18 Kasım 2009 Çarşamba

DENEY TAHTASINDAKİ BİZLER


Hüseyin Habip Taşkın
habibtaskin@gmail.com

Neler oluyor neler! Kaşla göz arasında insan boğazından geçen GDO’lar… Gerçekten insan hayatları Türkiye ve diğer ülkelerde bu kadar ucuz mu? Emperyalizmin sanayisi, teknolojisi, tarımda tohumluğu, gübreleri ve ilaçları sınır tanımıyor. Kendi ülkelerinde yasaklanan GDO’lar geri kalmış ülkelerde satışı serbest!

GDO’nun ne olduğunu anlamak için ufak bir araştırmaya girdim. Biyoteknolojik yöntemlerle kendi türü dışındaki bir türden gen aktarılarak belirli özellikleri değiştirilen bitki – hayvan ya da mikroorganizmalara “TRANSGENİK” ya da “GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMA” denilmekte ve bu ürünler kısaca GDO olarak adlandırılmaktadır. Bu kapsamda, örneğin domuza ait gen domatese, bakteri veya virüse ait gende bir bitkiye aktarılabilmektedir.

Elbette insanlıktan yana hizmet götürmek isteyen bilim insanları bu GDO’nun detayına girerek nasıl tehlikeli olduğunu insanlara anlatacaklardır.

ABD eski Başkanı Bush’a bakılırsa, GDO Teknolojisi, tüm dünyadaki açlık sorununa çözüm üretebilmek için üretilmiş(!) Verim artacak, gıda bollaşacak, herkes doyacak!
Bush’un yorumu iyimser gözükse de inanmayın. Bush nasıl Irak işgalinde yalana dolana başvurduysa, GDO’ da da yalana başvurduğu belli olmaktadır. Fransa 2008’de üretimi yasakladı. Gerekçe olarak gösterdiği; “GDO’ların çevreye ve sağlığa verdiği zararlar. “ Aynı nedenlerle Yunanistan, Almanya, Polonya, Avusturya, Macaristan yasakladı.
ABD, geri bıraktırılmış ülkelere satışını şirketler aracılığıyla yapmaktadır. Ne de olsa, dünya ülkelerinin birçoğunda kendi oyunlarını rahatça oynata bilmektedir.
Dünyada Bir milyarın üzerinde insan aç. Ancak dünyada üretilen gıdalar, aslında dünyayı doyurmak için yeterli Açlık, üretimin her ülkede eşitçe yapılmadığından ve gıdaların paylaşılmamasından kaynaklanmaktadır.

Soruna teknoloji ve mülkiyet ilişkileri açısından yaklaşılabilir ve anahtar sözcükler, merkez, çevre (PERİFERİ), bağımlılık. Bu yaklaşımla Nobel ödülü kazanan iktisatçılar var, Güney Amerika’dan. Yaşadıklarından dersler çıkarmışlar. GDO Teknolojisini, elinde bulunduranlar sermaye sahibidir. Aynı zamanda pazarlanmasından yeni üretim alanlarını açarken parasal anlamda güçlerine güç katmaktadır. GDO’yu satın alanlar açısından bağımlılık derinleşmektedir.

GDO’lu ürünler üzerinde çalışmalar, ABD şirketleri tarafından başlatılmıştır. Tarla denemelerine 1985 yılında alınan GDO’ların ticari anlamda Ekimine 1996 yılında başlanmıştır. “TRANSGENİK” ekim yapılmakta olup, ekim alanlarının % 99’U; ABD, Arjantin, Kanada, Çin ve Brezilya’da bulunmaktadır. Bunlar tabiî ki, resmi olan belgelerdir.

Peki, hangi ülkelerde resmi olmayan GDO üretimi yapılmaktadır?

Dünyada GDO’lu olarak üretilen bitkilerin % 99’unu soya, mısır, kolza ve pamuk oluşturmaktadır. Bunların yanında patates, domates, pirinç, buğday, balkabağı, ayçiçeği, yerfıstığı, bazı balık türleri, kasava ve papaya da GDO’lu olarak üretiliyor. muz, ahududu, çilek, kiraz, ananas, biber, kavun ve karpuzda çalışmalar devam etmektedir.
Hafızalarımızı şöyle bir yoklayalım. Pazardan aldığımız salatalık, ıspanak, domatesleri buzdolabına koyduğumuzda, bir gün sonra dolabı açtığımızda “çat çat” diye sesler kulaklarımıza gelmiştir. Salatalığın boyu uzamış, domates fazlasıyla kırmızılaşmış, ıspanak bir haftaya yakın kaldığında sıvı hale gelip, sulanmış olup, pis bir koku burnumuza gelmiştir. Kavunun içinde tekrar kavunlaşmaya giden küçük tohumu görmüşsünüzdür.

Bizleri dünden bugüne yönetenler, dışa bağımlı hale gelmemizde etkin rol oynadıkları içindir ki, onlar genetikleriyle oynanmış gıdalar yememizin sorumlularıdır diyebiliriz. ANAP iktidardayken Çernobil nükleer faciası olmuştu. Yetkililer, televizyonda canlı yayında halkın karşısına geçerek çay içip radyasyon yoktur demeye getirmişti. O zamanın Bakanı Cahit Aral’da Turgut Özal’ın söylediklerini desteklemişti. Yıllar sonra Karadeniz’de radyasyon sonucunda ölen insanlarımıza rastladık ve en çok ölümlerin olduğu yer Trabzon. Şu anda bile Karadeniz’de radyasyon ölçümleri yapılmış değildir. Nerede, ne kadar radyasyon olduğu belli değildir. Memleketimden insan manzaraları, ama nasıl!..

ANAP iktidardayken, Özal ucuz alacaksak şekeri, pirinci ve benzerlerini dış ülkelerden alırız demişti. Bu güne baktığımızda tarım alanlarımız bir bataklık halindedir. Tohumlukları bile dış ülkelerden almaktayız. Kendi üretimimize emperyalistler sınırlama getirdi. Fazla söze gerek var mı?

Türk Tabipleri Birliği (TTB) adına konuşan Prof. Dr. Kenan Demirkol’ da, antibiyotik direnç geni yerleştirilen GDO’ları tüketmenin uzun vadede insanlarda antibiyotiklere karşı duyarsızlık yaratacağını ve hastalıklar karşısında insanları savunmasız bırakacağını söyledi. Demirkol, ABD ve Avrupa Birliği’nde gıda ürünlerine konacak yabancı maddelerin akut, kronik ve gelecek nesiller için zehirli etkilerinin incelendiğini, ancak GDO’lar söz konusu olunca yasalar da çiğnenerek gelecek nesillere etki incelenmeden bu ürünlere izin verildiğini anlattı. Yapılan deneylerde GDO’lu ürünlerin hayvanlarda sindirim sistemi başta olmak üzere birçok rahatsızlığa yol açtığının görüldüğünü aktaran Demirkol, bu ürünlerin incelenmeden piyasaya sürülmesini “insanlık suçu” diye niteledi.

Terminatör tohum teknolojisi ile üreme yeteneği alınmış tohumları, her yıl para vererek yeniden satın almak zorunda kalınmaktadır. Üretilmiş birkaç kimyasala da bağımlısınız. Tohum firmaları ile kimyasal üreten firmalar arasında birleşerek bir şirket olma yoluna gitmektedirler. Eskiden devletler pazarlama işini yaparken, şimdilerde şirketlerin yaptığı görülmektedir.

GDO’’lu ürünlerin Türkiye’deki etkilerine değinelim. Ürünler, 1998 yılından buyana, denetime tabi olmadan, Türkiye’ye rahatça girmektedir. 2003 yılında Türkiye 1,8 milyon ton mısır, 800 bin ton soya ithal etmiştir. Mısırın % 81’i, soyanın ise % 88’i ABD ve Arjantin’den gelmiştir. Türkiye’nin gümrüklerinde GDO’lu ürünleri araştıracak laboratuar ortamı yoktur Ankara ve Bursa’da bulunan laboratuarlarda bunların incelenmesine olanak yeterli değildir. Bu laboratuarların her biri 1milyon dolardır.

GDO’lu hammaddeden Türkiye’de işlenen, gerekse yurt dışından işlenmiş, ithal edilmiş ürünlerden bir kısmı GDO içeriğine sahip, mısır ve soyadan üretilen yağ, un, nişasta, glikoz şurubu, sakaroz, fruktoz içeren gıdalar; Bisküvi, kraker, kaplamalı çerezler, pudingler, bitkisel yağlar, bebek mamaları, şekerlemeler, çikolatalar ve gofretler, hazır çorbalar, Mısır ve soyayı yem olarak tüketen tavuk ve benzeri gıdasal hayvanlar ile pamuk GDO’lu olma riski taşıyan gıdaların başında gelmektedir.

Mısırdan üretilen ve çeşitli gıdalarda “bileşen” veya katkı maddesi olarak kullanılan yan ürün sayısı 700’ü, soyadan üretilen türevlerin sayısı ise 900’ü bulunmaktadır. Yani bu yan ürünleri içeriğinde kullanan her bir işlenmiş ürün GDO’lu olma riski bulunmaktadır.

Türkiye’de 20’ye yakın ilin pazarında alınan domates ve patateslerin de GDO’lu olduğu saptandı. Bunların hemen tümü, Türkiye’ye kaçak yollarla giren GDO’lu tohumların hiçbir denetime tabi tutulmadan tarla ve seralarda ekilmesi sonucunda üretilmektedir.
GDO’lu ürünler çevre, biyolojik çeşitlilik ve, ekolojik insan ve hayvan sağlığı, ülkelerin sosyo, ekonomik yapıları üzerine birçok olumsuz etkiler doğurmaktadır. Var olan ilişkileri dengeler bozmaktadır. Aynı zamanda bağımlılık yaratmaktadır.

Tarımsal üretime zararlı olan böceklere karşı bitkilere aktarılan toksin (zehir) karakterli genler, o böcekler yiyerek yararlı böceklerinde yok olmasına neden olmaktadır.
Yabancı ot ilaçlarına dayanıklılık geni aktarılmış, bir bitkinin genleri rüzgâr ya da kuş, arı gibi etkenlerle başka bitkilere bulaşması sonucunda bu geni alan yabancı otlar çoğalmaktadır.
Fazla söze gerek var mı? İnsanlar üzerinde dönen tezgahlar ve onları rant kapısı olarak gören, sağlıklarıyla oynayan kapitalizm var karşımızda!..

Hiç yorum yok: