9 Haziran 2009 Salı

CEZAEVLERİNDE ÇOCUK MANZARALARI



Hüseyin Habip Taşkın
habiptaskin@gmail.com

Ülkemizin her tarafında bulunan cezaevlerinin bazılarından hak ihlalleri gelmeye devam ediyor. Birçok insan cezaevinde yetişkinlerin olduğunu sanır. Çocuk yaşta cezaevine girenleri ve onlarında büyükleri gibi geçmiş olduğu kademeli yolları bilemezler. Bilinmeyen bir yön ise bu çocukların hangi suçlardan niçin düştüklerini ve detaylarını bilmezler.

Ülkemizin genelinde bulunan cezaevlerinde ara sıra ufak tefek biçimsel farklılıklar olsa da aynı sorunlar aşağı yukarı hep aynıdır. Kimileri susarak, baskıları, olumsuzlukları sinesine çekerek yatacağı günleri bitirmeye çalışır. Kimileride hakkını arayarak haksızlıkların önüne dikilir.

Türk Tabipleri Birliği (TTB), ‘Diyarbakır E Tipi Kapalı Ceza ve İnfaz Kurumunda Alıkonulan Çocukları İzleme Raporu’nu açıkladı. TTB Heyeti’nin 20–21 Nisan 2009 tarihlerinde söz konusu cezaevine düzenlediği ziyaret sonucunda kaleme alınan raporda, 745 kişilik kapasiteli kurumda 1460 tutuklu ve hükümlü, 18 yaş altı toplam 104 çocuk bulunduğu belirtildi.
Terörle mücadele kapsamında tutuklu iki kız çocuğunun kadın koğuşunda erişkin kadınlarla bir arada tutulduğunun ifade edildiği raporda, cezaevinin fiziksel koşullarının insan sağlığına uygun olmadığı ifade edildi.

Koğuşların havalandırma koşullarının yetersiz olduğunun vurgulandığı raporda, “Kurumda çamaşırhane olmadığı için, çamaşırlar koğuşlarda yıkanıyor. Bireysel hijyen sağlama açısından yıkanma koşulları yetersiz. Yeterli havalandırmanın yapılamadığı ve nem oranının yüksek olduğu ortamlarda enfeksiyon etkenleri hastalıklara yol açıyor” denildi.

Kapasitesi 745 kişilik olan cezaevine, 1460 tutuklu ve hükümlünün barınması demek; yetersiz olan koşulların hepten zorlaştığı anlamına gelmektedir. Konuyu birazcık açmamız gerekir; Adalet Bakanlığı’nın vermiş olduğu yıllık iaşe parası 745 kişiye göredir ve yakıt parası da bunun içinde olmakla birlikte İdare bu parayı idare etmek zorundadır. Hükümlü ve tutukluların kaliteli bir besin değeri aldıkları söylenemez. Birde yatak, nevresim, çarşaf, yastık kılıfı, battaniyede ona göredir. Bu durumda nelerin yaşandığına bir bakalım; Belirli sayıda olan ihtiyaç maddelerinden doğan sağlıksız koşullarla birlikte insanların yerde yattığını ya da sabahçı gündüzcü diyerek yatakların paylaşılarak yatılması gündeme gelmektedir. Çıkan yemeğinde az olması nedeniyle karınların doymadığı ve kalorili besinlerin alınmadığı ortaya çıkmaktadır. Bu anlatımlar elbette içeride yatanlar için sorunlardan sadece birkaçıdır.

Çamaşır sorunu orada yatanlar için bir sorundur. Yazın havalandırmada kurutma olanağı vardır. Halk arasında karakış denilir ya! O zaman çamaşırları kurutmak ayrı bir dert… İster istemez koğuşun içine uygun bulduğun yere asmak zorundasın ve o zamanda sağlıklı ortamdan hiç söz edemezsin… Yazın koğuşlar haftada bir ya da on beş günde bir çamaşır deterjanı ve klorakla yıkanır. Kışın sistemli yıkayamazsın çünkü her yer beton olmakla birlikte ıslak kalır. Bir hafta boyunca nem sürer.

Kurumda yeterli ve dengeli beslenme olanaklarının kısıtlı olduğunun ifade edildiği raporda, şu gözlemler yer aldı: “Adli tutuklu ve hükümlü çocukların dolabı çalıştığı halde içinde yiyecek içecek olmadığı, terörle mücadele kapsamındaki çocukların buzdolabında ise hamam böceklerinin dolaştığı görülmüştür. Sık aralarla kesinti olmasına karşın, içme ve kullanma suyu çeşmeden elde ediliyor. Çocuklar spor yapma olanağından yoksun tutuluyor. Çocukların eğitimlerini sürdürmelerine ilişkin destekleyici bir ortam bulunmuyor. Cezaevinde 2004 yılından beri kadrolu hekim bulunmuyor. Kurumda bir diş hekimi bulunmaktadır ancak diş ünite bozuk olduğu için sadece çekim yapabiliyor. Çocuklar dolgu yapılabilecek dişlerin çekildiğini ifade ediyor.”

Cezaevinde yatıyorsanız ya da bir yakınınız yatıyorsa hastalanmaması gerekir: Doktora çıkmak bir dert, derdini anlatmak ve sevk olmak ayrı bir dert. Cezaevlerinde yeterli doktor sayısı yoktur. Bazı cezaevlerinde sağlık ocağından bir doktor gelir ve onunda saati sınırlıdır. Doktor ve hasta aynı odadayken, birkaç gardiyanda odanın içindedir. Alın size sağlık…
Çocuklar ve büyüklerin spor yapacağı alanlar çoğu cezaevinde olmazken, olanlarda yeterli değildir. Göstermelik dersek daha uygun olur.

Çocukların eğitimine katkı yapacak hiçbir faaliyet yoktur. Yapılan sadece şudur; Üniversite imtihanına gireceklerin gerekli evrakları getirip, falanca yere teslim etmeleri… Birde dışarıdan okuyanlar için aynı anons yapılır. Bu kişilerin hazırlık yapacağı olanaklar olmazken, kütüphane denilen yerden faydalanma olmaz. Alın size eğitim…

Çocukların tutuklanma sürecinde sosyal inceleme raporlarının alınmadığının belirtildiği raporda, Adli Tıp yönünden elde edilen bulgular şöyle açıklandı: “Çocuklar, cezaevinden dışarı götürüldüklerinde kelepçeyle sevk edildiklerini, kelepçelerin sıkıştırıldığını, havasız bir araçla götürüldüklerini, uzun süre duruşmanın başlamasını beklediklerini, duruşmayı beklerken bulundukları ortamlarda temel gereksinimlerini karşılamakta güçlük çektiklerini belirtiyor.”

Kelepçeyle sevk aynı zamanda bilekleri sıfırlayıncaya kadar sıkıştırmaları, ring arabasında havasız kalma, mahkemeye çıkıncaya kadar koşulları kötü olan hücrede eller kelepçeli bekletilme, tuvalet ihtiyacında kelepçeli ellerle pantolonun düğmesini açma, fermarı aşağıya indirme ve diğer işlemler.

Çocukların sosyal inceleme raporlarının alınmadığına vurgu yaparken aklıma doktora çıkartıldığımızda TMŞ polislerinin önünde sağlam raporu verilmesi hem de doktorun muayene etmeden bu işe ortak olması…

Çocuklar TTB’nin ziyareti sırasında şunları anlattı:» Saç yolma, duvara vurma, kalas, beysbol sopasına benzeyen coplarla 10–15 kez dövüldüm. Daha çok sırtıma, ayaklarıma, baldırıma sopayla. Cinsel organıma elleriyle. Kafayı masaya vurma… Tatbikat için savcı geldi. ‘Şikâyetin var mı?’ sorusuna ‘var’ deyince savcı ‘bunları ben yapsam beni de döverler’ dedi.
» Polisler o yaptı, bu yaptı ayrımı yapmadı. Kimi yakalarsa topladı. Arkadan boğazımı, elimi tuttu attı yere. Diğer sivillerle beraber arabaya getirince copla, kafa mafa demeden dayak attı. Arabadan emniyet şubesine getirilene kadar biri sivil, diğerleri üniformalılar benle beraber üç kişiyi daha dövdüler.
» Dayak yediğimi doktora anlattım. Başım şişmiş ağrıyordu. Sırtımda kırmızılık olmuştu. Polis beni dövdü dedim. ‘Polis melektir’ dedi.
» Hapse girmeden önce üniversiteye hazırlanıyordum. ÖSS’ye çalışabilmek için kitaplarımı ailemden istedim. Ailem kitapları cezaevine getirdiği ve görevlilere teslim ettiğini belirtti, ancak kapıdaki görevliler getirilen kitapları cezaevine almamışlar.
» Astımım var, hastaneye göndermiyorlar. Bazen çarpıntın oluyor, kalbim duracak gibi öleceğimi sanıyorum. Bir de doktor bana panik atak hastası olduğumu söyledi. Nefes darlığı olunca da beni acilen hastaneye götürmüyorlar, sadece ilaçlarımı kullanmamı istiyorlar.
» Nöbetçi polis, ‘ayıptır, yaşı küçüktür, oğlumun yaşındadır’ dedi. ‘Kes sesini, seni işten atarım. Onlar terörist’ dedi. Kadın polisler de ağza alınmayacak küfürler ediyordu. Diyarbakır Devlet Hastanesi’ne getirdiler, polis merkezi ve acil kısmı var Polis Merkezi’nde oturttular. ‘Burada Allah yok, peygamber de izinde’ dediler.
» Polisleri televizyonda bile gördüğümde kötü oluyorum Küfürleri tekrarlayamam. İnsanın bünyesi kaldırmaz.”
» En büyük hayalim özgür olmak. Dışarıdaki herkes de özgür değildir. Çıkıp özgürlüğümü almak istiyorum.

1983–1986 yılları arasında Çanakkale E Tipi Cezaevinde yatarken Koğuştaki birkaç arkadaşla revire çıktım. Önümüzde temizlik yapan bir çocuk vardı. Cezaevlerinde adli mahkûmlar onlara “sübyan” diyorlardı. Sarı saçlı, ince bıyıklı bir gardiyan onun yakasından bir eliyle tutarken diğer eliyle suratına suratına vuruyordu. Bizler orada müdahale ettik ve gardiyan geri adım attı. Revir dönüşü oradan uzaklaşırken aynı gardiyan aynı çocuğun yakasından tutmuş suratına vurarak ondan esasduruşa geçmesini istiyordu! Bizler bağırsakta o gardiyan bize bakıp sırıtıyor biryandan vurmasını sürdürüyordu.

Bizler koğuşumuza gelince gördüklerimizi koğuş arkadaşlarımızla paylaştık. Aradan birkaç gün geçmişti ki, O işkenceci sadist gardiyan koğuşumuza sayım almaya gelmişti. Bizler onu orada teşhir etmiştik. O gün hareketli bir sayım vermiştik.

Cezaevinin ara ve ana maltalarını çocuklar paspas yapardı. Adli mahkûmlardan duyduğumuz ise; “Angarya işlerde onlar çalıştırılırdı” derlerdi.
Aradan yıllar geçti. Türkiye cezaevlerinde değişen nedir? Utanç tablosunu yaşamaya devam ediyoruz. Çocuk tutuklu ve hükümlünün milliyeti ne olursa olsun çocuk çocuktur. Bizim çocuklarımızdır. Onlara zindanlar değil! Aydınlık günler bırakmalıyız. Ama bu kafayla değil..!

Hiç yorum yok: