19 Aralık 2009 Cumartesi

Kapitalizm sağlığa ve doğaya zararlıdır



Murat Çakır
cakir@rosalux.de


Bazen TV-kanallarının çokluğu işe yaramıyor değil: izlediğim bir belgesel kanalında konuşan bir çevre uzmanı »yerküre, biz insanlar olmadan da var oldu, var olacak. Ama biz, yerküre olmadan nasıl var olacağız?« diye sorarak, izleyicilerin vicdanına hitap ediyordu. Başka bir programda ise, dünyanın, insanlık yok olduktan sonra nasıl kısa bir süre içerisinde kendi kendisini tekrar doğal haline sokabileceği anlatılıyordu.

Belki naif bir düşünce, ama Kopenhag İklim Zirvesi ile ilgili haberleri dinlediğimde, ister istemez bunlar aklıma geliyor. Kopenhag’a baktığımızda, 192 ülkeden 15 bine yakın delegenin bir türlü sorunun özüne gelemediklerini görmekteyiz. Öyle ya, Batılı ülkeler yapacaklarını yaptıklarında ne beklenir ki?

Aslında Kyoto Zirvesi de iyi niyetli olarak formüle edilmiş sözüm ona »tedbirler kataloğu«nun sarsılmaz bir duvara: kapitalist ekonominin ve emperyalizmin realitesine çarptığını göstermişti. Anımsayacaksınızdır: büyük şatafatla başlayıp, hayal kırıklığı ile sona eren Kyoto’da sanayileşmiş dünyadan sadece AB ve Rusya, Kyoto Tutanağı’nın hedeflerine uymayı kısmen kabul etmişlerdi.

Ancak bu kabul ediş, hedeflerin doğru olduğunu kabulden dolayı değil, zaten Avrupa ve Rusya ekonomileri ile üretimin dönüşümünün 1990’dan bu yana sera gazları emisyonunu azaltmış olduğu gerçeğinden hareketle gerçekleştirilmişti.

Ayrıca AB ile Rusya arasında yapılan ve her fırsatta çok övülen »emisyon ticareti« de, hem iklim değişimini piyasalaştırmak, hem de AB üyesi ülkelerin emisyon bilançosunu çarpıtmak için kullanılmaya başlamıştı. Bununla birlikte Kyoto Tutanağı’nın »Clean Development Mechanisms« olarak adlandırılan ve gelişmekte olan ülkelerin »emisyon ticareti« ile elde edilen gelirlerle çevre koruyucu yeni teknolojilere geçmelerini sağlayacağı iddia edilen mekanizmaların, sadece Batılı ülkelere yarayan ve yeni sosyal ve doğal felaketlere yol açan baraj yapımları ve »biyo-yakıt« çılgınlığının sübvansiyonuna dönüştüğü görüldü.

Sonuçta, Kyoto’dan bu yana dünya çapındaki emisyon azalmadı, aksine arttı. Bilim insanları 1990’dan 2000’e kadar yüzde 46 artış olduğunu tespit ediyorlar (1990: 1.5 ppm; 2000: 2.2 ppm). Bu açıdan 2020’ye kadar bir geri dönüşün başlaması olanaksız gibi görünüyor.
Görüldüğü kadarıyla da Kopenhag Zirvesi de Batılı ülkelerin aklanmasından, küresel gerçeklerin çarpıtılmasından ve asıl faturanın, dünyanın yoksullarına çıkartılmasından başka bir işe yaramayacak.

Kopenhag’da az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin kimi temsilcileri ile çeşitli örgüt temsilcilerinin protestolarını yükseltmesi bu nedenle anlamlı ve de gerekli. Ancak bu protestolar »ahlakî çağrılar«dan ibaret kaldığı ölçüde, pek bir şey değişmeyecek.
Protestoların hedefi gerek enerji sektöründe, gerek otomotiv sanayiinde, gerekse de ziraat alanında tekel durumuna gelmiş olan ulusaşırı şirketler ile kapitalizmin kendisi olmadığı sürece, insanlık iklim değişikliğinin sonuçları ile başa çıkmakta zorlanacak.

Küresel krizlerle boğuşan kapitalist iktisat tarzı, ne insan için, ne de doğa için makul ve sürdürülebilir koşullar yaratabiliyor. Kapitalizm, çalışanların ve dünya nüfusunun büyük bir bölümünü sefalete, yoksulluğa, sömürü baskısı altına itmekle birlikte, doğal yaşam koşullarını da yok etmeye devam ediyor. Dahası, emperyalist güçler iklim değişiminin dünya çapında kitlesel göçlere yol açacak ve doğal kaynaklar üzerine süren küresel mücadeleleri sertleştirecek olmasından dolayı, şimdiden iklim değişimini »güvenlik rizikosu« olarak ilân ettiler bile.

Yaşamın her alanını, gıdayı, suyu, insan genlerini, enerjiyi, sağlığı, eğitimi, haberleşmeyi, sosyal güvenlik sistemlerini ve daha nicelerini ticarîleştiren ve küresel hegemonya kurmak için hep yeni savaşlar çıkartan emperyalizm, kendi politikalarının sonuçlarını dahi egemenliğini pekiştirecek önlemler ve yeni savaşlar için gerekçe olarak kullanacak.

Ne diyelim; Kyoto, Kopenhag veya başka bir yer olsun. Kentler değişiyor, ama bir gerçek değişmiyor: Kapitalizm, sağlığa ve doğaya zarar vermeye devam ediyor hâlâ.

Hiç yorum yok: