuyorlar mı?

- Paşa İmrek:
Dediğim gibi ben bir fotoğraf paylaşım sitesiyle başladım ve bana çok katkısı oldu. Yeni başlayanlar için bu tür paylaşım siteleri faydalı oluyor, fotoğraf paylaşıyorsunuz, olumlu olumsuz eleştiriler alıyorsunuz, hatalarınızı görüyorsunuz, senin göremediğini başkası görüyor, ona göre kendinizi geliştiriyor ve eğitiyorsunuz. Ben kendimi bol bol fotoğraf izleyerek geliştirdiğimi düşünüyorum, bu bana çok fayda sağladı, özellikle dünyaca ünlü fotoğrafçıların, magnum photos taki tüm fotoğrafçıların fotoğraflarını izledim ve kendimi tarzımı yakalamamda faydalı oldu.

-Fatma Ataseven: Homojen üye yapıları ile sayıları yüze yakın fotoğraf siteleri fotoğraf sanatının kirlenmesine neden olur mu?

- Paşa İmrek: Bir çok site var, dediğiniz gibi yüzlerce fotoğraf paylaşım siteleri var. Bu tür sitelerden çok iyi fotoğrafçılarda yetişti, Erdal Kınacı, Niko Guido gibi, sitelerin çokluğu önemli değil, önemli olan devamlılık sağlamak ve kendi tarzınızı yaratıp sıyrılmaktır. Yoksa sitelerin içinde yok olup gidersiniz, sadece o dünyanın içinde kalırsınız. O tür sitelerde ticaret için yapılıyor aslında sanat için değil ne kadar üye ne kadar tıklanma o kadar para demektir. O yüzden herkes üye olabiliyor ve fotoğraf yükleyip paylaşıyor. Fotoğrafın sanatsal değeri var mı yok mu ona bakılmaksızın yüklenen fotoğraflar ve fotoğraf değerlendirmeleri bir süre sonra kirlenmeye neden oluyor.

- Fatma Ataseven:
İyi bir fotoğraf iyi bir ekipmanla ( makine, lens v.s.) mı çekilir?

- Paşa İmrek:
İyi bir fotoğraf düşüncede ve görmekle çekilir aslında, çok iyi bir ekipmana gerek yoktur. Ben birçok fotoğrafımı ilk başta çok küçük compackt bir makineyle çekiyordum ve çok iyi sonuçlar elde ediyordum. Mesela Şevket Şahintaş var, sadece geceleri çekim yapmaktadır. Sokakta yaşayanları, travestileri dışlanmışları ve ötekileştirdiklerimizi çekiyor, çok iyi fotoğraflar çekmektedir ve dünyaca ünlü birçok dergide, televizyonda ve üniversitelere çağrılmaktadır. Ve bu çalışmasını çok küçük bir makine ile yapmaktadır.

- Fatma Ataseven: Fotoğraf net olmalı mutlaka, ancak net değilse ve ufuk çizgisi bile eğrisi ise "çöp” fotoğraf mıdır?

- Paşa İmrek:
Bence değildir, kendimizi kurallara çok bağlarsak ve kurallara göre şekillendirirsek çok iyi sonuçlar elde edemeyiz, ben kendimi kuralsız ve fotoğrafta birazda anarşist olarak görüyorum. O yüzden fotoğrafçılık kurslarına karşıyım. Çok flu ve ufuk çizgisi gibi kurallar önemsenmeden etkili fotoğrafların çekilebildiğini gördüm ve çokta hoşuma giden fotoğraflardır. Benim bir karem var gece çekildi kaldırımda başını kaldırıma dayamış sokakta yaşayan bir adam ve arkasında yine başını aynı kaldırıma dayamış bir kız çocuğu, bir bankanın kaldırımında öylece yatıyorlardı. fotoğrafım çok net değildi , ama bana o kare çok şey ifade ediyor.

-Fatma Ataseven: Benimde şuan üyesi olduğum Fotono 1 de üyeliğin var, ancak fotoğraf paylaşmıyorsun artık, neden? Yoğun olduğunu biliyorum, başka bir nedeni var mı?Server' ü İzmir'e kayıtlı olduğu için sanki fotono 1 'le biraz akraba gibi hissediyorum kendimi, fakat benim açımdan gelişmeyi engelleyici faktörlerin başında fotoğraf paylaşımlarının fotoğraf eğitiminin önüne geçmiş olmasıdır.

- Paşa İmrek: Evet, fotoNO1 üyesiyim, paylaştığım fotoğraflarım da var orda, ama dediğim gibi artık fotoğraf sitelerinde fotoğraf paylaşmıyorum, şimdilik. Aslında fotoNO1 de daha sanatsal ve iyi fotoğraf görmek mümkün o konu da diğer sitelerden sıyrılmaktadır. Fotono1 i sürekli takip ederim ve oradaki fotoğrafları izlerim. Bence iyi değerlendirmek gerekir her kesin imkanı olmayabiliyor kursa gitmek için, çok pahalı çünkü kurslar, siteler aslında o açıdan biraz cazip hale geliyor insanlara. Ve iyi eleştiriler bir fotoğrafçının gelişimine çok katkı sunuyor, pratikle iç içesiniz, çektiğin bir fotoğrafı hemen yüklüyorsunuz ve eleştiriler alıyorsunuz, anında eksikliklerinizi görüyorsunuz.

-Fatma Ataseven: Türkiye’de fotoğraf eleştirisi geleneğinin olmamasının ardında yatan neden ya da nedenler sizce nedir/nelerdir?

- Paşa İmrek: Ülkemizdeki fotoğraf topluluğu oldukça küçük. Bu yüzden ekseriyetle izleyiciler de fotoğrafçı kökenli insanlar oluyor. Çok küçük bir topluluk olduğu içinde, doğrusu kimse kimsenin kalbini eleştiri yaparak kırmak istemiyor. Çünkü muhtemelen bir sonraki sergide kişiler tekrar bir araya gelip, yine kadeh tokuşturulacaklar. Belki 2 sene sonra biri diğerinin sergisine gidecek. Yada bir kişi eleştirdiği insanı kendi sergisine davet edecek. Bundan ötürü camia olarak bir aile gibi, kol kırılır, yen içinde kalır mantığıyla hareket ediyoruz.
Ama insanın karakterinde de bu sorun var. Toplumumuz iki yüzlü bir toplum...

- Fatma Ataseven: Suzan Sontag 'a göre ; ”Fotoğraflar, ayrıcalıklı kesimlerin ve hayatlarını emniyet altına almış olanların görmezlikten gelmeyi tercih edebileceği konuları gerçek (ya da daha gerçek) kılmanın bir vasıtasıdır.”
İnsana ,yaşama ve doğaya dair ,görünen ancak görmezden geldiğimiz fotoğraflar (değerli Niko Guido önemli bir idol bana göre ) bir şey ifade ediyor mu?

- Paşa İmrek: Yaşadığımız kapitalist düzende aşırı kâr amacı için, doğa ve insan hayatı hiçe sayılarak birçok tehlike arz eden olaylar olmaktadır. Mesela kaz dağlarında altın aranıyor siyanürle, buna dikkat çekmek için Niko Guido nü fotoğraflarıyla buna karşı duruşunu fotoğraf sanatıyla sergilemiştir. Bunu sadece doğaya duyarlı insanlar görmektedir, orda kâr amacı güdenler hep görmezden gelecektir. Bakmışsak, görmüşsek ve bizi düşündürtmüşse eğer bizim için bir şey ifade etmiştir. Ve bazıları da sadece bakar ve geçer onlar için bir şey ifade etmez ve değersizdir , çünkü dünyaya ve insanlara bakışlarından kaynaklanan ve kırılmayan önyargılar vardır.

- Fatma Ataseven:
Fotoğrafta acıya bakmak ,acıyı somutlamak zor, fakat değmez mi ?

- Paşa İmrek: Bu uğraşın ve çabanın kendisini, yaşamı dönüştürmek için bir emek, biricik ve en büyük deneyimimiz olan bu yaşamın vazgeçilemezliği şeklinde düşünebiliriz. Romen filozof Emil Michel Cioran, yaşam döngüsünü devam ettirmenin, unutma sayesinde olduğunu söyler. Bir hiçlik ve kopuş anını, onu unutarak ve böylece yok sayarak sonlandırırız. Çoğu zaman, benlik kendisini tehdit edebilecek birikimleri, onları unutarak aşmaya çalışır. "Unutma olmasaydı, ilk acıyla birlikte, insan kendini öldürmek zorunda kalırdı" der Cioran. Unutmak evet, ilk acı ile başlar ve şimdi her insanın kendinde gördüğü haliyle, yaşamı sonsuz uçurumlarına rağmen, yine de mümkün kılarak devam eder. Benim bütün karelerimde bir hüzün ve acı vardır. Ben birazda ruhumun gıdası olarak görürüm acıyı ve hüznü, hüznü çok severim, hatta aşık olacağım kızın yüzünde bile mutlaka hüzün olmasını isterim. Kendimi ifade etme biçimidir acı… çünkü acıların bolca yaşandığı bir coğrafyadan geliyorum…

- Fatma Ataseven: Nazım Hikmet 'in Taranta Babu'ya yazdığı dokuzuncu mektubunda:

"Bugün aklıma
yazısız ve çizgisiz bir resim geldi,
Taranta - Babu!

Ve benim, birdenbire yüzünü değil,
gözünü değil,
senin sesini göresim geldi,
Taranta - Babu;
«Mavi Nil» gibi serin,
yaralı bir kaplan gözü gibi derin sesini senin!..”

Fotoğrafa baktığımda bazen bir hikaye bazen bir şiir görürürüm , gerçek fotoğrafçı ile aradaki fark onun şiir okuduğunda, fotoğraf görmesi midir ?

- Paşa İmrek : Romancı romanını yazar sayfalarca, öykücü, hikayeci ve şair mısralara döker hissettiklerini, düşüncelerini uzun yazabilir ve anlatabilirler. Ama fotoğrafçı öyle değildir, bir fotoğrafçı ne anlatmak istediğini tek bir karede anlatmaya çalışır, bir fotoğraf bazen bir roman olur bazen bir öykü, bir çok tanıdığım var fotoğrafa bakarak şiir ve öykü yazarlar.

Fotoğrafa baktığınızda bazen bir şiir bazen bir öykü görürsünüz, öykücüde fotoğrafa baktığında öyküsünü kafasında canlandırır aslında. Ben birazda fotoğraf sanatı ile edebiyatı ilişkilendiririm, her kitapta ister roman ister öykü kapaklarında mutlaka bir fotoğrafa yer verirler.

- Fatma Ataseven: İyi fotoğraf nasıl olmalı ?

- Paşa İmrek:
İyi bir fotoğrafnın fotoğrafın ne anlattığında gizlidir. Fotoğrafın anlamlı bir faaliyet olması için çekim süreci hedef odaklı olmalıdır. Yani fotoğrafın anlattığı bir şey olmalıdır. Aksi halde boş ve amaçsız faaliyet olmaktan öteye geçemez. Fotoğrafçı; fotoğrafında yaşama dair, daha çok da insan yaşamına dair şeyleri genellikle doğrudan, bazen de imgeleme yoluyla anlatır. İnsanı insan yapan şeylere seslenir, yani duygularımıza hitap eder. Değerlerimize inançlarımıza gönderme yapar. bir fotoğraf, sadece duygularımıza gönderme yapmayıp bununla birlikte ne kadar çok duygu paylaşımı sağlıyorsa ve eyleme yöneltiyorsa o kadar etkilidir. O nedenle iyi ve etkili bir anlatım için fotoğraf bizi içine almalıdır. Bazı duygularımız diğerlerinden daha çok etkilidir. Adalet, öfke, isyan, muhalefet, cinsellik, başkaldırıyı, red etmeyi, işçileri, sömürünün karşısında olmayı, ezilmişiliği, fakirliği gibi. Bu duyguları esas alan fotoğraflar genellikle daha güçlü anlatıma sahip olurlar.

- Fatma Ataseven: Fotoğraf salt geçmişe ait bir görüntü müdür ?

- Paşa İmrek : Zaman durağan değildir, devingendir. Fotoğraf ise anın dondurulmasıdır. Her ne kadar zıt durum oluştursalar da zamanın akışını en iyi fotoğraf gösterir bize. Fotoğraf görüntünün dondurulmasıdır ama bize zamanın akışını en iyi gösteren belgelerdir. Geçmişe ait bir görüntü ve belgedir ama geleceği de içinde barındıran ve çözüm yolları üreten anların belgelenmesidir. 1900’lü yılların başında Lewis Hine çocuk işçilerin fotoğraflarını çekmiştir. Lewis Hine, çocuk emeğinin sömürülmesini, çocukların kötü şartlarda ve ağır işlerde çalıştırıldıklarını göstermek ve bu çocuklar için bir şeyler yapılması gerektiğini vurgulamak amaçlı fotoğraflar çekmiştir. Lewis Hine’ın fotoğrafları, işgücünün kötüye kullanımına ait federal yasaları etkilemiş ve bu yasalar değiştirilerek çocuk işçiliğinin önlenmesi ve daha insanca çalışma koşullarının oluşturulmasına katkıda bulunmuştur.

- Fatma Ataseven: Fotoğraf ve siyaset ?

- Paşa İmrek:
Sanatın her dalını ben politik olarak görürüm bir başkaldırış olduğunu düşünürüm. Fotoğraf sanatı da benim için bir başkaldırış ve muhalif olma aracımdır. Tarafsak ve muhalifsek bunu karelerimize yansıtıyoruz. Ve ben özellikle dünya görüşümü ve politik çizgimi fotoğraflarıma yansıtmaya çalışıyorum ve izleyicinin de o mesajı almasını sağlamaya çalışırım. Benim için içeriğinde izleyiciye bir mesaj vermeyen fotoğraf etkisiz bir fotoğraftır.

- Fatama Ataseven: Ödül aldığın fotoğraf çok anlamlı , bahseder misin ?

- Paşa İmrek :
Önce fotoğrafı nasıl çektiğimi anlatayım, fotoğraf Siverek'in karacadağ bölgesinde çekildi. Fransız fotoğrafçı arkadaşım Methyu Chazel ile beraber gitmiştik fotoğraf çekmeye, tesadüfen yolda bir amcaya rastladık ve arabamıza aldık onu köyüne bırakmak istedik ama o çadırda yaşıyordu ailesiyle, ( yörük) göçerdiler. Çadırlara ulaştık çay yemek derken gün batımına doğru fotoğraf çekmek için dışarı çıktık, hava çok durgun ve güzeldi. Biz süt sağımı için çadırlardan uzak bir yere gittik, sağım işlemi bittikten sonra, dönüşte eşeğini hazırlamış koyunların yanına gitmeye çalışan çobana rastladık ve birden çok şiddetli bir fırtına çıktı, gözlerimizi açamıyorduk ve hemen fotoğraf makinemi saklamaya çalıştım gömleğimin içine toz almasın diye, yeni almıştım makinemi ve hayattaki tek mülkümdü. Ama karede çok güzeldi kaçırmakta istemedim ve hemen karar verdim " makineyi gözden çıkardım " bu arada. !. çünkü kesin toz alacaktı. Makineyi çıkardım ve çektim. Bir gece bizi misafir ettikten sonra çok güzel anılarla ayrıldık oradan.

Sonra Musa Anter adına düzenlenen yarışmaya gönderdim ve birincilik ödülünü aldım.

Bana yarışmanın sonucunu telefonla bildirdiklerinde dakikalarca konuşamamıştım sevinçten ve heyecandan, çok güzel ve tarifi olmayan bir heyecandı…

Musa Anter ve basın şehitleri ödülünü almak benim için çok anlamlı ,bundan büyük ödül olamaz diye düşünüyorum.

Benimde iki gazeteci arkadaşım faili meçhul cinayete gitti, ve onların ödülünü almak hem yükümü ağırlaştırdı, hem de fotoğrafçılığımın düşüncesi oldular. Ödül törenine gidememiştim orda söylemek istediğimi şimdi söylemek istiyorum, bu ödülü bütün basın emekçilerine ve basın şehitlerine, Nazım Babaoğlu ve Kemal Kılıç’a ithaf ediyorum.

- Fatma Ataseven:
Ödül almak önemli bir onur belgesidir , fakat bir filmde izlemiştim , muhabir şiddete ve tacize uğramış birinin fotoğrafını çektiği için ödüle layık görülüyor fotoğrafı, buraya kadar herşey normal, ancak ödül töreni berbattı, sinevizyonda tekrar tekrar gösterilen fotoğraflar izleyicilerin canını acıtırken ,törendekiler pek bir eylence içindeydiler… Savaş ve öldürülen insanlar ve ölen çocukların fotoğrafları , çoğu zaman öldürülen çocuk fotoğraflarını çeken fotoğraf ve fotoğrafçı ödül alıyor . böylesi fotoğraf ta ödül kime verilmeli ?

- Paşa İmrek: Bir kısa film izlemiştim: ”izle ve dağıl” diye tanıtılıyordu. Savaş ortasında iki fotoğrafçı biri kadın diğeri erkek fotoğrafçı , savaşın ortasında kurşunlar ve bombaların içinde fotoğraf çekiyorlar. erkek fotoğrafçı kadın, fotoğrafçıyı uyarmaya çalışıyor buradan uzaklaşalım diye, kadın fotoğrafçı bir olayı takip ediyor, diğer fotoğrafçı ayrılıyor oradan. Çöp kutusunun arkasından olayı kare kare çekiyor, bir adam elinde silahıyla ateş ediyor diğer taraftan bir çocuk o karmaşadan kaçmaya çalışıyor, elinde bir poşet ile ve o silahlı adamla çarpışıyorlar yıkık dökük bir binanın içinde, fotoğrafçı karelemeye devam ediyor. Ve kadın evde aynanın karşısında ödül törenine hazırlanıyor, salonda büyün alkışlar içinde onun adı açıklanıyor altın kamera ödülü alıyor. Ve o fotoğraf ekrana geliyor çocuk duvara yaslanmış şekilde kanlar içinde yatıyor etrafa saçılmış patatesler içinde, tam alnında bir kurşun yarası ile… Kadın ödülü almadan çıkıyor dışarı ağlamaya başlıyor…

Çok zor bir soru aslında o an ile sonraki zamanda çok çok farklı düşünceler içine girebilirsiniz. Ben olsam aynısını yapardım diye düşünüyorum bende o fotoğrafı çekerdim ve bütün dünyada böyle bir vahşetin yaşandığını belgeleyebilirsin. Birde olayın duygusal boyutu var o an o çocuğa yardım etmeliyim diye düşünüyorsun ama öyle bir anda sende öldürülebilirsin. Aslında fotoğrafın etki ve yaptırım gücü çok fazladır, en son ıraktaki guantanamo cezaevindeki vahşeti o işkence fotoğrafları sayesinde bütün dünya öğrendi.

Ben eğer bir fotoğrafçıysam şahsen o anı karelemeye çalışırım, yardım edilecekse sonra yardım etmeye çalışırım…

- Fatma Ataseven: Nasıl bir fotoğraf çekmek isterdin ?

- Paşa İmrek: Aslında henüz çekmek istediğim kareyi çekmedim. Çektiğim gün fotoğrafı bıraktığım gün olur… bireysel bir fotoğraf artık benim için çok şey ifade etmiyor. Çok güzel bir kare olabilir ve herkes tarafından beğenilebir ama verdiği bir mesaj yoksa duvar süsünden ileri gitmez bence o fotoğraf. Belkide belgeselci ruhumdan kaynaklanıyordur bu, ben konu çalışmasını daha çok seviyorum ve konu çalışması bir çok fotoğrafın bir araya gelmesiyle anlam buluyor.

- Fatma Ataseven: Çekmek istediğin "en güzel ve anlamlı " fotoğrafı çekmen dileğiyle ,sohbet için teşekkür ederim.

Hiç yorum yok: