30 Haziran 2009 Salı

KÜRT SEMPOZYUMU KAPANIŞ KONUŞMASI



Adil Okay
adilokay@hotmail.fr


Değerli konuklar

Sevgili arkadaşlar

Konuşmama, öncelikle bu sempozyumun adına ithaf edildiği Türkiye topraklarının yetiştirdiği ender-önder komünistlerden İbrahim Kaypakkaya’ı saygıyla anarak başlamak istiyorum.
İkinci olarak son oturumu yöneten, ‘sürgün mektebinin rahle-i tedrisinden’ birlikte geçtiğim yoldaşım Temel Demirer’e beni sunarken, kürsüye çağırırken söylediği güzel sözler için teşekkür ediyorum.

Kapanış konuşması onurunu bana verdiğiniz için teşekkür ederim. Elbette bu önemli konuda ‘Kürt sorununda’ benim de edeceğim bir kaç laf vardı. Ancak spesifik bir konuda panellerde yer almadığım için düşüncelerimi alt başlıklar halinde söyleyip sempozyumu kapatacağım. İki gündür yoğun teorik bombardıman altında olan dinleyicileri de daha fazla yormamak için, Kürt sorunuyla ilgili bir şiirimle konuşmamı bitireceğim.

Öncelikle ‘Demokratik Haklar Platformu’nu bu güncel ve yakıcı konuda, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana elimizi, vicdanımızı, yüreğimizi yakan Kürt sorununda sempozyum düzenledikleri için kutluyorum. Onlarca bilim insanının, yazarı, siyasetçiyi ve örgüt-parti temsilcisi bir araya getirmeyi başaran Demokratik Haklar Platformu’nun çalışmalarını takdir etmemek elde değil. İki gün boyunca bizimle ilgilenen, sempozyumu başarılı bir biçimde yönlendiren DHD’li arkadaşları selamlıyorum.

Kürt sorunu

1970’li yılları hatırlıyorum. Kürdistan ilhak mı değil mi, sömürge mi değil mi, iç sömürgemi, kendisi yarı sömürge olan bir ülkenin sömürgesi olur mu, birlikte mi ayrı mı örgütlenme, ulusların kendi kaderini tayin hakkı v.b. konularda günlerce, aylarca, yıllarca tartıştık. Kimi zaman birbirimizi kırdık. Ama nicelik olarak en küçüğünden en büyüğüne kadar tüm Türkiyeli sosyalist örgüt ve partiler Kürt sorunu olduğunun, Kürt halkının hakları olduğunun altını çizdiler. Ve Türk kökenli sosyalistler, Kürt, Arap, ermeni kökenli sosyalistlerle birlikte Kürt halkı için bedeller ödediler. Unutulmamalıdır ki Kürt sorununda en zor dönemde ağzını açan ve elini taşın altına koyanlar, bu ülkede kendine sosyalistim, komünistim diyen kişi ve kurumlar oldu.

1980 sonrası darbe solu silindir gibi ezdi ama bu kez Kürt halkı kendi örgütlenmelerini yarattı. Ortam tırnak içinde gevşeyince, saklandıkları yerden çıkmaya başlayan liberaller de bu gün Kürt dostu görünmeye başladılar. Ki bunların büyük çoğunluğu 12 Eylül mimarlarının yanında yer almış, ne darbeye ne Diyarbakır zindanlarında yaşanan mezalime karşı ses çıkarmış ne de diğer katliamları durdurmak için parmak oynatmışlardır. Hatta cuntadan nemalanmak için kalemlerini satanlar çoğalmıştır. Elbette Türkiye’de bir zamanlar susanların, korkanların bu gün konuşması önemlidir. Önemlidir ama idama giderken yaşasın Kürt Türk halklarının kardeşliği sloganı atanları, Kızıldere’de Türk ve Kürt halklarının kardeşliğini elele ölüme giderek kanıtlayan Mahir Çayan ve arkadaşlarını, Kürt sorununda önemli açılımlar yapan İbrahim Kaypakkaya’yı, küçük mahkemelerde büyük duruşuna hepimizin hayran olduğu İsmail Beşikçi’yi ve bu uğurda hayatını kaybeden, yıllarca zindanlarda kalan sosyalistlerin katkılarını unutmamak gerekiyor.
Ve yine unutulmamalıdır ki, bu günün Kürt halk önderleri de bu okulda, özellikle 1970’li yılların sosyalist örgüt ve partilerinde yetişmiştir. Sınıf bilinci ve ulusal bilinç sosyalizm okulunda gelişmiştir.

Barış

Hiçbir sosyalist barış şiarına karşı çıkmaz. Bu barışı onlar yapmasa, yapamasa bile. Ancak sosyalistler söz konusu barışı sorgular, kavramların içini doldurmaya çalışırlar. Artık tek başına barış demek yetmiyor. Kalıcı barış, sonsal barış, nihai barış gibi kavramlar var. Adına ‘ateş kes’ de desek, silahların susması, Kürt halkının en doğal haklarının bir kısmını kazanması elbette benim de destekleyeceğim bir sonuçtur. Ve bir sosyalist olarak emek eksenli mücadelenin böyle ivme kazanacağına inanıyorum. Bu düşüncem doğrultusunda Barış Meclisi çalışmalarında birçok konuda farklı düşündüğüm insanlarla birlikte yer aldım. Barış etkinliklerinde yer aldım.

Ben, 17 bin faili meçhulün sorumlularının hesap vermediği, 12 Eylül mimarlarının yargılanmadığı bir Türkiye’de demokrasiden söz edileceğine inanmıyorum. Kimi Örgütler, onlar için yeterli olabilecek barış antlaşması adına geçmişe sünger çekseler, katilleri affetseler bile; oğlunu, kızını, kardeşini, eşini, sevgilisini, anne ve babasını işkencede, yargısız infazlarda kaybedenler katilleri affetmeyecektir. Geçmişle hesaplaşılmadığı sürece de bu yara kanamaya devam edecektir. Ve bu barış süreci de kırılgan olacaktır. Ancak yine de bizim irademiz dışında yapılacak barış anlaşması veya ateş kes, yeni ölümleri engelleyeceği için desteklemek durumundayım.

Altını yeniden çizeyim Şili usulü değil, Arjantin usulü bir hesaplaşma ölülerimizin kemiklerinin sızlamasını engeller. Halkların kardeşliğini kuru slogan olmaktan çıkarır. Bu sloganın yaşamda karşılığı olur.

Nedir Şili usulü hesaplaşma. Genelkurmayın izin verdiği oranda ve tek tek deşifre olmuş insanların mahkeme önüne çıkarılması. Yani göz boyama.

Arjantin usulü hesaplaşma ise darbecilerin, işkencecilerin, yargısız infaz amirlerinin toplu halde insanlık suçundan mahkemeye çıkarılması ve kurbanlardan devletin özür dilemesidir. Arjantin demokrasi güçleri bunu başarmıştır. Ancak bu da yeterli değildir. Arjantin’de söz konusu kazanımlara rağmen hala tam bir demokrasiden söz etmek güçtür. Onlar bu hesaplaşmayı yarınlara veya devrime havale etmeden gerçekleştirmişlerdir. Bu anlamda ben, ülkemizde demokratik veya sosyalist devrim gerçekleşmeden de bir takım kazanımlar elde edebileceğimize inanıyorum. Sosyalizm düşümü yaşatırken, bu uğurda mücadele ederken gerçekleşebilecek kazanımları da yok saymıyorum.

AB bireysel hak mı kolektif hak mı

Avrupa Birliği’ni “evrensel bir model” olarak sunan liberaller, Kürtlerden durmadan taviz isterlerken, “Kürt Sorunu”nun bir kolektif haklar meselesi olduğunu inkâr ederek, sistemin düzen içi -bireysel haklar- düzenlemesinin önünü açıyorlar… Ancak şu soruyu sormuyorlar: PKK neden hala AB’nin terör listesinde! Keza Fransa örneğinde olduğu gibi AB ne üye ülkeler kendi azınlıklarının kolektif haklarını yok sayarlar. Bireysel haklara indirgeyip demokrat görünürler. Bölgesel ve Azınlık Dilleri Avrupa Şartı’nı onaylamayan ve Ulusal Azınlıklar Çerçeve Sözleşmesini imzalamayan Fransa, ülkesinde ulusal azınlıkların bulunmadığını ileri sürmektedir. Fransa, 1999’da yayımladığı bir bildirgeyle Bölgesel ve Azınlık Dilleri Avrupa Şartı’nı ancak bazı yorumlar getirerek onaylayacağını duyurmuştur. Örneğin Şartın amacını azınlıkların tanınması ve korunması değil, sadece Avrupa dil mirasının geliştirilmesi olarak gördüğünü, Fransa’nın yurttaşları arasında etnik, dilsel ve ırk açısından hiçbir ayrı muamele yapamayacağını ve Fransa’nın sadece Fransız halkını tanıdığını söylemiş ve birçok maddeyi de bu çerçevede yorumlamıştır. Korsika’ya özerklik statüsü ise onyıllar süren mücadele sonucu mecburen verilmiştir. Belçika ve İtalya da bu konuda sabıkalıdır. Sonuç olarak demem o ki, AB müktesebatı Kürt’lerin derdine deva olamaz.

Emek -kimlik ve bir şiir

Emek eksenli mücadeleden, sosyalizm mücadelesinden ve bunun Kürt sorunuyla ilişkilendirilmesinden ne anlıyorum bunu kısaca açayım. Bu gün Kürt işçiler Türk işçilere, birlikte çalıştıkları işyerinin sendikal mücadelesine dair şöyle diyor: Haklısınız ama bizim daha acil sorunumuz var. Dil, kimlik sorunu. Kürt halkının bir sorunu UKTH, dil, kimlik, barış evet. Ama Kürt emekçilerinin -ki Kürt nüfusunun büyük çoğunluğudur- bir diğer sorunu emek, sınıf sorunudur. Bu konuyu bir şiirle açıklamaya çalışayım. İki gündür teorik tartışmalardan yoruldunuz. Bari ben de Kürt sorunu hakkında yazdığım Berivan adlı bir şiiri sizinle paylaşarak ve iki soru sorarak konuşmamı tamamlayayım.

Ekmeğin kimileri için katıksız olduğu bir coğrafyada gerçek demokrasiden söz edilebilir mi. 12 Eylül mimarlarının ve 17 bin faili meçhulün -veya faili bellinin- katillerinin yargılanmadığı bir ülkede barış kırılgan olmaz mı?

BERİVAN

Çekirgenin telaşını almıştı
Ceylanın gözlerini
Adı da anadan miras
Berivan
II

Amcalar gelirdi geceleri
Ellerinde çiğdem
Gözlerinde ışık
Ekmek isterlerdi katıksız
Sevinirdi Berivan
III

Düşlerinde Berivan'ın
Düğün dernek kurulur
Halay çekerdi amcalar
Ekmek katıklı
Dağlar seyran yeri
Berivan beyazlar içinde
IV

Berivan büyüdü
Baltalarını gömüp gitti amcalar
Türküler kaldı miras
Ekmek hala katıksız
Ekmek hala katıksız…

Bitirirken tekrar konuşmacı arkadaşlara, sempozyumu düzenleyen Demokratik Haklar federasyonuna, iki gündür sabırla bizi dinleyen ve anlamlı sorularla katkı sunan dinleyicilere teşekkür ediyorum.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Tebrik ediyorum...Bu en fazla size yakışır...
En güzeli budur...Tekrar, tekrar tebrik ediiyor en içten saygılarımı yazıyorum.
BEDRAN CEBİROĞLU