2 Aralık 2009 Çarşamba

İzmir Örneğinde Demokratlık ve Liberalliğin Farkı



Demir Küçükaydın
Köxüz / koxuz@koxuz.org

Son günlerde çok tartışılan İzmir ve Ege’deki Kürtlere yönelik düşmanlık ve saldırgan tutumlar tutarlı bir demokratlık ile liberallik arasındaki farkı göstermek için çarpıcı bir örnek oluştururlar.

İzmir ve Çanakkale’deki saldırılar karşısında liberaller nedense hep İzmirlileri ikna etmeye çalışıyorlar veya İzmirlileri suçluyorlar, daha bilimsel takılanlar ise bu düşmanlığın sosyo-ekonomik nedenleri üzerine açıklamalar yapıyorlar. Örneğin İzmir’in ekonomik önemini kaybettiği veya çağı yakalayamadığı veya çok kısa bir zaman içinde büyük göç alınması veya Kürtlerin genellikle alt sınıflardan olmaları; üstte olmaya alışmış Türklerin Kürtlerin aynı göz hizasında olmasını kabul edememeleri gibi bir yığın açıklama var.

Bütün bu açıklamalar doğru da olabilir veya gerçeğin bir yanını gösteriyor da olabilir.
Ancak bütün bu tartışmalarda gözden kaçan bir şey var: sorun insanların kültürel ya da ideolojik yargılarıyla ilgili değildir. Sorun bütünüyle insanların kanunlarla en azından biçimsel olarak tanındığı söylenen haklarıyla ilgilidir.

Yani politik ve hukuki bir sorun, sanki sosyolojik bir sorunmuş gibi ele alınıp tartışılarak AKP’nin hukukun ayaklar altına alınmasına bir şey yapmaması karşısında sessiz kalınmaktadır. Bu da politik olarak anti demokratik bir duruşa karşılık düşmektedir.

Gerçekten demokratik veya öyle olmak istenen bir ülkede, örneğin İzmir’de DTP konvoyuna saldıranlara karşı, bu saldırganlar bir partinin propaganda ve fikirlerini yayma özgürlüğünü engelledikleri için, hatta bu parti üye ve destekçilerinin can ve mal emniyetini tehlikeye attıkları için, tutuklanırlar ve polis gereğinde polisin gücü yetmiyorsa ordu birlikleri sürülerek, DTP’lilerin bu özgürlüğünün sağlanması için gereğinde şiddet uygulanır. Bunu yapmayan hükümet görevini yapmıyor ve hukukun ihlal edilmesi karşısında susuyor ve dolayısıyla onu destekliyor demektir.
Televizyon dizilerinden her halde bilinir. ABD’de güney eyaletlerindeki ırkçı beyaz çoğunluğa karşı, Siyahların temel haklarını fiilen uygulamak için federal ordu birlikleri harekete geçirilmişti.
Demokrasi, insanların temel özgürlüklerini ve eşitliğini tanımayanlar ve onun gerçekleşmesini engelleyenler karşısında bir diktatörlüktür.

Bırakalım ana dilde eğitim hakkı gibi henüz Türkiye’de tanınmamış hakları bir yana. Türkiye’deki kanunlar kimsenin soyu, sopu, dili, kökeni, inancı, fikirleri nedeniyle bir ayrımcılığa uğramayacağını, devletin herkesin fikir ve toplanma özgürlüğünü, seyahat özgürlüğünü mal ve can emniyetini garanti ettiğini söylemektedir. Polisin, ordunun görevi bu hakları garanti altına almak ve devletin şiddet tekelini bu hakları savunmak için kullanmaktır.

İzmir ve diğer saymakla bitmeyecek saldırılarda hükümetin yapması gereken çok açıktır. Bu saldırganlar, yurttaşların bu haklarına karşı bir engelleme yaptığından, bu hakları engelleyenleri kovuşturur, tuklar ve bu hakların kullanılmasını garanti altına alır.

Şimdi bu yapılmamışken ve yapılmıyorken, İzmirlileri suçlamak veya Ege’nin modern insanlarının neden ırkçı olduğu üzerine sosyolojik açıklamalara girişmek; ama bu hakları savunmayan hükümete, görevini yapmayan bakanlara karşı bir tek söz olsun etmemek; gerçekte hiç de demokratik olmayan ve öyle davranmayan bir hükümetin bu anti demokratik politikasına destek vermek anlamına gelir. Liberallerin yaptığı tam da budur.

Bir an için İzmir, Çanakkale, Altınova veya her hangi bir yerde Kürtlere veya solcu gençlere veya Hıristiyan misyoner ve papazlara yönelik bir saldırı, fikirleri ifadeyi engellemeye yönelik bir girişim olduğunda (Trabzon hatırlansın), bakanların, baş bakanların tıpkı yangına giden itfaiye gibi, derhal oraya gittiklerini; bu özgürlüğü garanti altına almak için bütün araçları harekete geçirdiklerini, kesin bir tavır koyduklarını var sayalım. Örneğin DTP’ye yönelik saldırı karşısında, Başbakının ve veya İçişleri bakanının çıkıp televizyonda, onların fikrini ifade, gösteri ve hatta can emniyetini sağlayamadığı için DTP’den özür dilediğini veya istifa ettiğini; sorumluların derhal açığa alınıp haklarında işlem yapacağını ifade ettiklerini vs. var sayalım.
Başbakan ve İçişleri bakanının, kardeşlik edebiyatları düzeceklerine, derhal Çanakkale’nin ilçesine gidip, vatandaşların ülkenin her hangi bir yerinde oturma ve seyahat özgürlüğünü kısıtlamaya kalkan saldırganlara ve onlara toleransla yaklaşan polis ve idare amirlerine karşı kovuşturma başlattığını var sayalım.

O zaman bu saldırılar bıçakla kesilirdi. Türkiye’de gerçekten demokratlar ve demokrat olmayanlar ya da en azından hukuk devletini savununlar ve savunmayanlar şeklinde gerçek ve sağlıklı bir bölünme ortaya çıkardı.

O zaman o saldırganların nasıl kuzu gibi olduklarını; bu işin tahrikçilerinin kimler olduğuna dair yurttaşların içindeki gerçekten demokratların cesaret bulup bunları ele verdikleri ve onlara karşı seslerini daha gür çıkardıkları görülürdü.

Ayrıca böyle demokratik bir tavır, bölünmenin bir Kürt Türk bölünmesi değil, demokratlarla demokrat olmayanlar arasında olmasını; gerçek bir demokrasi siyasi eğitimi sağlardı.
Peki, Türkiye’deki Başbakan veya İçişleri bakanı bunları yaptı mı, yapıyor mu? Ne gezer?

Aksine Cemil Çiçek DTP’yi suçlayan, kendini kapattırmak istiyor diyen beyanatlar veriyor. DTP’ye karşı saldırganları destekliyor ve onlara cesaret veren açıklamalar yapıyor.
Bütün bunlar AKP’nin hiç de demokratik olmadığının açık göstergeleridir.
Hükümet ve İktidar partisi demokrat değil. Bunu zaten biliyoruz. 1848’den beri biz Marksistler, burjuvazinin emekçilerden korkusundan artık demokrasiyi değil gericiliği savunduğu saptamasını yapmışızdır ve yüz elli yılın tarihi bu önermeyi defalarca doğrulamıştır.
Peki, ama şu demokrat bilinen ve demokratlığı kimselere kaptırmayan liberallere bakalım.
Hiç birisinin hükümeti eleştirdiği onları yukarıda ifade ettiğimiz davranışlara yapmaya çağırdığı ve böyle yapmadıkları için onları demokrat olmamakla suçladığı görülüyor mu? Hayır?

Ama bu eleştiriyi yapmıyorsanız siz de demokrat değilsinizdir.

Öznel olarak çok özgürlüklerden yana olabilir ve de demokrat olabilirsiniz. Ama somut politik tavrınız, nesnel olarak hiç de demokrat değildir. Çünkü bırakalım demokrat olmayı, hukuku bile savunmayan bir politika karşısında susarak, başkalarını suçlayarak, onun anti demokratik niteliğini gizleyerek onu desteklemektedir.

Burada bir çelişki bulunmaktadır elbette. Kendi öznel inançları ile nesnel olarak yaptıkları ve yapmadıkları arasında.

Eğer gerçekten demokrat iseler, eleştirilerini yurttaşların özgürlüklerinin ihlal edilmesi karşısında özgürlükleri ihlal edilenleri suçlayan ve ihlal edenlere karşı hiçbir aktif davranış göstermeyen AKP’yi, hükümeti eleştirmeleri gerekir.

Ama bunu yapmıyorlar ve İzmirlilerin böyle davranmasının nedenleri üzerine sosyolojik açıklama gevişleri getiriyorlarsa, bu sosyolojik açıklamalar hükümetin bu anti demokratik tavrına politik desteğin örtüsünden başka bir anlama gelmezler.

Kürtleri sevmemek, eşit görüp görmemek, onlardan rahatsız olmak değildir sorun burada. Bir hukuki ve siyasi sorunla bir kültür sorununu karıştırmamak gerekir.
Bir insan Kürtleri sevmeyebilir, onlardan nefret edebilir, ama pek ala bir demokrat olarak onların haklarının bir savunucusu da olabilir. Benzer şekilde a ya da b görüşünü sevmeyebilir ama o sevmediği görüşün ifadesi özgürlüğünü savunabilir. Hatta bırakalım demokratlığı bir yana, teorik olarak Kürtlerin haklarına karşı çıkan bir TC vatandaşı bile, bu ülkede yaşayan yurttaşların can, mal emniyeti, seyahat ve ikamet özgürlüğü, fikrini ifade özürlüğü gibi haklarının ihlalini kabul etmeyebilir ve normal bir hukuk devleti isteyebilir. Hükümet bu anlamda bile görevini yapmamıştır. Bütün bunlar karşısında susup ondan sonra da İzmirlilerin neden faşistleştiği üzerine sosyolojik analizler yapmak, bu anti demokratik ve gerici politikayı onaylamaktan başka anlama gelmez.

Hükümete, bırakalım bir demokratı bir yana, demokrat olmayan ve geçerli hukukta bir hukuk devleti isteyen yurttaşın bakış açısından bu eleştirileri yapmayanlar, ondan sonra çıkıp PKK’nın veya DTP’nin açılımı yokuşa sürdüğü anlamına gelen yazılar yazıp yorumlar yapıyorlarsa, yapılan fiilen bu anti demokratik hükümete bir destek anlamına gelir.

Liberaller ve onlara benzeyen kimi sosyalistler nedense ulusalcılarla takışmayı çok seviyorlar. Ama politikada aptal rakiplere yüklenmek gerçekteki geriliği gizlemenin bir aracıdır. Pek ala gerçekten demokrat ve sosyalist bir tavır da vardır: Hükümeti örneğin açılım yaptığı için değil, yeterince cesaret ve kararlılık göstermediği için eleştiren. Ve Liberalleri, şimdi bizim yaptığımız gibi, tutarlı demokratlar olmadıkları için eleştiren.

Bu radikal demokrat tavır karşısındaki suskunluklarıyla liberaller ve onların sol versiyonları ile ulusalcılar, birbirilerinin varlığını haklı kılan ve gerçek radikal demokrasiyi gizlemekte suç ortaklığı içinde bulunan bir bütün oluşturuyorlar.
*
Rasim Ozan Kütahyalı veya Orhan Miroğlu veya diğerlerine soruyoruz: Bir Başbakanın veya bir İçişleri bakanının yukarıda dediklerimizi yapmaması, yeni saldırılara bir davet değimlidir?
Üstüne üstlük Cemil Çiçek yeni saldırılara davetiye çıkarıyor.
*
Evet, Türkiye’de demokrat yok.

Ama demokrat olması gereken DTP de yeterince ve tutarlı demokrat değil ve liberallerin güçlü etkisi altında.

İzmir ve diğer illerdeki saldırılar karşısında, DTP de bu Kürt ve Türk ayrımına aynen sahip çıkıp sorunu Kürtler ve Türkler gibi tanımlarla ifade ediyor.

Sorunu böyle koyuşun kendisi yanlıştır. Bir tek Türk bile eğer bu saldırılara karşı çıkıyorsa, o zaman sorunu demokratlar ve demokrat olmayanlar olarak koymalıdır. Hatta buna bile gerek yok, kanunlarla tanınmış yurttaşlık hakları düzeyinden bir eleştiri geliştirip tavır koyabilirdi.
Örneğin bu düzeyden hareketle, tüm yurttaşları, yurttaşların oturma, seyahat özgürlüğün mal ve can emniyetini tehlikeye atan ve bunu savunmayan devlete karşı temel kanunlarla tanınmış yurttaşlık haklarını korumak için özsavunma girişimleri kurmaya çağırmalıydı.
Bölünme çizgisini hukuku savunmak ve demokrat olup olmama üzerinden çekmeden DTP bir demokrasi partisi olamaz. Kürt ve Türk bölünmesini aşamaz.

Biz sözcüğü Kürtleri veya Türkleri değil, Demokratları ve Demokrat olmayanları ayıran bir anlam kazanmadığı sürece, DTP’nin bir Türkiye partisi olma şansı yoktur.
Aslında şimdi bunu yapabileceği ve Türkleri de birer demokrat olarak kazanabileceği ve birer demokrata dönüştürebileceği en uygun zamandadır şimdi.

Ama bunun için önce liberallerin etkisinden kurtulması gerçekten radikal bir demokrat çizgiye gelmesi gerekmektedir.

02 Aralık 2009 Çarşamba

Hiç yorum yok: