10 Ağustos 2009 Pazartesi

Remzi Aydın ile Söyleşi(II)

”Ateşte Semah Dönenler” ve yazarı ”Remzi Aydın ile Söyleşi”(2)

Fatma Ataseven / f_ata1@hotmail.com


-Fatma Ataseven: Aleviler’e Neden Kızılbaş Derler? Mum Söndürmek Nedir? Aleviler Mum Söndü Yapar mı? En doğruyu şu “ meşhur “ mum söndürme yi kaynağından öğrenmeye ne dersiniz ?

-Remzi Aydın : Farklı olan herşey bizi korkutur ve başlarız onları karalamak için elimizden geleni yapmaya bu şekildede kendimizi yücelttiğimizi sanırız. Çok basitçe şöyle düşünmek gerekir; “ben bu söylenenleri yaparmıyım” eğer yanıtınız evet ise başkalarının yapmaolasılığıda var demektir. Yani kendi yapabileceklerinizi başkasına yakıştırırsınız bu sizin zayıf noktanızdır.Ve zayıflığınızı başkasının üzerine atarak kendinizi temizlemiş olursunuz. Bu sadece şimdi yapılan bir şey değil ve ayrıca sadece bu coğrafyada gerçekleştirilen bir karalama da değil. Avrupada özelliklede Almanya, İngiltere, Fransa gibi ülkelerde de Bogomiller ve Alpigenlere karşı yapılmıştı. Amerika da kızılderililere ve zencilere karşı yapmıştı.

Gelelim Mum`a yada bizim dilimiz de Çerağ, Çıra dediğimiz aydınlatıcı ya. O tarihlerde lamba olsaydı onu söndürecektik ama yokmuş! Işık, bilgilenme, aydınlanma, gerçeklik demektir. Işık aynı zamanda yani bilim ve aydınlanma Tanrıyı temsil eder, güzelliği, temizliği ve şeffaflığı. Karanlık ise bilgisizliği ve cehaleti, örümcek beyinleri temsil eder. Aradaki farkın yaşanılması için sembolik olarak ışık söndürülür ve yakılır, yaparak yaşayarak öğrenmedir bu aynı zamanda. Fakat alevi Kızılbaşlar da ateşin çok daha derin anlamları vardır. Ateş canlıdır, yaşayandır, temizleyen ve iyinin ayırt edicisidir .

Ateş yaşamdır yaşamın kendisidir çünkü kalp odacıklardan biri ateş odasıdır, bitkilerde ateş odaları vardır, hayvanlara ise bu bitkiler aracılığı ile geçer yani güneştir. Güneş ise yaşamın kaynağıdır, aksini düşünebilirmisiniz? Tanrının nuru yani insan bir ışıktır ve ateş aynı zamanda ışığın temsilcisidir. Tüm bu güzelliklerden sonra ışığı yani gerçekliği sembolik olarak ta olsa halkına yaşatma sisteminden, karalamalar çıkarmak oldukça üzücü tabi. Aynı zamanda ışığın açılıp kapanması zıtlıklar düalizmi aydınlık ve karanlığın savaşıdır ve yakılan ışık ile aydınlık galip gelir.

Mitra’ nın iki çocuğu bu şekilde yaşatılır. Yani Ehriman ve Orimisid arasındaki savaş, bunlar iki kardeş olmasına rağmen aydınlığı temsil eden orimisid in bu savaştan galip geleceğine inanılır. Bunun sembolik ritüelidir mum söndürme. Fakat şuna dikkat edin, karanlık ve aydınlık birbirinin yaratıcısıdır, aynı karında büyüyen aynı yumurta ikiz bebektir.

- Fatma Ataseven: “halikam” kulak bunu; ister duysun, ister duymasın. Senin derini yüzdüklerinde; yerde biriken kan gölünde bile “halikam” yazılıydı. İnsan sadece cehalet nedeniyle bu zerreyi göremez ve duyamaz. Şayet zerreyi görmeyi başarabilirse, işte o zaman cümle âlemi görmeyi başarır. Bunu da efendiler istemez, o nedenle insanları kör ve sağır yapmak onların işine gelir. Bunu da maalesef “Hakikat”in adıyla yaparlar. Âlemi gören kendi zerresini görür ve anlar ki; kâinatta “halikam” diyen ne varsa tamamı O’nun zuhurudur “ kitaptan alıntılan bu parağraf da tam olarak neyi anlatıyorsunuz ?

-Remzi Aydın : Kızılbaş aleviler de kutsanmış yada kutsallaştırılmış bir çok değer var. Dağ, ağaç, su, ateş, toprak, hava, hayvan, insan, hatta göremediği varlıklar hepsi tanrısallaştırılmıştır ama tanrı değildir. Kısaca, bir vücudun organları gibi düşünün. Parmaklar, göz, kulak, ruh, yürek, kalp ve bunların birleşimi insanı oluşturur. Parmağın kesilmesi tüm organlara acı veriyor yani bütünü zedeliyor. Tüm evren tanrı tarafından tanrının özellikleri ile yaratılınca her şey de tanrısal özellikler mevcutSu canlıdır, yüreklidir, ilericidir, temizleyicidir. Ateşte canlıdır ve bir çok özelliği vardır. Her taş canlıdır ve taşta hareket vardır bu hareket sonucunda bir ses vardır. Güneşin ışınları her maddeyi etkiler ve her maddeye ses verir, genleşmede diyebiliriz. Bu nedenden dolayı doğadaki canlı ve bizim cansız dediğimiz varlıklarda da bir yaşam vardır. Ve tüm bu yaratlılanlar birleştiğinde yaratıcıyı meydana getirir oda tanrıdır.

-Fatma Ataseven: Hallac-ı Mansur`un dediği gibi;
“Cehennem acı çektiğimiz yer değildir;
acı çektiğimizi kimsenin duymadığı yerdir.” Bu sözden sonra cennet cehennem konusunda aktaracaklarınız nelerdir ?

-Remzi Aydın : Herşeyden önce şunu net olarak ortaya koymalıyım; Kızılbaş alevilerde cennet ve cehennem kavramı yoktur. Devriye vardır. İnsan ilahi kuvvetin parçasıdır ve beden eskidiğinde ruh olarak yaradanın içine girer, İnsana ölüm yoktur, insan cismen ve ruhen ölümsüzdür. Şimdi buna inanan kişinin cenneti ve cehennemi ne yapacağını bende merak ediyorum. Bana göre, ezen, sömüren, yöneten sistemin veya kişilerin insanların dünyalıklarını yani dünya mallarını talan ettikten sonra kargaşayı ve sorgulamayı engellemek için uydurdukları olmayan yerlerdir. Fakat sonsuz zenginlik, bu dünyada bulamadığın aşk, huri, sonsuz yiyecekler, parasız giysiler ve nimetler bu dünyada yaşayacağın 70 yılın karşılığında sonsuz bir süreç susmak ve susturulmak için kullanılacak en güzel rüşvet olmalı. 70 yıl sus, sorgulama, eleştirme, eziyet ve yokluk çek, hatta yokluk ve eziyetle imtihan edil, karşılığınsa sonsuz mutluluğu kazan, kulağa hoş geliyor. Hatta insanları cayır cayır yak, çırılçıplak soyarak buz nehirlerine at, fırınlarda yak, kimyasal silahlarla öldür ve bunu yaparken tanrı adına yap ve cenneti garantile, yok böyle bir şey.
Bu ilahi yaratıcının gücünü ve kendisini talan etmektir aynı zaman, şirk koşmaktır tanrıya. Ben ilahi yaratıcının bir parçasıysam ve cehennem varsa ve ateşler varsa ilahi gücün kendini cezalandırması anlamına da gelir. Bakın Kızılbaş Ozan Azmi ne diyor:

Cibrili perd ardında söyledin,
İnip Beytullaha kendin dinledin.
Bu ateşi cehennemi neylerdin,
hamamın mı var, külhancımısın?
Yüzbin tamun olsa korkmam birinden,
Rahman ismi nazil değil mi senden?
Gaffar-üz-zünüp`um demedin mi sen?
Afv et günahımı, yalancımısın sen?
Veya Kaygusuz Abdalın dediği gibi;
Bakkalmısın teraziyi neylersin,
İşin gücün yok gönül eğlersin.
Kulun günahını tartıp neylersin?
Geçiver suçundan , bundan sana ne?
Katran kazanı döküver gitsin.
Mümin olan kullar, didara yetsin.
Emreyle yılana, tamuyu yutsun,
Söndür şu ateşi sana ne...”

-Fatma Ataseven: Pirsultan’ın "Dört kardeşiz bir gömlekte yatarız / Gömlek birdir bir vücuda çatarız / Kendimizi ateşlere atarız / Ateş nedir duman nedir köz (kül) nedir" ve "Hakka makbul olmak ister halka makbul olmadan" deyişlerinden neyi anlamamız gerekir ? Kızılbaş yola girince eski hayatını geride bırakıp yeni bir hayata başlamış mı olur ? yani Kızılbaş doğulur mu , yoksa Kızılbaş olunur mu ?

-Remzi Aydın : Halkın yüreğine inemeyen hakk`ın yüreğine nasıl ulaşacak? Hakk`a ulaşan yol onun nurundan yarattığı insanlardan geçer. Doğa, evren, canlılar ne varsa hepsi yaratanın bir parçası ve bunlara davranış şekli aynı zamanda tanrıya davranışın ve yaklaşımındır. Bir taraftan insan yakacaksın, zulmedeceksin, vahşet uygulayacaksın ve sonra onun en iyi kulu olacaksın. Evet kul olabilirsin ama bu başkalarının kulluğundan öteye geçemez. Tıpkı, birinin parmaklarını kestikten sonra kişiye dönüp ben bunu senin için seni sevdiğim için yaptım demek gibi bir şey.
Kızılbaş olunmak diye bir kavram yok ve iyi ki yok. Düşünsenize o zaman Kızılbaşlar da misyonerlik yapardı, dine davet için katliamlar ve zorlamalar yapardı. Oysa bir aleviden şunu duyamazsın gel seni dinimize inancımıza yolumuza sokayım. Tüm inançlar ve tüm insanlar bana eşit uzaklıkta ve yakınlıktadır. Bir kulu diğerinden ayırıyorsam bu yoluma ihanettir.
Kısacası gördüğünüz her şey tek gömleğin içindedir ve tüm her şey o gömleğin altında yaşar.

-Fatma Ataseven: Aleviler acıyı içselleştirdikleri gibi , Korkuyu da her geçen sürede içselleştirdiler mi ? . Paulo Freire’nin “Ezilenlerin Pedagojisi’nde söylediği gibi, ezilenler istikrarlı ve sistematik şekilde baskı görürse, zamanla kendisini, baskıyı yapan güce benzetmeye çalışıyor” “cumhuruyetin sahipleri ve teminatı” olma durumu böyle bir psikolojiden kaynaklanır mı ? . Bu korku aynı şekilde devam ediyor mu?

-Remzi Aydın :Bir halk düşünün ki binlerce yıl katledilsin, baskıya uğrasın, iftira ve karalamalara maruz kalsın, üzerinde baskı kurularak kendini yaşamasına izin verilmesin. Ne yapar? İki şey ya baskıya baskıyla yanıt vererek yok oluş yada baskıyı kuranların içinde saklanmak ve erimek. Bazen de baskıyı yapan kesimin içindeki aykırı kanadın içinden olduğunu iddia ederek hem yaşam alanı bulur hem de başkaldırısına devam eder. Kızılbaşlar hepsini denemiş, baskıdan önce kaçmışlar sürülmüşler. Sonrada katledilmişler ve zaman zamanda baskıyı yapan gücün içinde kendilerine heterodoks bir alan yaratmışlar. İslamiyet içinden gelen baskıya karşılık, Evladı resul dediğimiz kesimi temsil etmeye çalışmışlar. Hz Muhammedin damadı ve amcasının oğlu Hz Alinin ve ailesinin uğradığı haksızlıklardan dolayı onları benimsemiş hatta sarılmışlardır. Hz Ali sembolleştirilerek arkasına bir çok inançları saklanılarak kendilerine yaşam alanı yaratmışlardır fakat gördüğünüz gibi buda onlara kurtulma şansı tanımamıştır. Evet bir şeyin içine gizlenirseniz, ya da oymuş gibi yaparsanız bir kaç kuşak sonra dönüşüp onlara benzersiniz. Yavuz zamanında %79,8 inin alevi olduğu söylenilen halkın nasıl dönüşüp bu hale geldiğini düşünmek gerekir. Fakat bu dönüşüm, özellikle doğu anadolu dersim bölgesinde yaşanmadı. Bağımsız ve hür yaşayan bu halk 1938 den sonra dönüşümü yaşadı ve şimdide ciddi bir şekilde erozyonu yaşıyor. Özellikle büyük şehirlerde ciddi asimilasyon yaşadılar, şimdi ise kendilerini tanımıyorlar hatta kendilerine bir yer bulamıyorlar, kimliksiz kaldılar.

-Fatma Ataseven: Dersim kıyımından sonra Aleviler uzun bir sessizlik içinde idiler , malum sürgünler, zindanlar v.s. devlet bile unutmuştu .! sonra Çorum ve Maraş katliamları ile tekrar gündeme geldi , 90’lı yıllarda ise artık Aleviler örgütlenmeye başladılar , peş peşe cem evleri kuruldu , ülkeyi yöneten egemenler nasıl oldu da birden Alevilerin varlığını keşfetti ? yeni bir misyon ,yeni bir rol mü vermişler di , ‘Şeriat geliyor’ la yeni bir korku dalgasına karşımı kullandılar Alevileri ? Bu rol , aynı dönemde yükselen kürt hareketiyle bütünleşmesinden kaynaklanan bir tedbir midir ?

-Remzi Aydın : Son yılların yükselen değeri alevilik.Bunda bir çok etken var sadece bu diyemeyiz. Ama Madımak katliamı bence bir ankanın kendini külünden yaratması gibi oldu. Orada yakılan 33 insan aynı zamanda bizim yaşam bulabilmemiz için kendini külleştirmiş ankalarımız oldu. Bunu kimse tahmin etmiyordu bence, alevilerin yine susacaklarını sineceklerini ve üç beş yılda unutacaklarını sandılar. Şimdide sistemli bir oyun oynanıyor. İnancımız önce barbi bebeğe çevrilerek önümüze oyuncak olarak atılıyor. Bir süre sonra bu oyuncaktan bıkarak bir kenara atacağız. Ruhu, anlamı, özü, felsefi ve kültürel yapısı boşaltılan alevilik süslenerek önümüze koyuluyor.

Kullanılmaya gelince; güçlü olan topluluk diğer toplulukları içine alıp eritmek için gayret sarfeder. Ama şunu bilmeliler, alevilik milliyetler, ırklar, dinsel inançlar, coğrafyalar arasına sıkıştırılacak kadar küçük bir yol değil. Onun felsefesi tahmin edemeyeceğiniz kadar geniş bir alanı kapsıyor. Tüm milletler aynı nazarda göremeyen bizden değildir, yada tüm inançlara aynı uzaklıktayız diyen bir felsefeyi nereye sıkıştıracaksınız.

-Fatma Ataseven: Sunnilerin Alevilerin canını acıtan olaylarla ilgili olarak ‘bu bir katliamdır, insanlık dışıdır, İslam’ın da reddettiği bir şeydir’ gibi cümlelerle yüzleşmeye yönelmeleri Aleviler açısından neyi değiştirir ? AB’ci teorisyenler.! Son yıllarda bir “yüzleşme ,yüzleştirme” çabasındalar.. yüzleşme ile barışı mı sağlamak istiyorlar ,yoksa diyalektiksel bir kavram olan “ezen ezilen “ olgusunumu yok etmeye çalışıyorlar ? sizce yabancılaşmış ,yoz bir kültür üzerinden sağlanan yüzleşme gerçek ve kalıcı bir barışı sağlarmı ?

-Remzi Aydın : Ben aydınım, yazarım, profesörüm, gazeteciyim diyen insanlar bile utanmadan şunu söyleyebiliyor; Unutmak mı daha faydalıdır, unutmamak mı bunu tartışalım. Aslında Madımak`ı müze değilde bir kütüphane yapalım , yarında Madımak`ı cami yapalım diyenler çıkacaktır hiç şaşırmam. Binlerce yıldır yapılan katliamlar unutuldu, unutturulmak istendi, peki sonuç ne? Bir daha katliam yaşanılmadı mı? Yoksa yeni katliamların davetiye kağıdımı oldu. İnsanlar yüreklendirerek yeni katliamların yaşanmasını mı sağladı.?

İnadına, unutmayacağız, unutulmasına da izin vermeyeceğiz. Bunu tüm ben insanım diyenlerin yapması gerekir, çünkü cehalet öyle bir ateştir ki, öylesine serseridir ki her an yönünü değiştirerek başka yönlere de ulaşabilir, hatta yakanları bile yakabilir. Yüzleşme nasıl olur, kırk yıldır failleri bulunamayan bulunmak istenmeyen kişileri yakalayarak cezalandırarak, onları milletvekili veya imam yaparak değil. Bu iki yüzlülüktür.

-Fatma Ataseven: Alevi sorunu bir demokratikleşme sorunu ise, Alevilerin 2007’de olanlara, cumhuriyet mitinglerine, Ergenekon’a yaklaşımını nasıl değerlendirmeli? Alevileri CHP en fazla asimile etti , şuanda ise “Alevi Açılımı” ile AKP aynı görevi daha yumuşak götürme gayretinde ;hal böyle iken 2007 cumhuriyet mitinglerine katılımları ve halen seçmen tabanını oluşturması çelişki değil mi ?

-Remzi Aydın : Evet ciddi bir çelişki, ama aynı zamanda örgütsüzlükten kaynaklı bir sorun. Her dönem aleviler kullanılmak istendi ve kullanıldı hala da kullanmak için çalışmalar var. zamana ve duruma göre alevilere giysi biçiliyor. Bir bakıyorsunuz Kızılbaş mum söndürensin bir bakıyorsun müslümanlığın özü olmuşsun. Diğer yandan yedi kızılbaş öldüren veya bir kızılbaşı öldürüp kanını içen kesin cennete giderken bir bakıyorsun katıksız milliyetçi elbiseler biçilmiş, ya biliyor musun aslında sen benim alt veya üst kolumuzsunuz saçmalıkları ortaya çıkıyor. Karar verin size göre kimiz, neyiz?

-Fatma Ataseven: Sol ve sosyalist sol yapılarla ilişkiler , Alevilere zarar verdimi ? asimilasyonda sosyalistlerin de etkisi varmı ? şeriat tehlikesi nedeniyle laik cumhuriyete bağlanmak gibi “din halkın afyonudur” sözü inançlara saygılı olmanın dışında dinlerle mücadele eden sol ve sosyalistler le birliktelik Aleviler için neden önemli ? özgürlük ve demokrasiyi savunmalarımıdır yoksa ? faydası ve zararı analiz ediliyor mu ?

-Remzi Aydın : Bakın halkın elinden bir şeyi alıyorsanız hele de bunu sosyalizm ve sol adına yapıyorsanız daha iyisini halka sunmak zorundasınız. Yoksa hırsız olursunuz, sömürenlerden farksız olursunuz. Aleviliği gericilikle, dincilikle suçlayanlar karşılığında bir şeyler vermek zorundaydılar, veremediler. 1980 öncesinde sosyalist hareket içinde yer alıp yıpranan bir çok kızılbaş hatta kızılbaş dersimli şu anda kendi kökenleri ile uğraşıyor. Dönüp geriye baktıklarında dillerini unuttuklarını fark ettiler, musahipliği, kivreliği, yol kardeşliğini unuttuklarını fark ettiler. Hele de dillerini unutmanın nedemek olduğunu anlamanız için dilinizi unutmanız gerekiyor. Kızılbaş alevilerde varolan bir kavram Musahiplik, yani yol kardeşliği, Musahipler genelde zengin birinin fakirle yaptığı kardeşlik aynı zamanda sosyal bir dayanışma şekli. Musahipliğin ciddi yaptırımları ve yerine getirilmesi gereken ritüelleri var. Bunu gericilik olarak yorumlarsanız yerine daha iyisini koymak zorundasınız yoksa toplumsal çözülmeler olur. Tanrıyı inkar edeceksen ki alevilerde çok tanrılıktan tekliğe gidiş vardır, doğa, ağaç, taş, su ateş tanrıdır aksini savunan daha iyisini yerine koymak zorunda, bilmiyorum anlatabildim mi? Halkın inancıyla oynamak kadar tehlikeli bir oyun yoktur, bunu binlerce yıldır bize yapıyorlar, fark ne o zaman?.

-Fatma Ataseven : Semah`dan ,ateş den su`dan bir çok inanış ve ritüelden sözedeceğiz ,fakat önce Alevilik`ten başlayalım ,Sizce Alevilik nedir ? ,bir düşünce sistemimi ? siyasi bir akım mı ? yoksa bir din mi ?

-Remzi Aydın : Alevilik ne bir mezhep, ne bir din adı, nede bir inanış sistemidir. Alevilik gerçekliğe ulaşmak için katedilmek zorunda olunan yoldur. Gizli, sırlı ama gerçekçi bir yoldur. Kırklar cemi mitolojisini incelediğinizde ne dediğimi daha iyi anlayacaksınız.
Muhammed bile o kapıdan girebilmek için peygamber sıfatsını kapıda bırakmak zorunda kaldı.Birinin parmağı kesildiğinde kırk kişiden kan aktı, bir üzüm tanesi kırk kişiye eşit dağıtıldı kadın ve erkek cinselliklerinden ve insani özelliklerinden arınarak cinssiz bir ruh olarak semah döndü, kadın ve erkek eşitliğini anlatan başka bir sistem tanımıyorum ben.

Kısacası, tüm çiçekleri dinler olarak düşünün. Bu çiçeklerden bal alan arlıları “rehber, pir, dede, bawa olarak algılayın. Oluşturulan özü balı felsefe olarak algılayın. Yani Alevilik işte o balın ağızda bıraktığı tat, hazdır. Şimdi çiçeklerden biri şöyle bağırma hakkına sahip değil, Alevilik benim içimdedeir diyemez, bana aitte diyemez. Bu felsefe tüm inançların güzel yönlerini, insancıl yönlerini, doğa ile ilgili güzelliklerini alarak harmanlamış yeni bir felsefe oluşturmuştur ve süreklide değişmek gelişmek zorundadır.

Aşkı Muhabbetten niye kaçarsın, böylemidir “YOLUMUZUN TÖRESİ”
Bana mezhebin nedir diye sorma, Mezhep bilmeyiz YOLUMUZ vardır.. Buna benzer onlarca duazima deyişle karşılaşmak olası. Demekki neymiş, Bizim dinimiz, mezhebimiz yok, YOLUMUZ var. Hakk ve halkın yoludur bu.

-Fatma Ataseven : ALEVİLİK , yakın ve uzak tarih olarak ele alındığında , hangi miladı baz alacağız ? en yakın tarih diye de belirtilen ALİ - MUAVİYE-YEZİT-YAVUZ ekseni Sizce başlangıç mıdır ? Aleviliğin kökeni üzerine görüş ayrılıkları devam ediyor. Sizce kökeni yada kökleri nerede?

-Remzi Aydın: Alevilik sözcük olarak ele alınırsa 18. yy dır. Yani daha önce bu sözcük yerine Kızılbaşlık, …gibi sözcüklerle ifade edilmiştir. Farklı inanışlar ve miladlar olmasına rağmen ben şöyle düşünüyorum. Rüzgar tanrısı “Wâ” ile başlayarak günümüze kadar etkileşimler alıp vermeler sonucu gelişmiştir. Ama platon, Tales, Demokletes gibi felsefecileri de iyi incelemek zorundayız. Mani, mazdek, davaya yasnicilik, Mitraizm, zerdüşlük, Yezidilik, şamanizt yaklaşım gibi inançlarına göz ardı edemeyiz. Emevi baskısından kurtulmak için insanlar ali-Eli_Oli sözcüklerinin arkasına saklanmış ona farklı anlamlar yüklemişlerdir. Fakat şunu açık ve net söylemeliyim, İslamiyetin şartları bellidir ve esnetemezsiniz ve bu şartların hangileri Alevilikte ne kadar vardır bilmeniz gerekir. Haç, zekat, namaz, oruç yok olduğuna göre siz ne kadar Müslüman sayılırsınız diye sormak gerekir. Benim atalarımın bazı dualarını ve felsefi ritüellerini anlatayım size; yaşlılarımız sabah güneş doğarken güneşe döner ve ellerini güneşe kaldırarak şöyle der: “YA TİJE Mİ XOMETH” ve sonra dileklerini sıralar. Önce evrene ister, sonra komşularına ,çocuklarına ve en son kendi için dilekte bulunur ki çoğunlukla bunu yapmazlar bile. “YA TİJE Mİ XOMETH” , Tij : ışık , Mi: benim ,Xometh: halk anlamındadır. anlamındadır. Birleştirdiğimizde Benim halkımın ışığı, veya halkım ışıktır anlamınıda çıkarabiliriz. Gece ise ay`a karşı döner ellerini açar ona dua ederler. Ya Oli (Ali) gerçekliğin sesi anlamında kullanılan bir sözcüktür. Ve derlerki, bilirimki bize sunduğun ışık onun sendeki zuhurudur.... Toprağa; Ya Xardu Dewres, (Toprak tanrı) Göğe= ya Asmenê Gewu, (Kutsal Gökyüzü) , suyun üzerine yemin eden, toprağı, ağacı, havayı, ateşi kutsal kabul eden bir felsefe düşünün ve merkezdede insan olsun. Tanrının tanrıyla ilişkisi, tanrının doğayla ilişkisi, tanrının insanla ilişkisi,İkinci halka ise; İnsanın insanla ilişkisi, insanın tanrıyla ilişkisi ve insanın doğa ile ilişkisi, üçüncü halka ise, doğanın evrenle ilişkisi, doğanın insanla ilişkisi ve doğanın tanrıyla ilişkisi. Ve bu dokuz halkayı bir tespih olarak düşünün ama imamesi yok. Her halkayı elinize aldığınıza o ilk halka yani önde olandır, o halkadan sonraki halkayı ele aldığınızda biraz önce ilk olan halka artık sonuncudur. Yani her halka ilk ve sondur hiçbiri öncelikli değildir çünkü hepsi önceliklidir. Ve hangi halkalar arasındaki bağ koparsa hepsi ağılacaktır böylesine bağlıdır bir birine. İşte bana göre kızılbaşlık tanımı kısaca böyledir.

-Fatma Ataseven : Postmodernizm fundamentalizm ve etnisite üzerine geliştirdiği düşünce sistemi ezilen yoksul hakları toplumsal başkaldırıdan uzaklaştırıp kendi kaderlerine razı olmaya motive etmekte iken ; hala dini ve etnik kimlikler üzerinden özgürlük ve demokrasi mücadelesi vererek kurtuluş mümkünmüdür ?

-Remzi Aydın : Kitaptada sık sık tekrarladığım bir tümce var. Halk kendi kaderini değiştirmek için mücadele vermedikçe, birilerinin yazdıkları gelir başa. İşte bu kaderdir. Halk ve halklar kendi kaderlerini değiştirebilmek için birleşmeli, güçlerini birleştirmeli ve sömüren kesimin yazdığı yazıyı bozmalı. Kızılbaşlara toplumsal başkaldırıdan uzaklaştıkları yakıştırmasını yapmak tarihi hatalardan biridir. Mazdekleri incelerseniz ne dediğimi anlayacaksınız. Binlerce yıl önceki bir felsefi sitemdir ve bence komünizmin ilk temelleridir. Alevilerdeki sosoyal yaşamı paylaşımı cemleri incelersek daha net anlaşılacak ne dediğim. Bu ülkede ve topraklardaki tüm direnişlerin altında Kızılbaş felsefesini bulmak mümkün. Lütfen babali ayaklanmalarını, Torlak ve Bedrettin, hatta kalender çelebi direnişlerini hatırlayın. Sessiz kalmak, susup sinmek kaderi yani yazılanı beklemektir. O zaman susmayacaksın, direneceksin, haykıracaksın, birleşeceksin ikiliğe düşmeyeceksin ve senin ile ilgili kapalı kapılar ardında yazılan kaderini bozacasın, insan olma onurunu ezmeyeceksin..

-Fatma Ataseven : Enel Halk (tanrı benim suretimdir ,ya da ben tanrıyım demek) Zerdüşt Dininden gelen bu feldefeyi daha çok kürtlerin sahip çıktığını görüyoruz, ancak Hallac-ı Mansur kürt olmadığına göre alevilerin ortak kimliği üzerinde ne düşünüyorsunuz ?

-Remzi Aydın : Sadece şunu söyleyebilirim, milliyet ve milliyetçilik kavramları dün kadar yakındır. Ben Kızılbaşlıktan bahsediyorsam bu bir yoldur ve yolcuların ırkları ve milliyetleri kimseyi ilgilendirmiyor. Buradaki bir tek yolcunun tüm yolcular adına bizden demeye hakkı yok. Kaldıki Kürtlerde enel hak denildiğini duymadım çünkü Ortodoks islamiyete aykırı olan bir söylemdir bu. Enel hakk söylemi ve inanışı dünya üzerinde sadece kızılbaşlarda var. Kendini bu potanın içinde kabul eden her insan milliyetine bakılmakzızın bu yolun yolcusudur.

- Fatma Ataseven :Yukardaki soruyu bir kaç nedenle sordum , Devletin son zamanlarda "Alevi Açılımı" projesi kapsamında Alevilerle Kürtleri karşı karşıya getirme planı çok açık. Siz Devletin ve kimi Alevi örgütlerinin açılımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz ? sizin bir açılımınız varmı ?

-Remzi Aydın: Sivas’ taki anma törenlerinde bir pankart çok hoşuma gitmişti ve bu pankarttan onlarcası havaya kalkmıştı. “Devletin Alevisi değiliz” Herhangi bir milliyet ile Kızılbaşlığı yan yana karşı karşıya getirmek ciddi bir hatadır.

Bir kere devlet tanımını iyi bilmek gerekir. Ruhu duyguları ve ritüelleri olan bir canlı değildir. Mantıktan yoksundur o nedenlede devletin inancı olmaz, olmamalıda. Halkın inancı ilede oynamamalı, belirli innançtan insanların pay aldıkları kurumda olmamalı. Düşünsenize bakkaldan aldığım herhangi bir şey için devletin kurumları benden vergi alıyor. Sonra bu vergilerle, sadece bir inancın ibadet yerine bazı yatırımlar yapıyor, memur atıyor, diyanet denilen bir kurumu oluşturuyor parasının bir kısmıda benden alınıyor. Şimdi Kaynağa gidelim, kaynak ne diyor; Bana kul hakkı ile gelmeyin, affetmem affedemem çünkü o senin ile diğer kul arasındaki bir sorun. Yani insan olarak başkasının parasını kendi inancın için kullanırken benim hakkımı yiyorsun günaha giriyorsun ve her seferinde elini kaldırarak temizlendiğini düşünerek arındığını düşünerek huzurla evine gidiyorsun. Peki benim hakkım, hıristiyan vatandaşın, sryaninin, dinsizin hakkını gasp ediyorsun , ne olacak bu kul hakkı diye kendini sorgulamıyorsun...

-Fatma Ataseven : Aleviler neden gerçek örgütlenmelerini yapamıyorlar ? çoğu zaman sisteme angaje olarak günü kurtarmaya yönelik vaadler için oy verici potansiyelin figürleri oluyorlar ?

-Remzi Aydın: Bu son derece doğal, birincisi yazılı kaynakları yok edilen bir topluluk. İkincisi sürekli kıyım ve sürgünlere maruz kalmışlar yılgınlık var. Kızılbaşlığın yoğun olarak yaşandığı Dersim topraklarına bakın, hala orda bombalar patlıyor, hala insanlar ölüyor. Ve osmanlı tarihi boyunca yüzlerce kez saldırıya uğramış bir yer. Dersim kanununu inceleyin, bu kanunlar hiçbir halka zümreye inanca milliyete uygulanmamıştır. İnsanlar sürgün edilirken bir aileden sadece 4 kişi aynı köye gidebilmiş ve her köye sadece bir aile gönderilmiş. Çocuklar başka illere gönderilmiş, eşler farklı illere gönderilmiş. Başka bir halka yapılmayan uygulamalar burada uygulanmış. Seyit Rızanın mezarı ve eşyaları hala ailesine teslim edilememiş. Dersime yapılması düşünülen barajın maliyeti elde edilecek tüm elektrik gelirinin 10 katı. Yani 100 liralık yatırım yapacaksın elli yıl sonra 10 liralık gelir elde edeceksin şimdi adama sormazlar mı neden? Hem toprağı ve ekolojik dengeyi bozacaksın hem insanları topraklarından kovacaksın hemde tüm ülkeyi 90 lira zarara sokacaksın? Nedir bunun mantığı sizce? Bu topraklarda kızılbaş olmak farklıdır, hiçbir milletin uğramadığı karalamalara ve zulme uğrama şansın her an var işe madımak. Devleti yönete n biri olarak Solingen’e gideceksin oradaki kundaklanan halkına sahip çıkacaksın, almanlara hesap soracaksın, oranın müze yapılmasına katkıda bulunacaksın ama kendi ülkende yapılan 8 saatlik seyirlik linçe sırtını döneceksin. Sahi bu nedir?

Üçüncüsü bilgi kirliliği öyle boyutlara ulaştı ki her ırkçı yaklaşım kendi içine angaje etmek için savaş veriyor ama bu savaşları verirken nedense sıkıntılı olduğu dönemleri seçiyor. Diğer topluluklarla bir sıkıntıları yoksa Kızılbaşlar herkesin ortak düşmanı kirletilmesi gereken bir inanış. Ama kendi aralarında sıkıntıya düştüklerinde Kızılbaşlar en has birincilikli oluyor ne zamana kadar sıkıntı bitene kadar.

-Fatma Ataseven :Ünlü Türkolog ve Alevilik Araştırmacısı Irene Melikoff günümüz Alevilerini üçe ayırıyor. Bektaşi geleneğine sahip çıkan Atatürkçü ve Sosyal Demokrat Hacı Bektaş Dernekleri, Kızılbaş geleneğinin devamcısı sosyalist çizgideki Pir Sultan Dernekleri ve devletçi-sağcı çizgideki Cem Vakfı. Melikoff`un düşüncesine katılıyor musunuz ?

-Remzi Aydın: Evet şu anda Melikof’un düşüncesine doğru demeliyim ve doğruda. Ve her topluluğun içinde özünü kaybeden kendini ve toplumunu pazarlamak isteyen düşkünler vardır. Onların tek amaçları dünyalıkları dünya mallarıdır ve bu uğurda her şeyi yapabilirler. Ama üstüne basa basa tekrarlıyorum, bırakın biz kendimizi tanımlayalım. Bizi bizden daha iyi kimse tanımlayamaz bu alevi dostu olduğunu söyleyen kişiler içinde geçerli. Tabiki bizi anlayın, yolumuzu tanıyın, ritüellerimize uzaktan bakmak yerine özüne inmeyi felsefi boyutuna inmeyi deneyin ama lütfen bizi tanımlamayın. Biz kendimizi tanımlamışız sadece saygı duyun. Bir şeyin içine veya dışına sokmak bu hakkı bizede tanıyorsunuz anlamına gelir. Bir kzılbaş size ya aslında sen müslüman sın ama bilemem neyin içindesin alt kolu yada üst kolusun dediğinde ne düşünürsün? Saygı sadece saygı, hoşgörüden bahsetmiyorum çünkü hoşgörü çoğunluğun azınlığın ağzına sürdüğü bir parça baldan öteye bir şey değil. Ben kayıtsız şartsız karşılıklı saygıdan bahsediyorum..

-Fatma Ataseven : Romanda yeniden can verdiğiniz aslında 7 ulu ozan olarak bilinmekle birlikte yaşamlarına iradeleri dışında son verilen ve feci şekilde katledilen 3 ulu ozan`dan Pir Sultan Abdal nefesi ,3 telli sazı ve deyişleri ile günümüze taşınmış önemli biridir . Sizden dinleyelim birde bu 3 ulu ozan sizi nasıl etkiledi ?

-Remzi Aydın: Üç hatta dört demeliyim Yunus’uda onların içine koydum zaman zaman. Pir sultan Direnci ve başkaldırısı ile halkına karşı sorumluluklarını yerine getiren bir zat. Biz Türküz diyenlerin Türkçe konuşmadıkları, anadoluya yatırım yapmadıkları hatta Türklere idraki titrak diye hakaret ettikleri dönem. Pir sultanın deyişlerini bu gün bile çok rahat anlıyoruz, kara kadı ve sarı kadıları bugünde görüyoruz . Nesimi ise semboller ve semboller arkasına gizlediği sırlar ve gerçek anlamlarla muhteşem bir insan. Bir nevi felsefeci ve bana göre zamanın en iyi felsefecisinden biri. O yönüyle onu aristokles’e benzetiyorum. Hallac ise bir insanın doğru bildiği yolda uğradığı haksızlık ve zulme dayanma noktasının en üst noktasını görüyoruz. Gerçekliğe yürürken kararlılığını, direncini, inancı uğruna işkencelerin en üst noktasına dayanma kararlılığını görüyorum. Yunus Emre ise evet bir aşık ve aşkın en üst noktasını yaşıyor yaşatıyor. Ama aynı Yunus sorgulayan, mantık süzgecini en doğru şekilde kullanan kişidir. Sorgulaması Tanrıyı sorgulmaya kadar uzanabiliyor ve çok keskin hatta sert diyebileceğimiz bir dil kullanabiliyor. Yani aşk ile muhabbet ederken aynı zamanda sorgulama kararlılığıda var..

-Fatma Ataseven: "Ateşte Semah Dönenler " kitabının önsözündeki ifadeniz çok ilginç; neden yazdığınızı özetler nitelikte aslında ,ancak ; yinede sormak istiyorum , romanın kurgusu ve romana can veren kahramanların ( üç ulu ) sohbeti kabuk bağlayıp unuttuğumuz bir yarayı feci halde kanattı . siz buna nasıl dayanabildiniz ?

-Remzi Aydın: Bende orada yandım gerçekten yüreğim acıdı kanadı. Zor bir süreçti yinede yazdığım için mutluyum. Sebebi ise birilerinin dediği gibi, kaşımayın, ortaya getirmeyin bilmem ne pilavı gibi ısıtıp önümüze getirmeyin demeleri beni ürkütüyor. Ne yapacağız?Unutacağız, unutturacağız. Neden? Yenilerini yapma cesaretini gösterebilsinler diye mi? Maraş unutuldu, çorum unutuldu unutulduda failleri mi bulundu birileri mi yargılandı. Kaldıki sıvası bile unutmadık her yıl ve her gün haykırıyoruz failler nerede? Adalet bakanı olan insan bile yakanları savunmadı mı? Unutsak ne boyutlara gelecek bilemiyorum. Ha bir şey daha, Aleviler artık unutmayacaklar ve inanın bir dahaki sefere sadece yürümeyecek sessiz slogan atıp kınıyoruz demeyecekler bunun bedeli çok daha ağır olacak gibime geliyor. Oniki yaşındaki bir çocuğu hatta iki çocuğunu kaybeden bir annenin yüreğindeki ateşi düşünün. İşte cehennem orasıdır, oğluna kavuşan annenin yaşadığı mutluluk ise cennetin t a kendisidir. Ben cehennemi yaşadım yanan insanların bedeninde, ailelerinin acılı feryatlarında, gözyaşlarınd a cehennemi yaşadım. Ve bu cehennem onların inndığı gibi tanrı tarafından bana yaşatılmadı, çıkarları uğruna dini kullanan insanlar tarafından yaşatıldı. Tanrının cehennemi bu dünyadaydı ve bu cehennem bir kez daha yaşatılmasın..

-Fatma Ataseven : "her şeyin bir bedeli vardır" düşünmenin ,özgürlüğün ve başkaldırının .bu ağır bedellere rağmen "ateş hırsızları" ateşten korkmamışlardır . Ateşte semah dönenler , ateşi bilerek semaha durdular , son durakları Sivas`dı. neden Sivas ? neden orda yaktılar ?

-Remzi Aydın: Sivas süreci yani 93, ortadoğuda, amerikada ırakta, afrikada ve türkiyede bir çok değişimlerin hamileleik anlarıdır. Sancılı doğumlar olacaktı ve bu doğumlar birilerinin dikkatinden kaçırılmalıydı farklı bir yön göstermeliydiler ve öylede yaptılar. Güçler dengesinde değişikliklerin yaşandığı dönemdi üstelik. Asker ve sivil yönetim arasında çekişmelerin olduğu dönemdir. 80 askeri ihtilalini ve ondan önceki olayları düşünün. O gün ihtilal yapanlar bu gün bile kendilerini savunurken neyin arksına saklanıyor, kardeş kanı dökülüyordu sokaklar kan gölüne dönmüştü? Kim yaptı, kim bu süreci hızlandırdı? Kimler göz yumdu, kimler finanse etti, kimlerin vergileri ile gizli örgütlenmeler, gizli silahlanmalar yapıldı ve bu silahlar kime karşı kullanıldı. Kimler güçlendi o süreçte hepsini sorgulamak gerekir.Sivas aynı zamanda Cumhuriyetin kurulduğu yerdir ve yıkılma provalarıda orada başlamalıydı bu kemalistlere verilen bir gözdağı ve yoklamaydı aynı zamanda.

-Fatma Ataseven: "Ne zaman ki bu insanlar; varlık birliğini kavrarlar, işte o zaman bunlar gibi ikiyüzlü sahtekârlara değer vermezler. Âdemin özü; Tanrı değil midir? Tanrı onu, kendi özünden yaratmamış mıdır? Ona nefes verip, can katmamış mıdır? Öyleyse onun yarattığına nasıl olur da kem gözle bakar, ateşlerde yakarlar? "Kitabınızın genel temasında dini figürler ve sufi inanç ön planda. sanki ; böyle bir yöntem yazarı sınırlandırmaz mı ? bilerek mi bu dili kullandınız ?

-Remzi Aydın : Amacım sadece şuydu ; ikiyüzlülük var, sahtekarlık, riyakarlık var. Bir şeye inanacaksın bu inanç uğruna insanlar yakacaksın ama bunu yaparken inancının tam zıttı davranışlar sergileyeceksin. Bu samimiyetsizlik. Tanrının sonsuz gücüne inanacaksın ama tanrıyı küçümseyerek onun adına katilliğe soyunacaksın. Çeşitlilikten hoşlanan tanrının çeşitliliğini yok edeceksin ve diyeceksin ki ben senin yarattığın beğenmeyerek yok ediyorum. Ve bunu yaparkende tanrıyı kendi pis emlerline alet ediyorsun. Anlatmak istediğim şey bu. Hümanist bir düşünceyi merkez edinen bir inanışın insanlarını yok etmeye çalışacasın neye rağmen, meleklerine bile secde edin demesine rağmen. Melekler bile secde ederken sen hayır diyeceksin. Bunu yapan bir yaratılmış vardı ve onun adıda şeytandı.

-Fatma Ataseven: Ateşte Semah Dönenler , gerçek hayattan ve gerçek kişilerin başına gelenleri"tarih tekerrür" den ibaretmiş gibi tekrar tekrar okuyoruz ve yaşıyoruz . neden ? iktidar hırsı insanları ,egemenleri bu kadarmı zalimleştirip ,insanlıktan çıkarıyor ?

-Remzi Aydın: Aslında birileri bir şey ler çalıyor ve çalarken insanların dikkatini farklı yönlere çekiyor. İnsanlar arasına ikilik üçlük koyarak onları parçalıyor ve emeline daha rahat kavuşuyor.Nerede aşırı ses varsa bilinki orada insanların duymasını istemedikleri bir şeyler vardır.

-Fatma Ataseven: Romanda bahsettiğiniz ,titanlar ve sehtler, kılık değiştirerek insanlığın varoluşundan beri sahnedeler , birde işbirlikçi ve hainler var , kendi özünü ,sınıfını ve emeğini ,onurunu yok sayıp titanlara uşaklık edenler , bu işbirlikçiler ki düşmandan daha çok zarar verirler , tıpkı Pir Sultan`ın deyişindeki gibi " beni dostun attığı gül yaralar " bu işbirlikçileri sizde gayet iyi tanıyorsunuz , hatta önceki romanlarınızda ayrıntıları var. inanca, devrime ve ideallerine ihanet eden bu işbirlikçiler ne istiyorlar ? neden her dönemde "gümüşkapılar" bu işbirlikçiler sayesinde içerden açılıyor ?

-Remzi Aydın : Nefsine köle olmak ve ya nefsini kendine köle etmek farklı iki eylem. Nefsine köle olanlar bir köpek gibi dünyalık peşinde koşar, köpekleşir. Doğayı katledenlere bakın, ağaçları kesenlere, denizleri kirletenlere, koca binalarla etrafımız betondan yapılarla çevirenlere.. ve bunlar bunu yaparken şunu söylerler, çocuklarımız için geleceğimiz için yapıyoruz. Geleceğe ne bıraktığımız ise ortada. Her yerde her toplumda statü, mevki, para, mal uğruna bunu yapacaklar vardır. Külebinin bir sözüydü yanlış anımsamıyorsam” yalan, günah dünyanın sonunu getirmez ama dalkavuklar getirebilir.

-Fatma Ataseven: ıÜüsemah insanda ne zaman başlar ? kişi bütünden ayrı iken parçası olmayamı çalışır ,yoksa ayrı bir parça iken semah`la bütünleşiyor mu ? Semah alevilerin bir ibadet biçimi mi ,yoksa coşkunun folklorik olarak icrasımı ?

-Remzi Aydın: Semah ruhun bedeni terk ettiği andır, beden artık anlamsızdır ve bu bedenlerdeki anlamsızlığı erkek ve dişi diye ayırmak dahada anlamsızdır. Işığın (ruhun) erkeği dişisi, siyahı beyazı olmaz..

-Fatma Ataseven : Alevilerin temel ibadeti olan “cem töreni”nin ayrılmaz bir parçası olan semah ,. Cem’in belli bir aşamasında müzikle birlikte kadın ve erkeklerin eşitlendiği ,duygunun, sevginin ve aşkın zirvede olduğu bir an yaşanır ,sözün bittiği yeni bir dilin konuşulduğu bu durum aşkın da varoluşunu gösterir mi ?

-Remzi Aydın: Müzik ve güzel ses ibadettir. Düşünsenize bir ağacı şekillendiriyorsun, ona çeşitli tonlarda ses veriyorsun ve dillendirip ruhunuzun derinliklerine hitap etmesini sağlıyorsun. O zaman insan yaradan değil midir bunun adı yaratmak değil midir?

-Fatma Ataeseven: Bilgi kirliliğinin ve çarpıtmaların çok fazla dolaştığı bir alan da ;Alevilik ile ilgili aktarımlarda uzlaştırmaya çalışılan veya özdeşleştirilen figürleri okuyoruz , örneğin Atatürk ve (HZ) Ali , Bunların herhangi bir gerçeklik payı varmı ? Buna neden ihtiyaç duyuluyor ?

-Remzi Aydın: Evet, ezilenlerin kendi dünyasında yarattığı ;hayranlık ve nefret duygusunun yansımasının farklı sonucudur . Normal refleksler olarak düşünüyorum, "kendilerini ikna etmeye çalışmak bu. Nefret ettikleri güce karşı ‘beni artık ezme, daha fazla vurma’ dercesine bir yakınlaşma ihtiyacı. Fakat korkunun içselleşmesi, ezilenlerin ezenlerle benzeşmesi, çarpık bir duruma yol açtı. Şöyle söylentiler çıktı: ‘Atatürk aslında Diyaneti şeriatçılara karşı kurdu. Bizimle alakası yoktu. Alevilerin haklarını verecekti’.elbette böyle bir şey yok, tamamen söylenti. Atatürkçülük konusunda o kadar ileri gidiyorlar ki, mesela bir Alevi derneği başkanı, Alevilerin niçin Atatürkçü olması gerektiğini anlatırken kalkıp ‘Hazreti Ali Atatürk donunda geldi, siroz oldu, öldü’ diyor. Böyle bir gayri ciddilik, saçmalık olabilir mi?

-Fatma Ataseven: Yeni kitaplarınız devam edecek biliyorum , bundan sonrası için neler düşünüyorsunuz ? Alevilerin yazarı olmak değil sanırım .! beslendiğiniz kültür , sistem tarafından asimile edilmekle birlikte , Siz felsefi bilgi ve birikimlerinizi toplumsal sorunlara yönlendirmeyi düşünüyor musunuz ?

-Remzi Aydın : Tüm insanlar ve tüm inanlık sorunu aynı zamanda benim sorunum, bunun nerede oluşu, coğrafyası rengi inancı benim takıldığım nokta olmaz. Yinede bir sıkıntı var itiraf etmeliyim, benim halkım, gençliğim, insanlarım diyebileceğim aidiyetimden kaynaklanan tarafımda ciddi sıkıntılar ve dejenerasyon var.

Önce kendimi düzeltebilmeliyim, kendimi anlayabilmeliyim ki sizi de anlayabileyim, başkalarını anlayabileyim. Tüm evreni anlamanın yolu kendinizi tanımak ve anlamaktan geçer. Bu nedenle bir romanımız daha var “sahipsiz çığlıklar” onun hazırlıkları var. 1800 lü yılların sonundan başlayarak 1990 yıllara kadarki dersimi ve dersim halkını işleyen bir roman. Bence çokta hoş ve öğretici olacak, özellikle dersimin kültürünü, doğaya ve insana bakışını yaşadığı acıları ve sürgünleri anlatacak. Bir diğer özelliği ise, göçebe ruhlarda “kırmancıki” dilini kullanmıştık fakat “sahipsiz çığlıklar”da bu daha yoğun işlendi. Bu aynı zamanda gençlerimizin dillerine yabancılaşmalarını engellemek için yapıldı.

-Fatma Ataseven: Remzi Aydın’dan çok az bahsediyorsunuz. !. tevazu herkes tarafından doğru algılanmıyor ne yazık ki . ( internetin gelişimi ile birlikte bir çok yazar kendi reklamını yapıp pazarlama derdinde ) Siz trübünlere oynamayı düşünmüyorsunuz farkındayım , ancak; biraz olsun kendinizden bahsedermisiniz ? salt kitap yazmıyorsunuz öyle değilmi ?

-Remzi Aydın : Ne yapıyorum? Okuyorum, geziyorum, fotoğraf çekiyorum, zaman zaman dağlara çıkıyorum doğayı tanımaya gayret ediyorum. Doğa ile sohbet etmeyi seviyorum, onun ruhuna inmeyi ve onun benim ruhuma inip tekleşmeyi seviyorum. Zaman zaman heykel çalışmasına devam ediyorum sanırım bundan sonra daha yoğun şekilde uğraşacağım heykellerle.

-Fatma Ataseven: Dağcılık nasıl gidiyor ? dağlarla dostluğu nasıl başardınız ?

-Remzi Aydın : Dağ ve Dersimli özdeşleşmiştir , bütünleşmişdir. Dersim’li olmayı sindirebilmiş herkeste dağ sevdası vardır. Tabi bu sahillere ve denize karşı haksızlık olarak algılanmamalı. Ama ben deniz yerine bir şelalenin altına girmeyi, yaylalarda yeşilin her tonundaki otların rüzgarın kollarına kendini bırakışını izlemeyi seviyorum. Devasa kayalara çarpan rüzgarın birlikten çıkardığı sesi dinliyorum. Çiçeklerin taç yapraklarına girip özüne inmeyi seviyorum, doğayı ve doğayla yaptığım dostluğu seviyorum... bazen yalnız bazense bir kaç kişilik ekiplerle tırmanış yapıyoruz özelliklede Munzur dağları bunun için ideal hatta her insanın gelip gezmesi görmesi gereken bakir topraklar. Fakat bombalanma ve öldürülme riskini göze almanız gerekiyor, benim topraklarıma henüz mutluluk gelmedi maalesef, köylerimiz hala insansız.. Munzurlar muhteşem bir dosttur ve canlıdır. Munzurların kendine has kişiliği ve ruhu var oradaki dağlar yaşlı bilgeleri andırıyor eğer okuyabilir dinleyebilirsen çok şey öğreniyorsun. Yeter ki kayıtsız kalma, dağları anla ve onlarla konuş, onlara dost gibi davran, sevgiyle yaklaş inanın muhteşem yaratılmıştır dağlar.

-Fatma Ataseven: Taş oyma , işleme yada heykeltrajlık doğayı tanıdığınızı ve oralarda yatan “cevherin “ farkında olduğunuzu gösterir mi ? Taş oymacılığında aklıma hep insan oğlunun anlam arayışı filan gelir , oyarak taşın özüne ulaşmak mı amacınız ? yoksa “ mermerin içinde sıkışmış bir melek gördünüz de ; Mikelanjelo gibi sizde mi meleği özgürlüğüne kavuşturmak istiyorsunuz ?

-Remzi Aydın : Ben taşların canlı olduğuna inanan bir kültürün çocuğuyum. Taşlarda enerji olduğunu ve bu enerjiler sayesinde kendi içlerinde hücrelerinin ve canlılıklarının devam ettiğine inanırım. Onlla konuşurum, dertleşirim, dokunurum onlara. Taştan aldığım enerjiye göre de şekillendiririm onu, içinde neyin gizli olduğunu o söyler bana . Parmaklarımda taşa şekil vermeye çalışır ama taşın izin verdiği kadarını yapabilir, yoksa taş sizi kendine yaklaştırması için onunla önce dost olmalısın. Her şeyin özüne inmek onu anlamak için yapacağınız yolculuktur,

-Fatma Ataseven: Keyifli bir sohbet di , Ateşte Semah Dönenler’i yazdığınız için , bilmeyenlere anlatıp ,unutanlara hatırlattığınız ve emeğiniz için teşekkür ederim. Yeniden yeni bir kitabınızda buluşmak üzere , sözü kitabınızdan bir alıntı ile bitirelim mi ?

-Remzi Aydın: Kitabımın önsözünde belirttiğim gibi, Göçebe Ruhlar romanıma göstermiş olduğunuz ilgi ve destek nedeniyle herkese tekrar teşekkür ederim. Evet sözü ; Ateşten Semah Dönenler’de yazdığım bir istekle bitirebiliriz. “Madımak’a bugün bakabilenler şunu görebilir. Madımak hâlâ yanıyor gizliden gizliye. İnanmayanlar Yıldız Dağı’nın zirvelerine baksın, oradaki sis ve dumanlar “Madımak Yangınının” en belirgin şahididir. Ve Madımak’ın içinde otuz beş ruh, haykırarak bağırıyor; başkaları yanmasın…dünyanın neresinde olursanız olun, başınızı göğe kaldırın ve gözlerinizi kapayın, kulağınızı açın. Duyduğunuz ses otuz beş Tanrı’nın feryat eden sesidir. Kendileri için değil, yanacak başkaları için yalvarıyorlar. Bugünü unutmayın, iki temmuzu süsleyip içini boşaltarak önünüze atılmasına izin vermeyin. Acılar, süs bebeği değildir, acılar gerçeğe ulaşan yolun kendisidir. Unutmayın, unutulmasına izin vermeyin. Eğer unutursanız bir gün sizin bebeleriniz, sevdalarınız ve umutlarınız yanacaktır. “

-----------------
not: kitap hakınnda bilgi temin ve iletişim için:
info@ceylanyayinlari.com
http://www.kitapekseni.com/

Hiç yorum yok: