1 Ağustos 2009 Cumartesi

Ölülerin Tiradı; Maktul ve Maktule



Morgda ölümü değil de yaşamı konuşturan sevgili Alper Yalman’ın romanı Maktul ve Maktule uzun beklemelerin ardından sonunda yayınlandı.

Bir romanda en önemli şey karakter yaratmaktır. Karakterleri yaratır ve bu yarattığın karakterler güçlü olursa yazar istese de istemese de o karakterler alır kitabı bir noktaya götürür.
Alper Yalman’ın kitap yazmayı düşündüğü günlerde yaptığımız sohbetlerde morgda geçen bir roman yazacağını söylemiş ve iki kahramanla yola çıkmıştı. Öldürülen iki kahraman olan Maktul ve Maktule’nin diyalogları ile romanı yazacağını söylüyordu. Bende iki kahramanla kitapta zorlanacağını ve yeni kahramanlar oluşturması gerektiğini söylüyordum. Morgda geçen diyaloglarla bir Türkiye fotoğrafının çok rahat çekilebileceğine dair bir hayli sohbetlerimiz oldu.

Bir yıllık çalışmanın ardından Alper Yalman’ın kitabı Kibele Yayıncılık ’tan çıktı ve kitapçılarda satılmaya başladı.

Kitabı elime alıp okumaya başladığımda yeni bir karakterle karşılaştım. Alper’le sohbetlerimizde bu karakterden hiç söz etmemişti. Demek ki daha sonraki süreçte bu karakteri eklemiş. Aslında iyide etmiş. Bölümler arası bağlantıları sağlamak için yaratılan Tebernüş bey bu kitabın en sağlam karakteri olmuş. Bir morg bekçisi olan Tebernüş beyin gece nöbetinde morgda yatanların konuşmalarını kaydederek bize aktarması kitabın çatısını oluşturuyor. Morg bekçileri nasıl olur bilmiyorum ama yaratılan Tebernüş bey karakterinin soğukluğu ile morgun soğukluğu çağrışım yapıyor. Morgdakilerin diyaloglarını müthiş bir haz duyarak sessiz sedasız dinleyen ve dinlediklerini de kayıt altına alan Tebernüş bey morgda yatanlardan Maktule’ye de aşık oluyor.

Alper Yalman’ın yarattığı karakterlerin isimleri uyaklı olması açısından öne çıkıyor. Maktul ve Maktule, Merhum ile Merhume, Meçhul, Maktuş ve İntarator. Her birinin ölüm şekline göre yaratılan isimler… Maktul karısını satan bir pezevenk ve karısı tarafından öldürülüyor. Dağa çıkmış civanına aşık ama törelerin zorlaması sonrası berdel giden sonrada evden kaçıp fahişe olan ve kardeşinin kurşununa kurban giden Maktule. Alper, burada itirafçılık kurumuna da gönderme yaparak Maktule’nin uzaktan sevdiği Civan’ı dağın zor koşullarına dayanamadığı için devlete teslim olup devlet adına suç işlemesini ve en son Maktule ile nikah kıyışından kısa bir süre sonra öldürülüşüne de gönderme yapıyor. Tabii burada çok eksik ayaklar olduğu da gözleniyor. İtirafçılık yasasından yaralanarak dağdan inmiş olan ve bir genelevde karşılaştığı Maktule’ye nikah kıyan Civan’ın Maktule’nin altınlarını alarak kaybolması neden? Civan Maktule ile altınları için mi evlenmişti? Maktule Civan’ı o kadar çok seviyordu ki altınları almak için Civan’ın Maktule’ye nikah kıymasına gerek yoktu. Burada eksik kalan yanların olduğunu düşünüyorum. Yazar ya burada bir çok şeyi vermeye kalkmış yada benim anlayamadığım şeyler anlatmaya kalkmış. Her neyse biz devam edelim.

Alper Yalman’ın yarattığı ana karakterler cinayete kurban gidenler. Pezevenk ve orospu’dan sonra eşcinsel Maktuşu yaratan Alper Yalman, Maktuşu’da sevgilisine öldürtüyor. Sosyolog, aydın, yazar vs. olan Meçhul beyi de isminden de anlaşılacağı gibi faili meçhul bir cinayete kurban gönderiyor.

Alper, her ne kadar kitapta dönem dönem ölülerle ilgili saptamalar yapsa da, kitapta eksik bir yan hissediliyor. Kitabın başlarında Maktul ve Maktule’nin diyaloglarında felsefi sohbetler yapıyor. Biri pezevenk diğeri orospu olan bu iki kişinin dönem dönem bilge tavırlar göstermesi bence kitaptaki teknik bir eksiklik olduğunu düşünüyorum. Gerçi yazar bu bilge konuşmaları dönem dönem araya girerek ‘ölülerin her şeyi bile bileceği’ vs söylemlerle kapatmaya çalışıyor. Aslında o konuşmaları Meçhul beye yaptırsa idi daha mantıklı olurdu diye düşünüyorum. Gerçi ben niye düşünüyorum yazarın dediği gibi ölüler her şeyi düşünür ve konuşur zaten!…

Diyaloglara Meçhul beyin katılması ile kitap biraz da felsefe dünyasına katkı sunacak hal alıyor. Cesaret – korkaklık, onur – onursuzluk, ölüm – ölümsüzlük, isyan – aşk, ay – aydın gibi kelimelerle oynayarak kitaba felsefi sorgulamalara yöneltiyor. Tabii tam burada intihar eden bir genç olan İntarator’da bu felsefi saptamaların kahramanlarından biri oluyor.

Kitap bu kahramanlarla giderken anlatımlardan kitaba uygun olsun diye yeni bir kahraman Meşhur ve Meşhure katılıyor. Karakter yaratırken çevresindeki insanlardan yazarın yaralanması normal bir şey. Ama burada gözlemin ötesine geçerek bire bir özelliklerin yansıtıldığı gözlemleniyor. Bunu doğru bulmadığımı söylemeliyim. Her ne kadar aralarındaki husumet ve geçmiş ne olursa olsun geçmişe bu derece kötülük yapılmaz. Geçmiş edebiyat sohbetlerinin mezesi olmamalı. Her ne kadar bu tartışmaları başlatanın kitabın kahramanlarından Meşhur bey olsa da bu tür yazıları ve uslupların doğru olmadığını belirtmeliyim. Tabii bu sözlerim hem romanın yazarına hem de romanda kahramanı olduğunu düşündüğüm Meşhur beye...

Bazı bölümler hikayenin uzunluğundan dolayı betimlemeler yaparken bir hayli uzamış. Özellikle kabadayı Kemal bölümü bir hayli uzun anlatılmış. Gerçi bu bölümde Alper’in çocukluğunun geçtiği Adana’nın bitirim delikanlılarının türediği Hürriyet Mahallesi ve mahalle arkadaşlarına bir süprizi olsa gerek.

Kitabın kahramanlarını anlattıktan sonra genel olarak kitapla ilgili olarak ta birkaç söz söylemek gerekirse sevgili Alper Yalman bu romanla yeni bir tarz denemiş. Daha önce pek gözüme çarpmadı. Hafızam beni yanıltmıyorsa Kafka’nın benzeri denemesi vardı. Ama ülkemizde bu tarzın ilk olduğunu düşünüyorum. Morgda ölüleri konuşturarak günceli anlatması farklı bir deneme. Orijinalliği morgda ölümün değil de yaşamın konuşuluyor olmasında. Morgdakilerin dünya hali sorunları konuşurken konudan konuya geçişlerde Tebernüş beyin yardımları da önemli. Tabii Bu anlamıyla Alper Yalman’ı kutluyorum. Özellikle yaratığı Tebernüş bey’in son görev günün ardından hastaneden aşırdığı ilaçları içirerek intihar ettirmesi ama intiharın sonucunda Tebernüş’ün ölüp ölmediğine dair bir ipucu vermemesi de sanki bu kitabın devamını yazacak havası veriyor. Umarım kurgum doğrudur da yaratılan bu kahramanlarla yani ölülerin gözüyle yaşamı yazmaya devam eder.
-------------
17 Temmuz 2009 /İstanbul

Hiç yorum yok: