2 Temmuz 2009 Perşembe

2 TEMMUZ ANISINA


Seyfi Mûxûndî
seyfielaldi@hotmail.com

MADIMAK
Madımak kendi halinde sıradan bir otel iken bir anda kara leke gibi gündeme kötü bir anı olarak yerleşti. Madımak otu da öyle. Daha evveli sıradan bir bitki olarak anılırken şimdi adı anıldığında Sivas katliamı akla getirmemek mümkün değil. Hani madımak türküsü var ya henüz ilkokuldayken altmışlı yıllarda öğretmenimiz Hasan Umay öğretmişti bize. Çok sevmiştik ve madımak bitkisini de tanıtmıştı. Bizim oralarda harmanlarda çok olur. Biz ona Kürtçe “Nan Çuk” (Kuş Ekmeği) deriz. Gün olur zaman döner kim derdi ki Madımak kötü bir anıya isim olur. Elbette ki bu madımak bitkisinin suçu değil.

Sivas tarihler boyunca birçok kültürlere beşik olmuş. Özellikle de Hitit-Hatti kültür geleneğini uzun yıllar koruyup taşıdığı için özellikle yobazların ve kültür düşmanlarının da hedefi haline gelmiş. Siyasi nedenleri ve sürecini yazmayacağım dostlarımız yeterince bunu dile getiriyorlar zaten. Ben 1993 katliamından sonra kaleme aldığım şiiri sizlere sunuyorum. Dönüp bakıyorum da yanılmamışım. Tarih şiirlerimi haklı çıkardı.

MADIMAK
Seyfi Mûxûndî

“Madımak bitim ola
Yolları tutum ola.
Oy madımak, madımak
Dön de bir yol beri bak.”

Dön…
Dön de bir Sivas’a bak
Dön şu hortlayan yobaza bak
Berlin’de yıktılar utanç duvarını,
Sivas’a diktiler madımak oteli’ni.
Yakılan otuz altı beden değil
Yakılan candır.
Yakılan yakanın kendi korkusudur.
Bu korku ki
Kara yüzlerin korkusu,
Özgür kafa yaratılırın korkusu
Kör taassubun yırtılırın korkusu

Çıra gibi yanan bir bina
Bir cehennem manzarası insana
Etrafta el çırpıp dans edenleri
Cehennem zebanileri
Savaş naraları ve öfkeleri
Ama görmediler göremediler
Yanan bedenlerin kendi yüzlerine
Vurduğu ışığı, ateşi.
Ah kapabilselerdi, tutabilselerdi
Yobazlar, ışığın güzelliğini
O zaman anlayacaklardı, göreceklerdi
İleriyi hep ileriyi
İnsanı sevmek,
İnsanı anlamak ve okumak
Kolay değildir
Kolay olan, bedeni kaldırmak.
Zordur duyabilmek
Madımak çığlıklarını
Ateşin sıcak nefesini
Dumanın
İsin
Ve de yanan arkadaşının
Yanık et kokusunu
Kolay mıdır bunları yaşamak?
Rahat mıdır yanışını beklemek?
Mümkün mü çığlıkları duymamak,
Rahat, rahat hayranla seyretmek?
Kalpleri mühürlü olanlar için belki.
Çünkü onlar,
İnsan yakmanın mucidi.
İyi tanırlar hocaları, Nemrutu
Ve iyi bilirler İbrahim’i.
Okumuşlar,
Örnek almışlar
Yakanın da yakılanında
Ödülünü.
Belki kurtaracaktır mahpusta sizleri
Düzenin yasaları, baskıları,
Avukatları ve özverileri.
Ama hiç unutamazsınız,
Yok, edemezsiniz kulaklarınızda çınlayan
Yaktığınız otuz yedi canın
Çığlıklarını
Oy Madımak, Madımak
Dön de bir Sivas’a bak.

30-11-1993

AKARSU’NUN ANISINA
Seyfi Mûxûndî

Muhabbet gönlümün nefesi
Uzat elini bana ateşin içinden
Hala sesin gönlümde, dilimde ve kulağımda.
Layık mıydı ölümün böylesi?
İlişiver sesinle ve sazınla.
Semalarda bulalım birbirimizi.

Ateş çevrelemiş Muhlis’imin bedenini.
Katliamların en çirkini.
Alamadılar alamazlar aramızdan
Rezilliğin ve çirkefliğin kara sesi.
Sesin hala aramızda
Uzat elini ateşin içinde ve semahlarda

Atsanız da bizi ateşlere
Nur olur çıkarız semalara zirvelere
Işık olup döneriz gök kubbede
Sema olup döneriz halka biz
Isımızdan, ışığımızdan korkun siz
Ne zulüm ne de ateş yakar bizi
Ayıramaz unutturamaz Muhlis’imizi

30-11-1993

Hiç yorum yok: