20 Eylül 2009 Pazar

Süleyman Okay

Antakya’lı Yazar – şair Süleyman Okay’ı Ölümünün 10. Yılında Saygıyla Anıyoruz (1928 – 20 Eylül 1999)


Fotoğraf: 23 Ağustos 1947. Antakya Parkında Sessiz Gösteri
Solda Kasım Yücel, ortada Arif Katipoğlu, sağda Süleyman Okay
Fotoğrafın arkasında yazılan not: İdeal yumruklarda… ideal gözlerde göklere yükselirken.


PÜSKÜLLÜ BELÂ

Belâsın başımda
Püsküllü belâ...
Yazmak için
Ne hacet yıldızlara:
Ne hacet ay’a?
Sen varsın başımda;
Belâ;
Püsküllü belâ.

Süleyman Hacımollaoğlu (OKAY)
ATAYOLU
19 nisan 1947

-----------------

YAŞIYORUZ

Gerçek hayatımı yaşıyorum dostlarım
Artık ne numaralar peşindeyiz,
Ne hülyalar içinde..
Hayatın sırat köprüsünden geçmeğe geldik
Hayat bize değil,
Biz hayata gönül verdik
Ne yaparsın dostlarım yaşıyoruz..

TOPRAK
Haziran 1947
------------------
EKMEK UĞRUNDA

Şehirler arasında mekik dokumuş,
Mesafeler katetmişim günboyu...
Yanmışım,
Donmuşum
Ve nihayet gül gibi solmuşum:
Ol vefasız ekmek uğrunda.

ÜRÜN
1949

-----------------
APAÇİ TÜRKÜLERİ

Roberto Mau Mauları unuttun mu
Hani bir gün o kovboy gücünle
Ocaklarına incir çekirdeği diktiğin

Dudaklarının ölümcül bükülüşü
Yaldızlı mahmuzların
Başımdaki uğur tüyümdü
İlk vurduğun
Sonra nişanlım
Sonra kızlığım

Nerdesin Roberto ben
Son Ogi’siyim Apaçilerin
Kirlettiğin yarınımı şimdi
Nevyork sokaklarında arıyorum

Duvarlı coplu kapılarınızdan
Eski bir çığlık çoğalarak dökülüyor
Tüm doğanın yaşama çocukları üstüne

Düşüncelerimin resmini çekemezsin Roberto

YEDİTEPE
Eylül 1966
------------------------

APAÇİ TÜRKÜLERİ

II

İki kanlı göl gibiydi gözlerin
Ölüm kokuyordun Roberto
Walt Street’ten dönüyordum yorgun
Soyulmuş çıplak

Benim Ogi Apaçilerden tamtamlı anı
Kestim kara saçlarımı kestim uğur tüyümü
Soyut bir gölgeyim peşinde büyüyen
Benim ben üç çatal arasından kurtulan

Walt Street’te ıslıklı günler
Kıran kırana
Seni gördüm yitirdim
Bir namlu ağzınca kara
Dumandın üstünde ışıklarımın

Olgun gecelerde yalnız ve kovboylu bir yaz
Parmaklarımda anıların olumlu sertliği
Diyelim bir güzel çirkinlik
Yağmurlu sabahlarda ilk uyanan

Konut bir düşle geliyorum yanlışlığına
Güllerin katmerlisi çizgiler bir sessiz bakış
Sonra cambazlığın ceplerden kasalara

Bir bilsen yangınlığımı Roberto
Bir bilsen ben
Yaşayan kiniyim Apaçilerin
Bir bilsen bir bilsen
Bir bulsam seni

YEDİTEPE
Ocak 1968
-------------------------

BÜYÜK YÜRÜYÜŞ

Seni bir yerlerden tanıyorum
uzun acılar ülkesinden
duvar diplerinden
izsiz bir gölge gibi
sessiz ve kaçamaklı yürüyüşünden
işlek ve çentikli ellerinden tanıyorum seni

Ateşin salgın ve çıplak kanı
umuda kor katınca ansızın
ölümcül uykulardan uyanıp
günün kuşötümü saatinde
gelip geçiyorsunuz dağ rüzgarları gibi
ardınızda uçurumlar bırakarak

Ve acıları katlayarak
bir mendil gibi göğsünüzde
büyük uğultularla
böyle nereye
bir deprem fırtınası sarmış yolları
maviler inmiş sokaklara
çarklar durmuş
örülecek acısı kalmamış zamanın
çim yanaklı bebeleriyle analar
akın akın
ellerinde kehribar bakışlı kızların
birer kırmızı karanfil
tüm karagömlekliler
panik içinde

Seni bir yerlerden tanıyorum Deniz
öfkenden
kavga ikliminden
kelepçeli şafaklarda
kadife renkli sesinden tanıyorum seni

Sen misin o Mahir
yıldız bakışlı
sarnıcına sığmayan
arı suların çıplak aynasında
acıları damıtıp
fırtınalar yaratan
başöğretmen
dağlarda meydanlarda
ve kitaplarda bırakmıştın
bilincin altın sesini
demek yarıp ta o çığlık anılarını
kanaviçe bir dantel gibi yayılıp toprağa
damar damar ve derinden
demek filizler verdiniz yeniden

Seni bir yerlerden tanıyorum
emeğin intihar bekçisi
emekçi kardeş
belki çeltek’ten, belki Halepçe’den
vakterince ansızın
uzanıp ta gecenin sayrı yüreğine
bir demet kangülü bırakır gibi
kaçak bir avuç yıldızla
ansızın meydanlara inen hapis arkadaşım
hani ayazın yaralı poyrazını
koğuş dolusu hüzünleri
özlemi işkenceyi
paylaşmıştık seninle

Seni bir yerlerden tanıyorum
ovaların sonsuzluğuna iz
kana gül
suya ateş
ateşe kül bırakan
Şeyh Bedrettin Usta
gün haki akşamlara açarken kepenklerini
Serez Çarşısı’nda
müritlerin dağlardaydı şeyhim
ak libasın sırtında
hani sözün dantelini
kılıcın duasını
o volkan yüreğini
kavganın diyeti olarak bırakmıştın bizlere
Spartaküslerden devraldığın
isyan bayrağını

Ya sen
sevdanın uzun çöl gecelerinde
kıstırılmış bir baharın
maviye boyarken eşkalini
gözlerinden silerek uyku duasını
susuzluğumu emziren
umut tomurcuğum
kırıp ta korkunun betonlaşan kabuğunu
çılgın sular gibi akarak
böyle nereye

Ya sizler
ünsüz
kimliksiz
gözlerinde
sigortasız ışıklar çakan
umuda sevdalı
işsizler ordusu
böyle candan
sımsıkı
kolkola
hep böyle başı dik
gonk vurunca anfide
dudaklarınızda alevden sevgilerle
nereye

TAVIR
Ekim 1992

----------------

Haber: Arif Okay

Hiç yorum yok: