14 Eylül 2009 Pazartesi

DİYARBAKIR CEZAEVİNİ UNUTMAK MÜMKÜN MÜ?

Hüseyin Habip Taşkın
habibtaskin@gmail.com

Hepimiz yaşamın kenarından geçiyoruz. Bazılarımızın yaşamları iktidardaki ırkçı, kafatasçıların iki dudağı arasından çıkan ‘vur’, ‘öldür’ cümleleriyle son buluyor. Hani derler ya: Allah’ın verdiği canı kul alamaz diye… Öyle bir alıyor ki, insanların hafızalarında yer edinirken bile yıllarca unutulmuyor.

Ülkemizin cezaevleriyle ilgili sayısız yazılar yazıldı. Hak ihlalleri en ön sırayı aldı. İçeride mahkümların isyan ateşi cezaevlerini aşarken, dışarıda ailelerin destekleri cezaevlerindeki duvarları, tel örgüleri, jandarmaları, gardiyanları aşarak devrimci tutsakları kucakladı.

Her cezaevinin ayrı bir öyküsü vardır. Hani derler ya, “duvarların dilleri olsa da bir konuşsalar neler neler anlatırlardı!” Kimi insanların barbarlığını mı desek, bir başkalarının “emir kılıçtan keskindir” diyerek, allah allah bağrışları arasında tutsaklara atılan sopaları mı desek, saymakla bitmiyor! Utanç tablosu uzadıkça koku her yana yayılıyor. Ne yazık ki, bu utanç tablosu oyununu oynamaya günümüzde bile devam ediyor.

1981–1984 arasında 53 tutuklunun ölümüne, yüzlerce tutuklunun sakat kalmasına neden olan ve insanlık dışı uygulamalarla bir döneme damgasını vuran Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi’ni unutmak hiç mümkün mü! Diyarbakır cezaevi için birçok kitap yayınlanırken, gazetelerin gündemine sayısızca geldi.

Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi’nin günümüzde de önemli bir yer tutmasının nedenlerinden bir tanesi ise orada yatan tutuklu ve hükümlülerin birçoğu siyasi olmalarıdır. Adli ve siyasi tutsakların özelliklerinden biriside Kürt olmalarıdır ve anadillerini konuşmalarıdır.

12 Eylül 1980 askeri faşist cuntası ülkemizin genelinde cezaevlerinde devrimci tutsakları etkisiz hale getirip, kendi yaptırımlarını uygulamak için her türlü işkence ve baskıyı açıktan uyguladı. Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi cuntanın postalları arasında payına düşenden fazlasını alan cezaevlerinden bir tanesidir diyebiliriz.

Cezaevinin kapanıp başka bir yere taşınacağını tüm insanlar duydu. Tarım ve Köy İşleri Bakanı Mehdi Eker’in “Cezaevinin oradan taşınıp, o alanda okulların yapılması için çalışmalar var” açıklamasının ardından gözler tekrar Diyarbakır Cezaevi’ne çevrildi. Bu ülkede işlenen tüm insanlık suçlarında, iktidardaki parti ya da partiler işin özüne inmeden kestirmeden, kendilerince hazırlamış oldukları formülleri yaşama geçirme ihtiyacı duyarlar.

Demokratik kitle örgütleri ve siyasi parti temsilcileri cezaevinin okul değil, müze olmasını istiyor. Bu talep haklı bir taleptir. İnsanlık suçu işlenen yerin müzeye çevrilerek yapılan utançların teşhir edilmesi sağlanırken, insanların kafasında “biz insan mıyız” sorusu kalmalıdır. Sivas’ta, otelde canlar diri diri yakıldı. Yıllardır oranın müze olması için çalışmalar yapılırken, iktidar partisi gerekeni fazlasıyla eksik yapmaktadır.

Bir örnek Almanya’dan verirsek daha iyi olur. Yıllar öncesi Almanya’nın bir yerleşim biriminde Faşist Neo Naziler tarafından bir Türk ailesini yakarak imha etmişlerdi. Yakılan yeri zaman içinde müze haline getirmişlerdi. Oradaki insanlar o müzeyi görüp, kafatasçılığın, ırkçılığın ne kadar utanç verici olduğunu görerek, başka dilden, kültürden ve renkten olan insanlarla birlikte yaşayabiliriz mesajını vermiş olduklarını da düşünebiliriz.

Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi’nin başka yere taşınması sistemin işleyişindeki çarkı değiştirmez! Çünkü kafalarda ırkçı düşünce hâkim olduğu sürece o cezaevini isterseniz İzmir’e taşıyın her yol ırkçı düşünceye çıkar.

Bakan Eker’i eleştiren yazar Altan Tan, “Babamın öldürüldüğü bir mekânda benim oğlum nasıl ders görecek? Bu insanların bilinçlerini silme hareketidir. Bu bilincin taze kalması lazım. Dedesinin, babasının öldürüldüğü, işkence gördüğü bir mekânda o çocuklar hangi psikolojiyle ders görecek!? Buna karşı çıkacağım. Burası ya yıkılacak çünkü bazı insanlar o caddeden geçmek bile istemiyor ya da ibret olsun diye müze yapılacak. Bunun dışında yapılanlar bilinç silme hareketi” dedi.

Cezaevlerinde geçmişte ve şu an ki zaman içinde yaşanılanlar hiçbir zaman unutulmaz! Yapılanlar tarihin sayfalarında kara bir leke olarak kalmaya devam ederken, yazılıp, çizilme işlemleri de durmayacaktır.

DTP Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal, Diyarbakır Cezaevi’nin kapatılma kararını ‘olumlu’ bulduğunu söylemiş ve eklemiş: “O cezaevi gerçekten unutmaya karşı bir müzeye dönüştürülmeli. İnsanlığa karşı işlenen suçlar bakımından gerçekten unutulmaması gereken bir abide olmalı ve yaşananlar için ‘özür diliyoruz’ denilmeli.”

Hani demokrasi diyorsunuz ya? Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi, bir daha insanlık suçu işlenmemesi adına müze olmalıdır. Ve şimdi sosyalistinden İslamcısına, ulusal demokratına kadar tüm mağdurlar ve mağdur yakınları bu cezaevinin okul değil müze yapılması için imza kampanyaları yürütüyorlar…

Hiç yorum yok: