8 Eylül 2009 Salı

GÜNEY'İN TASARILARI


M. ŞEHMUS GÜZEL
Yılmaz Güney 47 yaşında, çok genç ayrıldı aramızdan. Kısa hayatına çok şeyisığdırmayı bildi. Ama gerçekleştirmek istediği birçok tasarısı ise onsuzöksüz kaldılar. Bu tasarılarından birkaçını burada anımsamaya ne dersiniz ?

Güney, sinemacı bakışını, kalemini ve kamerasını dünyanın kanayan vemücadele verilen coğrafyalarına, Afrika'ya, Ortadoğu'ya, Latin Amerika'yataşımak, nicedir aklında oluşturduğu ve beyaz perdeye yansıtılmak içinsıralarını bekleyen öyküleri, senaryoları, anlatıları, yaşananları veyaşanılmasını arzuladıklarını sinemaya uyarlamak istiyordu. Butasarılarından aile üyelerine, en başta eşi Fatoş Güney'e, ve yakınçevresindeki yol arkadaşlarına, yakın dostlarına çoşkuyla, kimi kez binbirayrıntı, binbir imge vererek, söz ediyordu.

Eylül 1990'da, Abidin Dino Yılmaz'dan anımsadığı bir senaryo/film tasarısınışöyle anlattı : "Tek kollu bir adam. Sazlar, kuşlar arasında, bir gölkenarında yaşıyor. Derken 13-14 yaşlarında bir kız çıkageliyor... Adamla kızarasında şiirsel bir dostluk ve aşk başlıyor. Adem ve Havva'yı çağrıştıranbir sevişme. Sonra müthiş belalı bir adam varıyor. Kızı ana-babasından satınalmış belalı ile tek kollu adam inanılmaz bir kavgaya tutuşuyor..." Abidin anısını bitirdikten sonra şunları ekledi : « Yılmaz'ın buradaki inanılmazhüneri, imgelerle anlatıyordu bu senaryoyu, öylesine canlı, çarpıcı imgelerki, belleğimde kalanlarla filmini yapacak olsam, film benim değil, Yılmaz'ınolur yüzde yüz. İmgelerin yaratıcı sırrını keşfeden öncü Yılmaz. »

Güney, Dino'nun 1942'de yayınlanan Kel isimli piyesini de sinemaya uyarlamakistedi. Kel, Güney'in çalışma masasında aylarca bekledi. Ama zaman, osınırlı ve o açımasız zaman izin vermedi.

Güney'in film haklarını 1971'de satın aldığı halde bir türlü gerçekleştirme olanağı bulamadığı Osman Şahin'in Kırmızı Yel adlı eserini de burada anmalı.Şahin'in yapıtlarındaki « sinemayı ilk gören » Yılmaz Güney'dir. Ama Şahin'den hiçbir yapıtı sinemaya aktarmaya maalesef zamanı olmadı. FakatGüney yanılmadı, çünkü Osman Şahin 1970'lerin başından günümüze en çoksayıda eseri sinemaya uyarlanan yazarımız olarak edebiyat ve sinema tarihine geçti.

Güney, halkımızın kaderine benzer kaderleri paylaşan Latin Amerika halklarıüzerine bir film yapma hayalini taşıyordu. 14 Aralık 1982 tarihli Libération gazetesine verdiği bir söyleşide bunu belirtti. Aynı söyleşisinde Güney Afrikalı yazar Alan Paton'un Ağla Ey Sevgili Yurdum ( Pleure, ô monpays bien aimé) romanındaki siyasi ve görsel zenginliği filme çekmekistediğini de dile getirdi. Bu yapıt 1951'de Zoltan Korda tarafındansinemaya uyarlanmıştı. Güney filme çekemedi ama yazarı gibi Güney Afrikalı olan yönetmen Darrell Roodt 1995'te Güney'in arzusunu gerçekleştirdi.

Yılmaz Güney Yunanistan halkından ve Yunanistan sosyalistlerinden gördüğüdostluğu hiç bir zaman unutmadı. Bunu işlemek, Yunanistan halkıylakardeşliği vurgulamak ve Yunanistan'a bir de böyle bakabilmek için Yunan Hançeri isimli bir çalışmanın içindeydi son zamanlarında. Fransa'da birtelevizyon kanalı için altı bölümlük bir dizi olarak kurguladığı bu yapıtıYunanistan'da çekmeyi umuyordu. Filmi çekmeye fırsatı olamadı ama bu yapıtınsenaryosu 1990'da Yunan Hançeri adıyla yayınlandı.

Güney'in "Yol"la aynı dönemde oluşturduğu "Dağ" isimli senaryosu ile HasanTahsin'in hayatını filme alma tasarısı da bekliyor.

Güney'in sinemaya uyarlamayı arzu ettiği ilginç öykülerden biri Çalpara isimli senaryo tasarısıdır. Bunu yol arkadaşı İsmail Yıldırım, ondandinlediği biçimiyle şöyle anlatıyor: "Çalpara denizde yaşayan yengeç türübir hayvan. Eti pek lezzetli değil. Pek te sevilmiyor. Çok da yırtıcı.Özellikle balıkçılar feryat figan, çünkü çalpara balıkçı ağı düşmanı.Balıkçılar ağlarına takılan çalparaları bağışlamıyorlar. Kol ve bacaklarınıkoparıp koparıp atıyorlar denize. Koparıp koparıp atıyorlar. Ama bunun adıçalpara. Suda sabırla yatıyor, sırt üstü. Batmadan. Bekliyor. Ve uzunca birbekleme sürecinden sonra yeniden kavuşuyor kol ve bacaklarına. Yılmaz Abibelki bunu bir fantezi olarak üretmiştir. Çünkü konunun o gün ve günümüzdene denli sembolik olduğu açık. » Çalpara bu anlatımla, hem o günlerdekiTürkiye sol hareketinin hem de hapishanede bir anlamda toplumdan tecritedilmiş Yılmaz Güney'in ta kendisi oluyor. Mükemmel bir metafor.Yılmaz Güneyiçin o anlarda önemli olan koşmak değildi ama ille yürümekti. Ve yürürkenbirlikte üretmekti.

Ali Bucak, Güney'in ölümüne yakın bir dönemde, 1984 Baharı'nda olmalı,İran'daki Kürtlerin mücadelesini filme çekmek üzere bölgeye gitmeyehazırlandığını anlattı. « Kaba hatlarıyla senaryo bile hazırdı. 'İyileşeyim,yola çıkacağız' , diyordu. İyileşeceğine inanıyordu yani." Ali daha sonraşunları ekliyor : « İran Kürdistan'ında kurtarılmış bölgelerde 'olay birfilm' çekmek istiyordu. Yani çok daha başka bir filmcilik olayıgerçekleştirmek istiyordu. Filmden de öte bir 'sinema olayı' yaratmak, bir'sinemacılık örneği' vermek amacındaydı. O sıralar, Paris'e İran KürdistanDemokratik Partisi (İKDP) yöneticileri gelmişti. Yılmaz'la görüşmelerindeben de bulundum. Yılmaz o günlerde, İran'a gidip Kürtlerin mücadelesiyleilgili bir film çekmek hazırlıkları içindeydi. Senaryoyu aşağı yukarıhazırlamıştı. Görüşmede film çekiminin teknik yanlarını konuştu. 'Buradanbirkaç arkadaşla geleceğim. Orada genç peşmergelere film çekimini öğretmekistiyorum. Öğrenirler. Dönerken bütün malzemeyi size bırakırım. Siz de ondansonra devam edersiniz. Kendi kendinize film yaparsınız.' Diyordu. Ama Güney iyileşemedi ve tasarısı kaldı.»

Fatoş, Yılmaz'ın yapmak istediklerini en iyi biçimde dile getiriyor : «Yapacaklarında, Türkiye'den yerel ve ulusal olmaktan Türkiyeli sinemacıYılmaz Güney'den yola çıkarak evrenselleşmek, dünyanın her yerinde,Afrika'da, Latin Amerika'da, İspanya'da, Yunanistan'da, Ortadoğu'da,,Filistin'de, Kürdistan'da, yani kavga olan her yerde filmler yapmak,zirveden zirveye tırmanarak gücüne güc katmak ve bu gücü Türkiye'de gelişenyüce ve onurlu mücadelenin gücüne, ırmağına akıtmak için, tüm olanaklarınıseferber etmek düşüncesinde ve kararlığındaydı. »

Evet aynen böyle. Güney'in tasarılarının birçoğu önümüzde ve bugün bilegerçekleştirilmek için sıralarını bekliyorlar.

Hiç yorum yok: