10 Haziran 2009 Çarşamba

Ansızın Parıltı




Halil İbrahim Özcan

"Edebiyatın hemen bütün türlerinde ürünler vermiş bir insan olarak ve edebiyatta türler arasında geçirgenlik olduğunu göz önünde bulundurarak, şiirin hayatım boyunca yol arkadaşım olduğunu ve olacağını belirtmek isterim. Şiir, hayatı yeniden anlamlandırma ve tutunma isteğimin devamıdır."

Halil İbrahim Özcan:
1 Ocak 1957'de Talas'ın Ardıç köyünde (Kayseri) doğdu.

İlkokulu köyünde tamamladıktan sonra Kayseri'ye gitti. Orta ve yükseköğrenimini Kayseri'de tamamladı. Kayseri Eğitim Enstitüsü'nden mezun olduktan sonra üç yıl sınıf öğretmenliği yaptı. Bir süre Suriye ve Lübnan'da yaşadı. 1981-1991 yılları arasında siyasal nedenlerle 10 yıl tutulduğu cezaevinde 1980-1990 Cezaevi Şiir Antolojisi'ni hazırladı (1992, Fehmi Uzal ile). Serbest kalınca yayımladığı ilk kitap, öykülerini topladığı Randevu Hazırlığı (1993). Son çalışması ise bir roman; Ejderha Yılları (2001).
Şiire ilgisi ilkokul yıllarında başlayan Halil İbrahim Özcan, sesini 1997 Orhon Murat Arıburnu Şiir Ödülü'nü aldığı "Kırık Zar" adlı dosyasıyla duyurdu. İlk şiirleri Edebiyat Dostları'nda yayımlandı (1988). Sombahar, Varlık, Defter, Nar, Yazın ve E şiirlerini yayımladığı dergilerden başlıcaları.

Şiir kitapları

Kırık Zar (1997); Yüzünü Temiz Tut Ecel Her An Gelebilir (2000); Kavgalı Küçük Fener (2005)

Ansızın Parıltı

”Eşber Yağmurdereli için”

kalbinin kırıldığı yerde insan
gidip başka bir yarada kanıyor

taşmış bir dille dertleşiyorum seninle
kesilmiş bir memede süt ararken
dudaklarımda kuruyan sözcüklerle
sana şarkılar söylüyorum
çatısı akan evimin açık penceresinin önünde

dışarda yağmur yağıyor Eşber
ırmaklar da ıslanıyordur şimdi
dağlar dağlarla aynı yağmurda yıkanırken
altın gözlü bir damla yolluyorum sana
gözlerinin kızılına yoldaş olsun diye

öyle bir takatsizlik ki yaşadığım Eşber
hep beyazlara bürünemiyorum
kırılıp kalıyorum olduğum yerde

hadi be Eşber topla gel gülüşünü de

at bu çağı
at gitsin
söylediğin zaten hayatın ortasında duruyor
kapı bize küsmeden pencerelerini açık bırak
gitsin üstüne uymayan
elbiseleri hazırlayan
terzilerin kokusu

bak söylediklerim mırıltılar içinde
kaybolan iniltilerde
dağda susan silahların
her keresinde aynada soluyor dökülmüş kan

barışı aşk olduğunda savunmak
iki kez ölmek demekmiş Eşber

ipin ucundaki tarihle geceye sokulduğun
yazlar böyle gelmezdi eskiden içerde
içerde Eşber hatırlasana
yazlar böyle düşmezdi avluya
karıncalar ezilmeden gezerlerdi aramızda
hayallerimizi okşardı baharlar

biliyor musun yolumu kesip duruyorsun Eşber
çek artık önümden sabahlarını
hem yaşlandın artık kabullen
kırık aşkların da baka dursunlar arkandan aldırma
dümeni bırak
var kasırgalar ülkesindeki otağını kur
otur

bir yağmur damlası yüzüme düştü de hatırladım
sunduğumuz boşluğun bakir kızlarının da olduğunu
öyle mi dersin yoldaşım benim

benim de deligönlüm dalgalanmaz mı sanırsın Eşber
yerli yersiz esen rüzgârlarımla
bu bir sanrı da olsa
ben göz olmayan yerlerde kendime bir gözüm

vefa duygusuyla emdiğim acıda dışarda
sanma ki senden farksız sızlanıyorum duyulmayan seslere
sanki yeniden diyarbakır askeri cezaevindeyim
ve temsilci olman bir şey değil
açım her türlü sese be Eşber
yüzünü kimse görmediğinde
ağladığın tüylü battaniyenin altında
sen mutlu oluyorsun bir o yana bir
bu yana dönüşlerinde yatağında

hepsi yaşanılanların hepsi
yitik bir teknedeler şimdi

dilimin ucu yanıyor konuşamıyorum bazen Eşber
işte bir fotoğrafın kitapların arasında duruyor
kaçakken bile sokaklarda göğsümde sloğanlarla taşıdığım
duruyor ve vefayı yerinden ediyor

su iyi geliyor aktığı yerde Eşber
su kendi oluyor
inan iyi geliyor yoldaşım
ertelenmiş aşklara mahsuben
sıkıntılar içinde esnerken
su iyi geliyor

işaret parmağım çoktan kırılmış Eşber
gizlenir sedef bir çakının sapında
sen hâlâ aşkı ve barışı birbirine karıştırıyorsun
kızmıyorum yok
ya da ben öyle anlamıyorum
sen hâlâ tarif ediyorsun

kırlangıçlar geçer şimdi cezaevinin üstünde
sen kanat vuruşlarından anlarsın
can sıkıntılarını birlikte gezdirirken voltada
hayata bürünmüş hüznü anlatırsın kendi kendine
yemin billah Davut da sevinir anlattıklarına
senin neyin eksik ki peygamber Davut'lardan

dalma orada çok dalma geçer
yağmur hâlâ devam ediyor dışarda
sesimi görmüyor ve susuyorum
Ahmet Kaya'nın sesine

sıkıldım Eşber çok sıkıldım
unutmak için hepsini
istiklâl caddesine voltaya çıkacağım birazdan
bana ne senin hapiste oluşundan
cadde ışıklı ve ben kederliyim
ıslanıp yürüyeceğim

dilinde görüntüler biriktiren bir adam
Eşber
cezası zulmün tadında
bir tokadım var sakladığım unutma
en sona
en sona

kalbinin kırıldığı yerde Eşber
kalbinin kırıldığı yerde insan
gidip başka bir yarada kanıyor.

Hiç yorum yok: