29 Eylül 2009 Salı

Bir Muhtarımız Bile Yok…


Mihrac Ural / mircihan@gmail.com

Değerli Mustafa hoca,

“ HANGİ SOL” başlıklı yazınızı okudum, ellerinize sağlık http://www.gomanweb.com/
Duygusallığınızı biliyorum emek vermiş ömür tüketmişsiniz çok haklı kaygılarla hepimiz adına cümleler kurmuşsunuz.

Ben de aynı kaygıları taşıyorum ve düşünüyorum.

Bazen solun bir değil bin “muhtarı” olmalı diye düşündüğüm oldu.

Öyle basite almayın sakın. Mahallemizin muhtarı gibi bir şey olmaktan çok ötedir. Bu nedenle yakın dostum İbrahim Çenet’e "Muhtar" adını taktım. Üç kuşak mücadele eden bir yiğit dostum. Herkesin ortak kabulünü görmüş herkesle olumlu ilişkileri olan. Bu örnekten yola çıktım muhtarlarımız bol olsun dileği yaptım.

Kimi sol çevrelerde, Mustafa hocanın da işaret ettiği gibi, her zamandan daha çok “ipi kopmuş” olanlarla dolup taşıyor gibi; ne başı ne sonu var amip gibi bölünmelerle yaşamak için çoğalıp duruyor. Yaşamının bu türü bitkisel hayattır gerçek bir yaşam etkinliği değildir. Musalla taşından imamın fatihasını bekler gibi.

Sol kendi arasında, akıl almaz suçlamaların bini bir para olduğu, sokaklarda rasgele pazarlanır halde geldiği bir çıkmaza da düşmüştür. Bunu aşırı genellemesek de öyledir. Unutulmamalı ki, Kürt özgürlük hareketi de sol ve Özel Harp Dairesinin tüm çabalarına karşın yükselişini gündemi belirlemesini sürdürüp duruyor.

Sol tarihten gelen olumlu değerlerini istenilen ölçeklerde öne çıkartamadı. Buradan yola çıkarak orijinal örnekler etrafında kendi geleceğini de kuramadı. İthal malı marjinallerle iflasları oynayıp durdu. Böylesi bir ayakları yere basamama durum halktan dışlanma tehlikelerinin içine düşmüş bir sol yarattı. Bu bir içe bükülme olayıdır. Böylesi bir ortam bataklık gibidir. İçindeki bakterilerin çoğalmasına yol açar: Tam bu noktada Mustafa hocanın amip gibi bölünme olayı anlam kazanır.

Böylesi bir zemin üzerinde olumlular dibe çekilir olumsuzlar, kof olanlar için boş olanlar yüzeye çıkar. Sol geleneğin içinden Doğu Perinçek ve öğrencilerinin yüzeye çıkması gerçekte bu kofluktur. Burada da kalınmaz, Doğu Perinçek’i aratacak ahlaksızlıklara da düşülür. Yerli yerine oturmamış ve bir türlü anlaşılmamış sosyalist ahlak ki, bununla her zaman insani erdemlerin dayanışması, kolektivitesi kastedilmiştir, zorlanmaya başlanır. Ahlaksızlığa, mafyanın, lümpen sokak edebiyatlarının bile asla dillerine dolamadıkları belden aşağı küfürlere terfi edilir. İnanılmaz bir yol ve yöntemle, siyaset değil, lağım ortamına düşülür.

Kimi sol çevrelerde tanık olduğumuz ciddi siyasi tartışmalar bile, derhal olgunluğunu kaybedip sokak kavgasına dökülmesi, yararlı önermelerin bile tutmaz hale geldiğini gösteriyor. Bu hepimizi yaralıyor. Seçmenin %1 bile olmayan bir sol, kendi içinde öylesine amansız ilişki içinde ki kaostan kurtuluşun umudu bile tükenmiş gibidir.

Sol artık milliyetçilikle kol kola olmuştur. Ezilen etnik toplumsal dokular karşısında ise ırkçılığa uzanan refleksler gösterir hale gelmiştir. “Eleştirme beni eleştirmem seni” vurdum duymazlığı, egemen bir kültür doku gibi kuşaklarımızı pasifize etmiştir. on yılların yetiştirdiği liderlere ölüm kumpaslarından tutun, küfrün bin bir çeşidine uzanan saldırılar reva görülürken ölüm sessizliklerinin kahredici çirkinliği revaçta olmuştur. Halklar küçümsenir olmuş, bilgiler, deneyler ve soyutlamaları ilkel yönelimlerin ötekileştirme dayatmalarıyla sindirilmek istenmiştir. İç bükey durumlarda bataklık olumsuzluğu daha da körükleyip durmuştur. B Ortak ülkemiz solu için özgürlük hareketinin hepimiz adına yükselişinden söz etmek bile rahatsız eden bir söylem olarak ret edilmek istenmiştir.

Bütün bunlara karşın umudumuzu yitirmemeliyiz derim.

Öncelikle öznel etkinliğimizin ulaşabileceği her alanda bu yöntemi sonuçlandırmak için çaba sarf etmeliyiz. Bunun için herkesin ortak değerini temsil eden binlerce muhtarımız olmalı derim. Amip gibi bölünen bir solun muhtarı, zurnanın son deliği olur denilebilir. Ancak öyle değildir. Solun tümü zurnanın sol deliği olmuşken muhtarların yapacağı çok şey olur derim.

Muhtar=seçilmiş demektir. Üstelik bizim muhtarlar sandıktan değil tarihin içinde demokrasi mücadelesinin tartışılmaz değerleri arasından çıkar. Bunları özel olarak seçmemize bile gerek yok, onlar bize rağmen tercih noktasındadırlar.

Konuyu tersten ela almak belki daha anlaşılır kılar, muhtar üretememiş sol bir hareket daha çok sancı yaşayacak demek yanlış olmayacaktır. Hayatının her bir zerresini demokrasi uğruna tüketen değerlerimizi, ortak bir reflekse korumamız gerekirken onları tüketmek için çırpınanların artık bir başka alana hizmet sunduklarından söz etmek yanlış olmayacak. Buna rağmen kimse kendine savcılık makamı vehmetmemelidir. Ortak kanaatlere güvenerek yol almalıyız. Bunun için iddialı uç söylemler yerine daha dikkatli söylemlere yönelmeliyiz. Unutulmamalı ki Pol Potçu yaklaşımın adaleti insanlığı karşı bir cürüm olmuştur. Devrimci hareketin tarihi bir bütünse bu gerçeklerle de yüzleşerek geçmişi aşmanın yollarını bulmalıdır.

Sol siyaseti kinle yürütme lüksüne de sahip değildir. Siyasette kin kör gözlüdür. İnsanlıkla ilgili değildir. Solda kini mabet yapanların az olmadığını biliyoruz, bu mabetleri yıkmanın yolunu bulmalıyız; bunun için en güvenli ve geri dönüşü olmayan yol diyalogdur düşünceyi düşünceyle dönüştürmektir.

Çünkü düşünce yoktan var olmuyor ve vardan yok edilemiyor ancak dönüştürülebiliyor. Bunun için solun bir muhtarı, birçok muhtarı olmalıdır ve kin Saikleriyle siyaset yapmaya kalkışanları uyarabilmelidir.

Mustafa hoca bu yazısında böylesi bir rol oynamıştır. Yazı çok duygusal bu doğru. Ama sorumlu ve yüreklicedir. Bu tür yazılar bile bir muhtardır, seçtiğimiz olumluluklarımızdır. Bunları çoğaltmalıyız.

Her kes bir kez daha, bin kez daha düşünsün, solun en azından ahlaki olarak belli bir düzey tutturması gerektiğini bilince çıkarsın. Gerisi kolay gelir.

Buradaki her cümlemin bir mesajı olduğu bilinmesini isterim. Hiç bir kelimem soyut olarak yazılmadı. Hepimizin hikayesini konu edindim solu ölüm döşeğine hızla yuvarlanmasına yol açan öznel öğelerin bir ucunu ifade ettim.

Mustafa hocayı bu yazısından dolayı kutluyorum.

Hiç yorum yok: